Bölüm 5

60.4K 2.8K 299
                                    

Elimden geldiğince hızlı bölüm yazmaya çalışıyorum. Gazeteye yazı yetiştirmem gerekiyor çünkü. ama burayı da ihmal etmemeye çalışıyorum. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Çatal, bıçak sesi birbirine karıştı. Çaydanlıktan kaynadığına dair sesler çıkıyordu. Bardağa çay doldurulurken, buhar havaya karıştı. Sabah olmuştu. Mert ile eve geldiğimizde geç bir vakitti.

Erkenden kalkıp kahvaltımı yapmıştım. Mert'in aşağıya inmesini bekliyordum. Niye aşağıya inmesine bu kadar hevesliydim. Onu tekrar görmek için can atıyordum. Kendi kendime kızmaya başladım. Bu saçmalık da neydi böyle. İçimdeki hislerden arınmalıydım. Buraya nasıl geldiysem öyle gitmek zorundaydım. Başımı dikleştirip, kahvaltı sofrasına baktım. Osman bey kahvaltısını yapıyordu. Mert Bey de aşağıya indi. Babasının karşısına oturdu. Baba, oğul birbirileri ile hiç sohbet etmeden sadece kahvaltılarını ediyorlardı. Merdivenlerden topuklu ayakkabı sesi geldi. Merdivenlerin korkuluklarını elini süre süre bir kadın geldi. O gün Mert 'e vurduğunda arkada duran kadındı. Gelip Osman Beyin yanına oturunca Mert, durdu. Bir anda ayağa kalktı.

"Otur" dedi Osman Bey kendinden emin bir tavırla.

"Ne yapacaksın yine mi tokat atacaksın" diye tısladı. "bu kadın yüzünden en yakın arkadaşlarından biri ile aran bozuldu ve hala gelip bu kadını annemin yerine oturtabiliyorsun"

Osman Bey, derin bir nefes verdi. Yandan kadına baktı. Kadın bir şey demiyor sadece kahvaltısını ediyordu. İki kişi onun yüzünden kavga ediyor ve kadının umurunda olmadan kahvaltısını etmeye devam ediyor. Gerçekten de ne insanlar varmış sözünün somut örneği olabilirdi bu kadın. "Otur, söyleyeceklerim var" dedi.

Mert, kararsız kalmış gibiydi. Sandalyesine doğru geri gitti. Çekti hafifçe sandalyeyi oturdu. "Söyle" dedi tek nefeste. Masanın üzerinde tüten çayını eline aldı Osman Bey, kırmızı sıvıyı içti. Oğluna doğru döndü.

"Birkaç gün buralarda olamayacağım. Bir iş var onu halletmem lazım"

"Benimle ne alakası var" dediğinde Osman bey kaşlarını çattı.

"Doğru yok" diye ayağa kalktı. "Birde şu kız" dediğinde kulağımı kabarttım. "Onu istemediğimi biliyorsun" kimden bahsediyorlardı bunlar. "Kalk Dilber" diye kadına baktı. Kadın kalktı, birlikte dışarıya çıktılar. Mert sırtını sandalyeye yasladı.

"Sen zaten benimle ilgili hiçbir şeyi istemiyorsun" diye söylendi kendi kendine ama bariz bir şekilde dışarıya duyuldu. Sanki orada olan ama kimsenin seni duymadığı bir korkuluk gibiydim. Bazen iyi oluyordu bu bazense kötü oluyordu. Görmen gerekeni görmemen gerekiyordu. Hiçbir şeye karışmaman gerekiyordu. Bende öyle yaptım karışmadım. Mert bey çay soğuyana kadar orada öylece oturdu. Başında dikiliyordum. İçindeki hissettikleri şeyi sanki onunla birlikte hissetmiş gibiydim. Konuşunca anlatınca değişmeyecek şeyler için ağzını yormanın bir anlamı yoktu. O da bunu biliyordu. Dese ne olacaktı, o kadın artık gitsin ne işi var baba burada sen böyle bir adamsın dese ne olacaktı. Kadın şu an yanındaydı ve onun sevgilisi gibi görünüyordu. Aynı odalarda yatmadıklarını biliyorduk ama sadece bildiğimiz buydu.

Mert, gözlerini kapattı. Takımının, ceketini çıkarttı kravatını gevşetti. Peki, Osman Beyin dediği o kız kimdi. Mert'in başka bir sevdiğimi vardı yoksa yine babasını sinir etmek için mi demişti. Neden peki içimdeki bir şeyler kırılmasına rağmen taş gibi hala orada duruyordum. Niye onun için üzülüyordum.

Telefonum çalınca onu rahatsız etmemek için odama doğru ilerledim. Arayan kardeşimdi. "Oo Uğur Bey" dedim gülerek.

"Nisan Hanım arayıp sormuyorsunuz" dediğinde güldüm. Bu çocuk beni her seferinde güldürmeyi başarıyordu. "Mumyalar mı canlandı yoksa" dedi. Kurumuş bir toprağın yeniden yeşermesi gibi bir şeyler oldu bende ama tekrar kuru mu yoksa bataklık mı olur bende bilmiyorum.

"Hayır, öyle bir şey olmadı" dedim gülerek. "Annem nerede"

"Dediler ki yalandan bir ablanı ara"

"Yalandan" dedim teyit etmek adına. "Bak sen kesin öyle demişlerdir" dediğimde gülmeye başladı. Annem telefonu sinirle çekti.

"Bakma kızım sen bu kardeşine. Nasılsın" dedi şefkatle.

"İyiyim, siz nasılsınız. Babam"

"Babanda burada, kendine dikkat etsin diyor." Dediğinde tekrardan gülümsedim.

"Sizde kendinize dikkat edin" arkamdan adımı seslendiler.

"Nisan Hanım" diye. Arkamı dönüp seslenen kişiye baktım.

"Ben sizi arayacağım anne hepinizi çok öpüyorum" dedim. Telefonu kulağımdan indirip, elime aldım. Adımı seslenen kişiye doğru ilerlemeye başladım. "Bir şey mi var"

"Mert Bey, bahçeye çıktı efendim" başımı sallayıp, peşinden ilerlemeye başladım. İlerdeki söğüt ağacının altındaki banka oturmuştu. İleriye bakıyordu kayıtsızca. Arkasından ona bakmaya başladım. Elimi kalbime koydum. Ne oluyor sana bu aralar kalbim. Tahmin ettiğim şey değildir umarım. Hani şu kaçmak istediğimiz ama bir türlü kaçamadığımız duygu...

 Hani şu kaçmak istediğimiz ama bir türlü kaçamadığımız duygu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
KADIN KORUMA (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin