Bölüm 12

194 68 77
                                    

Selam!

Beklettiğim için çok üzgünüm. Bu bölümü yazarken çok problem yaşadım. Hala tam istediğim gibi olmadı ama yine de çalışmalarımın en iyisi buydu galiba.

Multide Tolga var. Daha önce kullanıldığını görmemiştim. Yeni bir deneyim olacak gibi duruyor. Bende özel olarak yorumlarınızı bekliyorum haliyle ;)

Her neyse. iyi okumalar :)

Derin'den

Koşar adım tanıdık bedene doğru giderken kendimi sorgulamamak için bir savaş veriyordum. Burak... o öldü. Ama şu an gözlerimin önündeki çocuk... o. Ayakkabılarına bakmaya müsait bir açıda olan kafası, emin olmamı engellerken önüme bir engel daha çıktı. Gerçekler... Ayaklarım benden izinsizce olduğu yere çakılırken gözlerimi odak noktalarından ayırdım ve başımı eğip sıkıca yumdum gözlerimi. Kafamda cirit atan düşman düşüncelerin savaşını durdurdum ve kendimi gerçeklere inanmaya zorladım. Onların kafamın içinde bağırmalarını susturmak ister gibi aralandı kurumuş ve çatlamaya yüz tutmuş dudaklarım. Delirmiş gibi konuştum benliğimle, gerçek olmaları tek tesellimken.

"Burak öldü... Burak öldü... Burak öldü. Ah, hayır hayır. O öldü. Burak öldü. Burak öldü! Öldü o! Öldü!"

Fısıltılarım yakarışlara dönerken beynimin içinde benim sesimi geri plana atacak kadar güçlü bir ses susmamı sağladı. Burak'ı ölü olarak görmemiştim. Sadece ben değil, abisi ve babası da görmemişti. Kimse görmemişti. Hatta onun intihar ettiğinden bile kimse emin değildi. Tamam, belki araba orada bulunmuş olabilirdi. Ama bu her ne kadar onun intihar ettiği ihtimalini güçlendirse de kesin bir bilgi kaynağı değildi. İllegal yollarla mağlup ettiğim güçlü ses, artık bana da isyan ederek bayrağı ele geçirdi ve bedenime gözlerimi açıp kafamı kaldırmamı ve Burak'ı bulup ona gitmemi fısıldadı. Ona karşı çıkarken direnmeye çalıştım ama...

Sonuç hüsran!

Bedenimin yönetimim dışına çıktığını en az bir ölüm kadar hissederken, komutların sahibi sayesinde bedenim dikleşti, başım kalktı ve göz bebeklerim az önce ki odağını bulmak için çevreyi taradı. Az önce acil kapısının önünde durmuş telefonla konuşan çocuk şu an gözlerime değmiyordu. Etrafıma bakınmaya devam ederken çıldıracak gibi hissediyordum. Gerçekler bana uğramayı reddederken bedenimin kontrolünü ele alan şüpheler, üzerime bana miras biraz hasar bırakıp terk etti bedenimi. Hasarlarının bile yeteceğinin bilincindeyken ellerimi yamuk saçlarımdan geçirip dehşetin istila ettiği simamla daha bir dikkatli inceledim etrafımdaki bedenleri. Ama benim bütün çabalarım yetersizdi o an. Yoktu.

Belki de sadece bir göz yanılgısı ya da hayaldi diye düşünerek pes ettim bir müddet sonra. Az önce oturduğum banka geri dönmek için arkamı döndüğümde bankın hemen yanındaki duvara dönük bir beden çarptı gözüme. Banktan yaklaşık on metre kadar uzaktaydı. Bir sağa bir sola gitmesi bir sıkıntısı olduğunu düşünmeme sebep olurken ona yönelttim adımlarımı. Burak olması bir ihtimalken, olmamasının da bir ihtimal olduğunu aklımdan çıkarmamaya çalışarak ürkek adımlar attım ve aramızda iki adımlık mesafe varken ayaklarıma dur komutunu verdim.

Hemen önümdeki çocuğun Burak olma ihtimali her ne kadar yüksek olsa da kendimi onun olmadığına hazırladım ya da hazırlamaya çalıştım ve derin bir nefes çektim içime. Yaklaşık üç yıldır onu görmüyor, hissetmiyor, haber alamıyor ve hatta ismini bile duymuyordum. Sadece ben değil, herkes için aynı şey geçerliydi. Şimdi tamamen alakasız olan bir şehrin, tamamen alakasız bir hastanesinin önünde tamamen tesadüf eseri gördüğüm bir bedenin beni umutlandırmaması gerektiğini aklımın bir kenarına değil, merkezine not edip bir adım daha attım elimi uzatıp omzuna dokundum.

Uçurum KenarındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin