Bu bölümü yayınlayıp yayınlamamak arasında çok karasız kaldım. Hikayenin 4K olduğunu öğrendiğimde ve yorumlarınızı bir an okuduğumda, bölüm yazmalıyım dedim ve yazdım. Bitirdiğimde ben bile kendime inanamadım. Çünkü kolay kolay ağlamayan ben kendi yazdığım bir bölüme ağlamıştım. Dedim ya, oldukça tuhaf biriyim. Ve herkese okuduğu, oyladığı ve yorum yaptığı için çok teşekkür ederim. Bu inanılmaz hissettiriyor. Her şeyden önce mutlu ve öz güvenli. Açıkça bir şey söylemek istiyorum, belki şu hikayenin 2060 kesitlerini okumayanlar vardır, okuyun. Hikayenin sonu orayla bağlantılı bitecek. Sanki iki hikaye yazıyormuş gibi hissediyorum çünkü iki yıla da emek harcıyorum. Belki üçüncü kişi ağzını sevmiyorsunuz belki sıkıcı geliyor ama inanıyorum ki bu bölüm gelmeyecek. Eh, ben uyarımı yaptım. Gerisi size kalmış.
Ufacık bir not eklemek istiyorum:
Bölümü okurken A Great Big World & Christina Aguilera - Say Something ile okursanız çok sevinirim. Ve lütfen biterse başa sarın.
Ve hey, bu bölümün bir ismi var farkında mısınız? Çünkü özel bir bölüm. Olaylar bu saatten sonra değişiyor işte. Her neyse sizi çok tuttum ben. Umarım buraları da okuyorsunuzdur, iyi okumalar dilerim!
2060-
"Bill, uçağımıza ne kadar kaldı?" diye soru Bay Styles. California'ya dönmeden önce yapması gereken bir şey vardı. Zaten ayda yılda bir kere geldiği Londra'ya bu ziyareti borçluydu.
Bill, arabanın dijital saatine bir bakış atıp Bay Styles'a döndü,
"Dört saat efendim, eğer havaalanı yolculuğunu saymazsak üç."
Sıkıntılı bir nefes verdi yaşlı adam. Kendini bu ziyarete hazırlamaya çalışıyordu.
"Peki ya, mezarlığa yakın mıyız?"
Bill, Bay Styles'ın bu kasvetli konuşmasının nereye geleceğini anlamıştı. Ne zaman Londra'ya gelseler, bu diyaloglar aralarında sıkça yaşanırdı. Genç adam arabayı yavaşça durdurdu.
"Efendim, Bayan Swan bu ziyaretinize çok sevinecektir. Uzun zaman oldu." Bay Styles derin bir nefes alıp Bill'e döndü,
"Sevinecektir öyle değil mi?"
Bill uysalca başını salladı. Ama Bay Styles henüz sorularının yanıtını alamamıştı. Yerinde rahatsızca kıpırdanıp tekrar sevgili yardımcısına döndü.
"Ama ya bana kızarsa? Ya buraya sırf onun için değil de bir başkası için geldiğimi biliyorsa?"
"Buna siz cevap verin, siz olsanız kızar mıydınız?"
"Ben..." Yaşlı adam derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Düşünmek bu aralar yaptığı en sık şey olduğu için sıkıntı yaşamıyordu. Sonunda gözlerini açtığında omuzlarındaki yükün biraz hafiflediğini hissetti. Hala cevap bekleyen Bill'e döndüğünde ise yüzünde küçük bir tebessüm oluşmuştu bile.
"Mezarlığa gitmeden önce bir çiçek almamız gerekiyor Bill. Charlotte kasımpatı sever."
Bill, memnunca gülümseyerek arabayı çalıştırdı. Yan koltukta oturan yaşlı adam adına mutluydu, onun eşsiz bir insan olduğunu düşünüyordu...
"Beni burada bekle evlat, fazla uzun sürmez." Bay Styles arabanın kapısını yavaşça kapatıp ilerlemeye başladı. Buraya gelmeyeli aylar olmuştu. Belki de bir yıl ve aylar. Bay Styles bunu saymamıştı. Yüzündeki tatlı gülümsemeyle Charlotte'ın mezarının tam önünde durdu. Üzerindeki ceketin orta düğmelerini hızla ilikleyip başındaki portföy şapkayı eline aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Bright Rain ☂
FanfictionHayatınızda kaç kere sarhoş oldunuz? Kaç kere bir ilk yapıp küçük butik bir motel de kaldınız? Kaç kere yanlış kapıyı çaldınız? Pekala son soru, peki ya kaç kere aşık oldunuz? ©Tüm hakları saklıdır. | ©All Rights Reserved