Düşüncelerimi okumuştu, ki bu ne kadar güzel gibi görünse de hiç hoş bir durum değildi. Düşünsenize bir, siz düşünüyorsunuz, biri düşüncelerinizi okuyor ve beyninizi ele geçiriyor. Ne yapacağınızı nereye gideceğinizi siz söylemeseniz bile, biliyor. Bu çok sinir bozucuydu.
-"Bunu nasıl yaptın?" Meraktan soruyordum. Aynı zamanda başka bir şey düşünmediğim için dua ediyordum.
-"Ne önemi var ?" Bakışları yavaş yavaş dudaklarıma inmeye başlamıştı. Kendimi eğer şimdi geri çekmezsem, onu ve kendimi durdurabileceğimi hiç sanmıyordum.
-"Trevis, hayır." Bir an durakladı, gözlerime baktı, ben onun arka tarafında bir yerlere bakmaya çalıştım. Kapı hala açıktı ve biz kapı eşiğinde duruyorduk. İnsanlar bize bakmadan geçmiyordu. Bir an utandım, sonra Trevis'e baktım ve dudaklarını dudaklarımda hissettim. Beni kendine çekti. Ben kımıldayamıyordum, beni etkisiz hale getirmişti. Ellerim göğsündeydi ve dirseklerim karnına batıyor olmalıydı ama yine de vazgeçmiyordu. Uzun zamandır bu anı beklediği belliydi. Dudaklarına karşılık vermemeye çalışıyor ve sağ kolunun arasında debeleniyordum. Bir insan nasıl bu kadar güçlü olabilirdi, tek koluyla bile etkisiz hale getirmişti beni. En sonunda pes ettim ve dudaklarımı araladım. Kolu gevşedi, yola geldiğimi düşünüyor olmalıydı. Aniden hiç beklemediğim bir şey yaparak elini yüzümden çekti ve kollarıyla beni kucağına alıp eve girdi. Kapıyı kapattı. Bacaklarımı beline doladım. Sırtımı kapıya yasladı ve biraz nefes alabilmek için alnını alnıma dayadı. Tekrar dudaklarıma bakmaya başlayınca, hareketlendim.
-"Trevis, olmaz, yapamam." Nefes nefese kalmıştım. Ama bu çok hoş bir duyguydu. Trevis benim ilk'imdi ve her şeyin ilk'ini onunla yaşayacağımı biliyordum, buna engel olamazdım ama oyalayabildiğim kadar oyalamaya kararlıydım.
-" Neden ?" O da nefes nefese kalmıştı ve acı çekiyormuş gibi konuşuyordu. Hala dudaklarıma bakıyordu, alnı terden sırılsıklam olmuştu, bende ondan farklı değildim. Gözlerimi kapattım ve konuşmaya başladım.
-"Bakireyim, ben." Gözlerindeki şaşkınlık artmıştı. Ne düşündüğünü biliyordum, gözlerinden okuyamasamda...
-"Öyle annenin böyle kızı işte ne yaparsın? " dedim kendimi göstererek. Gülmeye başladı ve bende fırsattan yararlanarak kapıyla arasından sıyrıldım. Koltuğa oturdum, ayaklarımı öndeki puf sehpaya uzattım ve onu seyrettim. Sırtındaki kasları üzerindeki tişörtten görebiliyordum. Sustu ve bir anda bana döndü.
-"Nereye kaçtığını sanıyorsun sen ?" Yavaş adımlarla yanıma geldi. Sanki zaman hiç geçmiyor gibi gelmişti o yürürken. (Tehdit ediyormuş gibi yürüyordu.) Köşe koltuğunun tam dik açısında oturuyordum, uzun tarafından başlayarak yanıma geldi, hala onu izliyordum. Koltuğun yaslanma yerlerinden destek alarak üzerime eğildi, bir süre böyle bakıştan sonra yüzüme küçük öpücükler kondurmaya başladı. Yanaklarım, alnım, dudaklarım ve burnum bir an için karıncalanmıştı. Öpmeyi bitirince yüzüme baktı ve kendini sağ tarafıma bıraktı.
-"Sen izin vermediğin sürece sana zarar vermeyeceğim. Seni tekrar kaybetmeyi göze alamam. Seni çok seviyorum." Başımı omzuna yasladım. İşte aşık dediğin böyle olur, dedim kendi kendime. Bu anın bitmesini hiç istemiyordum ama çok acıkmıştım ve bir şeyler yemem gerektiğini söylemeye başlayacaktı midem.
-"Hadi yemeğe gidelim, ben ısmarlıyorum." dedim.
-"Nereye gidiyoruz peki ?" diye sordu. Bana kalsa Cakeland derdim, hem yakın (yol parasından tasarruf), hem ucuz (cepten tasarruf), hemde yiyecekleri kaliteli (verdiğin paranın kat kat karşılığını alma) ama önemli olan Trevis'in isteğiydi. Yine gözlerimin içine bakarken yakaladım onu.
-"Kes şunu, Trevis! " düşüncelerimi okuyordu yine. Kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı beni. Savruldum ve kollarının arasında durdum. Sarıldı ve okuduklarını tek tek söylemeye başladı.
-"Hadi Cakeland'a gidelim. Hem yakın (yol parasından tasarruf), hem ucuz (cepten tasarruf), hemde yiyecekleri kaliteli. (verdiğin paranın kat kat karşılığını alma) Ne dersin, uygun mu?" Cümlesini bitirdikten sonra göz kırptı.
-" Biliyor musun senden nefret ediyorum."
-"Biliyorum, ne yazık ki." Sustu. Yine benim istediğim olmuştu, lanet olsun. Neyse bu saatten sonra 'ah vah' diyecek değildim. Trevis'in belki de kendini en kötü hissedeceği yere, Cakeland'a gidiyoruz. Üzerime vazgeçilmezim olan hırkamı giydim.
-"E, hadi ama. Ben gidiyorum." Hırkamı giydikten sonra farkettim de Trevis koltuğa uzanmış tavanı izliyordu. Öyle yoğun bakıyordu ki, tavan delinecek ve bütün eşyalar üzerine düşecek gibi geldi bir an.
-"Tamam, geldim." Dedi ve koltukta doğruldu. O yanıma gelirken bende sokak kapısını açtım ve anahtarı dışarıdan kilide taktım, evden beraber çıktık, benim kapıyı kilitlememi bekledikten sonra elimi tuttu ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi. Önce bir "n'oluyo" desem de farkettim ki o öpücükten sonra bu gayet normaldi.
Tim :
Bir binanın köşesinden onları izliyordum. Trevis'i gitmesi için kendim zorlanmıştım ama onları öpüşürken görünce,Trevis'in onu kucağında içeriye taşıdığını görünce, işte o an, içimde bir şeylerin koptuğunu ve kalbimin buz kestiğini hissetim. Sizin kalbiniz hiç buz kesti mi ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli
AksiGenç bir kızın başına en kötü ne gelebilir ? -Annesiyle babasının ayrılması, -Annesin her gün başka bir adamla düşüp kalkması, -Babasıyla o günden sonra bir daha hiç görüşmemeleri, -Bir cinayete şahit olması -Ve daha bir sürü şey.... "17 yaşında...