Hiç okumayacağını bilerek yazıyorum bu cümleleri. Sıcak bir temmuz ayının rüzgârlı bir akşam vaktinden. Rüzgar saçlarımı okşuyor biraz. Ve biraz da ellerini özlüyorum. Biliyorum ellerine hiç dokunmadım ama hiç dokunmadan da sevilebilir, özlenebilir bazı şeyler. Ve bazı şeyler öyle dokunur ki insana. Anlatılamaz. Biraz da kokunu özlüyorum ama sırası değil şimdi bunun. Onun için başka bir defterin başka bir sayfasını kullanacağım. Tam karşımda pencerenin pervazına tutunmuş bir kelebek var. Ondan bahsetmek istiyorum. Saatlerdir beraberiz. Bir türlü uçup gitmiyor. Terk etmiyor beni. Hoş, bende kovamıyorum ya kelebeği. Bakıyorum sonra. Kelebeğin rengi turuncu. Üzerinde siyah beyaz benekler var. Ve kötü olansa benim sevdiğim rengi bilmiyorsun. Bunu düşünüyorum. Senin sevdiğin rengi bilmekse koyuyor bana.
Belki biraz kırmızı seviyorum belki de mavinin farklı bir tonunu. Bilmiyorsun. Sorun değil. Bende hislerini bilmiyorum. Bilememek acıtıyor ama alıştım artık. İnsan nelere alışmıyor değil mi? Ve tam şu anda ne kadar insan olduğumu sorgulamaya başlıyorum. Ne kadar insan olduğum konusuysa tartışılır. Bu gece de bu konuyu tartışacak bir sen olsun isterdim yanımda. Ama yine yoksun. Ama şimdi izninle, kokunu sayfalara dökmem lazım biraz.----
Gizem KARACA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ YARASI
Poetry🍁🍁 Senden âlâ şiir mi var Ey göğsümün içinde gizlenen Tanrı'nın en muhteşem eseri? Sen öyle büsbütün, Öyle tamam, Öyle eksiksin ki; Seni yazmamak, sana yazmamak ahmaklık değil mi? -GİZEM KARACA 15.09.2017