Bölüm 2

77.6K 3.5K 480
                                    

İnstagram : selma.kahraman.7

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bilerek yapmadığımız şeyler olacaktı bu Dünya 'da. Unuttuğumuz şey bilerek uzak durduğumuz halde yine pervaneler bilerek çekilmekti. Bu da kalbin bize oyunuydu. Sen ne kadar uzak durursan dur, ben bildiğim okurum diyordu.

Göreve başlar başlamaz, Mert Bey'in rahatsız olmaması için hep gerisinden gidiyorduk. Genelde şirketlerinin işleri ile uğraşıyor başını işlerinden kaldırmıyordu. Odasına ondan önce giriyor, yemeklerine tek tek bakıyorduk. Yine de bu durumdan memnun değildi. Bunu yüzünden okuyabiliyordum. Zaten bizimle de çok fazla konuşmuyordu. Yemeğe çıkmak için ayaklandığında bizde onunla birlikte ayaklandık. Restorana geldiğinde, tek başına bir masaya oturdu. Onu rahatsız etmemek adına bizimkilere çevre masalara oturmasını söyledim. Onu iyi gören bir masaya da ben oturdum. Karşımda Yasin oturuyordu. Mert Bey yemeğini söyledi.

"Yemeklerine bak" dedim karşımdan kalkıp, mutfağa doğru ilerledi. Sırtımı yaslayıp, kollarımı bağladım. Gözlüğümü çıkarttım. Mert, hiç bir şey ilgilenmiyor sadece dışarıya bakıyordu. Yemeğini Yasin getirdi. Şaşkınca, bir yemeğe bir Yasin'e baktı. Bu duruma gülümsedim. Bana baktı sonra, yüzümde gözlerini oyaladı. Ben eski halime döndüğümde başını salladı olumlu anlamda. Yemeğini yerken, karşısına biri oturmak istedi. Yerimden kalkıp, Mert Beyin yanına fırladım. Adamın önüne geçtim. Yanıma ekibim geldiğinde adam gülümsedi. "Sadece konuşmak istemiştim" diye Mert'e doğru seslendi.

"Nisan" diye seslendi arkamdan.

"Evet efendim" dedim sertçe.

"İzin ver." Dediğinde yana doğru çekildim. Adam bana bakarak, Mert'in masasına oturdu. "Sorun yok" diye bizi gönderdi. İlerden daha yakın bir yerden onu izlemeye başladık. Adamla hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. "Bunu kabul etmem" dediğini duydum.

"Hazırlıklı olun" diye Yasin'e baktım. Eli kulaklığına gitti. Ben direkt Mert'e bakıyordum. Adamın iki koruması da onu bekliyorlardı. "Korumalara dikkat edin" diye yerimden yavaşça kalktım. Adam, bir den kalkınca, koşarak gidip belinden çıkaracağı Silahı tekme ile düşürdüm. Silah yerde sürüklendi onun alamayacağı bir yere düştü. Kendi Silahımı çıkarıp ona doğrulttum. Yandan Yasin'e baktığımda onlar da korumalarını paketlemişlerdi. Mert arkamdaydı. "İyi misiniz efendim" diye ona bakmadan konuştum.

"İyiyim" dedi sadece.

"Sizi arabaya götürsünler burayı biz hallederiz" diye Yasin'e baktım. İki kişi Mert'i alıp götürmeye başladılar. Adamla baş başa kaldığımda bana baktı.

"Sen nasıl bir kızsın böyle" dedi baştan aşağıya bana bakarak.

"Böyle bir kızım. Polisi çağırmamızı ister misiniz?" dediğimde sinirle soludu.

"O koruduğun adamın babası benim annemle kaçtı." Dediğinde kaşlarımı çattım. İsmet2in oğullarından biriydi anlaşılan.

"Yapabileceğim bir şey yok" diye sertçe konuştum. "Polisle muhatap olmak istiyorsanız siz bilirsiniz." Diye ekibe baktım. "Silahlarını alın, salın bunları" diye Silahımı indirdim.

"Ben Hasan bu adı unutma küçük kız "

"Unutmam" diye yürümeye başladım. "sende beni unutma ama" diye arkamı dönüp ilerledim. Beni bunlarla korkutabileceklerini düşünüyorlarsa büyük bir yanılgı içindeydiler. Aşağıda Mert Beyin arabasına ön koltuğa bindin. Arka arabaya da bizimkiler bindiler. "Gidelim" dedim.

"Sağolun Nisan Hanım"

"Görevim efendim" dedim keskin bir şekilde.

"Şirkete uğrayalım sonra da eve geçeriz" dediğinde şoför başını sallayıp arabayı çalıştırdı. Birlikte ilerlerken arabada sessizlik hakimdi. "İsmet'in oğluydu o adam" diye konuştu Mert. Arkaya doğru döndüm. Benimle konuşuyordu. "Şirketin yarısını ona verirsem benim peşimi bırakacağını söylüyor." Kendi kendine histerik şekilde güldü. "Annesini almaya gelmiyor ama şirketimi istiyor gurursuz" diye söylendi. Diyecek bir şey bulamamıştım. Bunun gibi durumlarda susmak en iyi şey olabilirdi. Tekrardan önümü döndüm.

Annesi pek umurunda değildi anlaşılan adamın. Şirket ondan daha önemliydi. Nasıl bir mal sevdaları var pek çözemedim. Aslında hiç çözemedim. Galiba onlar gibi bir hayatım olmadığı içindi. Mert'in sesinde öfkeden çok üzüntü vardı. Sanki beni bu saçma sapan işlerle uğraştırıyor diye babasına kızıyor gibiydi. Haklıydı, ben olsam bende kızardım.

Şirkete geldiğimizde onunla birlikte aşağıya doğru indik. Şirketin kapısından geçip, asansöre doğru ilerlemeye başladık. Gri ve altın renkleriyle süslenmişti asansör. Karşısında duran ayna hem büyük hem de gösterişliydi. Baştan da dediğim gibi herkes bu gösterişli hayata imrense de aslında altında yatan farklıydı. İstedikleri şey önüne geliyordu, tek telefon etmeleri yetiyordu. Ne kadar pahalı olduğu umurlarında değildi. Ama paranın da satın alamayacağı şeyler vardı. Sevgiyi, aşkı ya da zamanı asla satın alamazdı. Mert de bunu biliyordu ama şu an yaşamaktan başka şansı yoktu.

Toplantı odasına geldiğimizde, siyah oval masada oturanlar ayağa kalktılar. Mert gidip en baş köşeye oturdu. Bende onun arkasından ilerleyip durdum. Ellerimi arkamda birleştirip toplantıda konuşulandan çok herkesi tek tek inceliyordum. Hepsi neredeyse siyah takım giyinmişlerdi. Toplantıya ilgi gösterende vardı, umursamayanda. Mert, istikrarlı bir şekilde anlatmaya devam ediyordu. Arada onun sözünü bölenleri de takmıyor, sadece kendi dediklerinin üzerinde duruyordu. "Oylamaya gerek duymuyorum" deyince yönetim kurulundan sesler yükseldi. "Hadi şikâyet edin babama" diye gülerek çıktı. Yönetim kuruluna bildiğin posta koymuştu. Bende peşinden ilerlemeye başladım. Sanırım amacı belliydi. Babasına kendince savaş ilan etmek.

 Babasına kendince savaş ilan etmek

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



KADIN KORUMA (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin