Bölüm 3

369 190 55
                                    

Egemen'den

"Ne?" diye soludum anlamazlıktan gelerek. Tolga bakışlarını ön cama çevirip konuşmaya başladı. "Sağlam adamlar. baban yüzünde kovulacağını zannetmiyorum," dedi ve cebinden çıkardığı bir kağıdı bana uzatıp "Adres burada. Akşam altı yedi gibi gidip şarkı söyleyeceksin. İşe almadan sesini duymak istediler," dedi.

Kağıdı elime alıp baktım. Sonra cebime atıp motoru çalıştırdım. Sevinmek için daha erkendi. Sonuçta babam Vural Kaya'nın ne yapacağı belli olmazdı. Sonuçta ben onun oğlu değil aşık olduğu kadının katiliydim. Üvey annemle ve onun kızıyla aram iyiydi ama babamla bir aram olduğunu zannetmiyordum bile. Tolga'da bu durumu bildiği için benim ilgisiz hallerimi takmadan telefonunu çıkarıp onunla ilgilenmeye başladı. Emine annemlere yaklaştığımızda bir marketin önünde durdum.

"Bir şey istiyor musun?" diye sordum Tolga'ya dönüp. Bakışları hala telefonundayken "Sigara," diye mırıldandı. Onun görmeyeceğini bile bile kafamı sallayıp arabadan indim ve adımlarımı marketin giriş kapısına yönelttim. Marketin içi dışarıya göre oldukça sıcaktı. Ankara'da kış sert geçiyordu.

Uraz için yumuşak şeker aldıktan sonra oyalanmadan kasaya ilerledim. Market tane olduğu için sıra da yoktu. Yalnızca orta yaşlı bir kadın aldıklarını poşetliyordu. Elimdeki paketi kasiyer kızın alabileceği bir yere bıraktıktan sonra "Hoş geldiniz!" çağrısını duymazdan gelip "İki paket uzun marlbora, iki tane de uzun parliament," dedim ve kasiyerin ürünleri kasadan geçirmesini izledim. Sigara paketlerini ve jelibon paketini poşete gerek duymadan aldım. Tam o sırada telefonum titredi. Arayan babamdı.

Buz gibi bir tonla "Ne var?" diyerek açtım telefonu. Ama o gayet samimi bir tonla konuşuyordu. Benim aksime oldukça neşeli bir sesle...

"Egemen, nasılsın? İşe alındın mı?" Zaferini kutlamak için aramış besbelli. Zaten beni araması için başka bir sebep yok. Benimde onu delirtmemek için bir sebebimin olmadığı gibi...

Para üstünü alıp marketten çıkarken "Yok baba orası olmadı ama tam istediğim gibi başka bir yer var." dedim. Artık benim de sesim neşeliydi.

"Neresiymiş bu tam istediğin gibi olan yer? Sesini harcamamalısın. Biliyorsun değil mi?" dedi. Onun sesi benimkinin aksine artık neşeli değil, telaşlıydı ama sesindeki telaşı saklamaya çalışıyordu.

Arabaya binip babama sırıtarak cevap verdim Tolga'nın bakışlarını umursamadan. "Sesimi harcayacağım bir yer değil baba. Telaşlanma sen," dedim son kelimelere iğneleyici anlamlar yükleyerek. Elimdekileri Tolga'nın kucağına bıraktım. Motoru çalıştırırken başımı Tolga'ya çevirdim ve susmasını işaret ettim.

"Söyle sen. Ben bir araştırıyım bakalım şurayı," dediğinde cümlesindeki asıl anlamı bilerek onu reddettim.

"Gerek yok." dedim buz gibi bir sesle ve daha fazla tahammül edemeyerek telefonu kapattım. Tolga'ya dönmeden konuşmaya başladım.

"Uraz'la biraz vakit geçirelim de gidip şu sağlam adamlarla bir konuşalım. Bu da boş çıkarsa..." Daha fazla konuşmadım çünkü hem Tolga hem ben cümlenin sonunu biliyorduk.

Tolga sözü devraldığında ben arabayı hareket ettirmiştim. "Abi, birkaç kişi var mekanda sürekli takılan. Onlara bulaşmazsan çok bir şey olmaz. İşe alınırsın bence çünkü zaten sahibinin paraya hiç ihtiyacı yok. En az baban kadar zengin. Para içinde yüzüyor şerefsiz. Bugün mekanı göreceksin zaten. Kafe bar tarzı bir yer ama hiçbir eksiği yok. Bir sen eksiksin. Senin orada işe başlamanda zaten müşteriyi katlayacaktır. Adam müşterideki artışı fark ettikten sonra biraz sıkar seni kovmak."

Uçurum KenarındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin