1
Gece bütün şefkatiyle karanlığını örtüyordu dünyanın üzerine. Sonbaharın yağmuru, hafiften çiselemeye başlamıştı. Üzerimdeki siyah pelerinin kapüşonunu başıma geçirdikten sonra saatime baktım. Akşamın on biriydi, acele etmem gerekiyordu. Anneme hediye almayı unutmuştum ve gözlerim deli gibi etrafı tarıyordu açık bir hediye dükkanı bulmak adına.
Yağmur şiddetini yitirmeye başlamışken duyduğum daraba sesine doğru yürüdüm koşar adım. Bulmuştum, bulacağıma dair en ufak bir umut kırıntısı barındırmamama rağmen bulmuştum.
"Pardon!" diye seslendim, dükkanın darabasını indiren adama doğru koşarak.Adam, arkasını döndü. Yılların beyazlattığı saçları ve küçülmüş yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Yanına yaklaştım, yaşlılıktan olsa gerek yüzünde pigment kalmamıştı, teni bembeyazdı. Bir şey söylememi beklercesine bakan yaşlı adama sonra da kapatmak üzere olduğu dükkanına baktım.
"Bugün annemin doğumgünüydü, hediye almayı unutmuşum. Geç oldu biliyorum ama dükkana bir göz atabilir miyim?" diye sordum. Yaşlı adam baştan aşağı süzdü beni, büyük ihtimalle bu saatte ne hediyesi diye düşünüyordu. Ama işten çıktıktan sonra ancak aklıma gelmişti, zaten doğumgününü hatırlamadığım için kendime kızgındım.
"Lütfen.." dedim kaşlarımı yukarı kaldırarak. Az bir zamanım kalmıştı.
"Tabi kızım, buyur." dedi ve kapadığı kapıyı açıp içeri girmemi işaret etti.Rahatlayarak dükkana girdiğim sırada hemen ön vitrinde duran minik bir müzik kutusu gözüme çarptı.
"İşte bu." diye mırıldandım. Annem müziği çok severdi, az zamanım kalmışken bir de hediye seçimiyle uğraşmak zorunda kalmamanın verdiği mutlulukla elime aldım kutuyu. Siyah bir kutuydu, kapağını yukarı kaldırınca müzik başlıyor, içindeki sarı minyatür dönerek dans etmeye başlıyordu.
"Basit göründüğüne bakma, değerli bir hediyedir." diyerek kasaya doğru ilerleyen yaşlı adama bakıp "Fiyatı ne kadar?" diye sordum.
"Otuz lira." deyince çantamdan parayı çıkarıp adama uzattım ve kapıya doğru yol aldım. O sıra arkamdan seslendi yaşlı adam.
"Bu kutu sana ve ailene mutluluklar getirsin." deyip gülümsedi. Başımı hafifçe öne eğdim ve dükkandan çıktım.
Özel bir restoranda aşçı olarak görev yapıyordum. Bazen özel davetler olunca işim böyle geceye kadar aksıyordu. Bugün de öyle olmuştu. Akşam annemin doğumgünü olduğu aklıma gelse de restorandan erken ayrılamamıştım ama neyse ki hediye alabilmiştim.
Saçlarımı geriye doğru savurup sağ kolumda duran saatime baktım. Gece yarısına kırk beş dakika vardı.Sorun değildi, zaten evimin bulunduğu sokaktaydım ancak bir tuhaflık vardı. Gecenin bu karanlığına nazaran sokağın bu denli kalabalık oluşu beni süphelendirmişti. Hediyeyi çantama koyup başımdaki kapuşonu düzelttim ve kalabalık sokağa giriş yaptım. Gökyüzünde tuhaf bir duman vardı, sis değildi ancak gökyüzü beyaz dumanlara ev sahipliği ediyordu.
Adımlarımı sıklaştırınca dumanların bizim evden çıktığını farkettim. Bir an aklıma gelen ihtimalle elim titremeye başladı. Koşarak evin önüne kadar ilerledim. Kalabalık görüş alanımı kapattığından neler olduğunu anlayamıyordum. Meraklı insan sürüsünün arasından sızmayı bir şekilde başardım.
Evin önü polis arabalarının mavi-kırmızı ışığıyla aydınlanıyordu ve bir itfaiye arabası hortumu toplayıp gitmeye hazırlanıyordu. Gördüklerim karşısında nefesim kesilmişti, dilim tutulmuştu. Neler olduğunu sormaya gücüm yetmiyordu ancak anlamıştım. Ev yanmıştı ancak ben olayları anlayamayacak kadar şaşkındım. Kendimi rüyada gibi hissediyordum. Ayaklarım beni geri götürüyordu. O sıra bir takım sesler duydum ve istemsiz olarak kulak kabarttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli OSİRİS
Mystery / ThrillerYayımlama tarihi 17.08.2017 "Ben katil değilim." "Sen katilsin bense maktül."