Annem sadece kafasını sallamakla yetindi.
İçimde bir acıyla beraber zombilerin kafalarından tutup yüzlerine bakıyordum. Güney olmadığına emin olduklarımı öldürüyordum.
On belki daha fazla zombi öldürmüştüm. Fakat olayın şokuyla henüz kendim de değildim. Yere çökmüştüm fakat bu da istemsiz gerçekleşmişti.-Asya! ASYA!
Annemin bana seslendiğini koluma dokunana kadar farketmemiştim.
-Hadi artık, toparla kendini, baksana Güney kaçmış, kurtarmış kendini.
Doğru söylüyordu. Demek ki kendini kurtarmıştı.
-Asya kalk artık. Güney'i bulup gidelim buradan.
Ayağa kalktım, midesizlerden farksız bir şekilde kapıya doğru yürümeye başladım. Annem çıkmamı bekledi. Arkama takılacaktı.
Aklıma koymuştum. Kapıdan çıktığım an avazım çıktığı kadar Güneye bağıracaktım. Başka bi şekilde geze geze bulmak mümkün değildi.
Kapıdan adımımı attım ve bağırmak için ağzımı açtığım an biri eliyle ağzımı kapattı.-Sessiz ol ve otelin kapısına bak.
Bu Güney'in sesiydi. İçimde ki rahatlama ile elini ağzımdan indirdim ve Güney'in yüzüne döndüm.
-Öldüğünü sanmıştım.
İçimden ona sarılmak geliyordu ama bu fikri kafamdan attım.
-Çok güzel, ölmedim ama sanırım kapıya bakmadın. beni tekrar kapıya döndürdü ve eliyle otelin aşağıda ki giriş kapısını işaret etti.
Parmaklıkların arasından kapıya baktım. Gördüklerim karşısında şoka girmiş bir şekilde odanın kapısının önünde donup kalan anneme döndüm. O da kapıyı görmüştü.
Ve bir saattir bizi şoka sokan bu malum kapı da ne mi vardı? Ardını göremediğimiz kadar Midesiz...