Bölüm 2 👼🏻

445 58 23
                                    

Ertesi gün hasta kabulleri başlamıştı.

Sabah erken kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra birkaç gazete veya kitaba göz gezdirdim.

Hastalarım sık olmasa da genellikle geliyorlardı. Ciddi bir hastalık olmaması hem kolayıma gelirken hem de sürekli aynı şeyleri tedavi etmek benim gibi yeni bir doktor adayı için sıkıcı ve monotondu. Bu şekilde haftalar geçmişti. İçimde büyüyen sıkıntıyı size anlatamam... Rowena ile konuşmalarım genellikle kısıtlıydı, ev sahibi derseniz aksi bir şeytandı. Onunla konuşmaktansa hiç konuşmamayı yeğlerim. Gelen giden köylü hastalardan da dostluk edinebilecek insan yoktu. Olan insanların evleri de çekilmeyecek kadar uzaktı.

Bu döngünün içinde her gün biraz daha ruh halim sıkılırken bir gün yine bir hastayı tedavi ederken birinin bizi izlediğini hissettim. Yağmurdan dolayı soğuyan hava ile içerinin ateşinin karşılaşmasından dolayı pencereler buharlaşmış dışarısı gözükmez olmuştu. Yine hastama dönüp elini sarmaya devam etmeye çalıştığımda kapının aralık yerinden birinin bizi izlediğini gördüm. Arada beliren gözleri çıkarmaya çalışmıştım ama nereden tanıdığımı bilememiştim. 

En sonunda hastayı giriş kapısından çıkması için kapıyı açtım. 

Rowena da hastayı alıp giderken bende hala orada durup durmadığına, çaktırmadan bakmıştım. Beni fark etmeyecek şekilde kapının oraya gidip hızla açtım.

Kapı bir engele çarparak açılmıştı.

Yerde yağmurla beraber çözülmekte olan karların üstünde benim yaşlarımda bir çocuk gördüm. Tam kaçmaya yeltenirken bileğinden tutup kaldırdım.

"Sen kimsin niye muayenehanemi gözetliyorsun?" Aynı zamanda o konuşmadıkça sertçe sarsmaya başladım. O, kolunu her kurtarmaya çalıştığında da daha sıkı kavramaya devam ettim.

"Ö-zür di-lerim..."

Sesimizi duyacak olacak ki Rowena hastayı uğurladıktan sonra kapının açık olduğundan dışarı çıkıp bizi bu halde görünce:

"Beyim lütfen, kötü bir çocuk değildir kendileri," dedi.

"Sen nereden tanıyorsun?" 

"Beyin üvey evlatlığıdır. Sabahları da bize çiftlikten peynir, süt gibi gıdalar getirir. Bugünde taze süt getirdi efendim size."

Duyduklarıma inanamamıştım. İlk ev sahibimin evine gittiğim zaman gördüğüm, kapıyı açan çocuktu bu. Elim, kolunu sıkmaktan vazgeçip serbest bırakmıştım. Serbest kalması ile kızarmış bileğini ovuşturmaya başladı. Bakışları yere eğilmiş göz temasından kaçınıyordu. Hal böyle olunca bende üstünü başını inceleme fırsatı buldum. Uzun zamandır yaşıma yakın bir insanın dostluğu özlemini çekiyordum. 

Yalnız, karşımdaki zayıf varlık titremeye başlayınca üstünün yere düştüğü zaman ıslanmış olduğunu gördüm. Rowena'ya şöminenin karşısını hazırlamasını söyledim ve gitmeden önce ismi ne diye sordum.

Rowena: "Castiel efendim," diye yanıtlamıştı.

O, ateşi hazırlamaya gittikten sonra bende Castiel'ın kolundan tuttum. Tutuşum onun biraz karşı çıkmasıyla karşılaşınca şaşırdım.

"Niye gelmiyorsun?"

Bu gri ve soğuk havanın içinde çakmak gibi parlayan mavi gözler birkaç saniyeliğine benim gözlerim ile buluşmuştu. Kafa sallayarak:

"G-geç kalırım," dedi.

"Kalmazsın Castiel, üstün başın ıslak, kuruyunca gidersin."

Onu zorlayarak içeri ateşin önüne oturtum. Utangaç bir kişiliği olduğunu anlamamak için kör olmak gerekti; fakat benim konuşacak bir insana ihtiyaç duyduğumdan onu biraz sıkıştırmaktan zarar gelmezdi.

"Castiel," 

Bakışları tekrardan benimki ile buluştuğunda içimde saniyelik coşku patlaması oluşmuştu. O mavi gözleri, bilinmeyen ormanlara bakan gökyüzü gibiydi. Gizem dolu bu bakışları çözmek istiyordum. 

Daha fazla bana bakmasını...

"Adın bu değil mi? Biraz önce merakla içeri baktığını gördüm niye bakıyordun?"

Rowena içeri girmiş

"Efendim lütfen üstüne çok gitmeyin her denileni anlamaz eminim küçük bir şeyler dikkatini çekmiştir. Geçenlerde de arıları izliyordu çeşmenin başında bu yüzden çok dayak yemiştir efendiden."

Bu çocuğa neden zulüm edildiğini anlamıyordum. Simsiyah karışık saçlarının arasında türlü kuru otlar vardı. Ayakları elleri soğuktan kıpkırmızı kesilmişti. Belki biraz konuşursam açılır diye:

"Ne dikkatini çektiyse göstermekten çekinme."

Gözleri bu sefer daha uzun benim gözlerime bakmıştı. Kafasını yana eğip daha da bakmaya devam etti.

Bende kapı aralığından neleri görebilir diye yan tarafa baktım sonra da elimle işaret ederek

"Neyi beğendin?"

Biraz çekimser biçimde ayağa kalkıp kitaplığın önünde durdu. Kitapları göstererek: 

"Bun-lar  n-ne?"

"Kitap, bazıları benim ders kitaplarım bazıları ansiklopedi... Hiç görmedin mi?"

Sadece kafa sallayıp tekrardan ciltli kitaplara döndü. Ben de ayağa kalkıp bir kitap seçip ona gösterdim. İçinde çeşitli hayvan resimleri vardı.

"Güzel değil mi?"

Kaşlarını kaldırarak kaçamak bir bakış atıp tekrar kitaba dönerek kızarmış yanaklarıyla beraber kafa salladı.

"Okumak ister misin?"

"Ben okuma bil-mem ki." Kocaman olmuş şaşkın mavi gözleri hayretle bana bakıyordu. Yüzüme yerleşen hafif bir tebessümle:

"Okumamı ister misin?" dedim.

Beyaz teninin altından akın eden kan yanaklarında, kulaklarında ve boynunda pembelik yapıyordu. Bu kadar masum bir yaratığın gerçek olabileceğini düşünemezdim.

Omzunda elimi koyup onu koltukların olduğu tarafa çektim. ikimizde oturduğumuzda açık olan sayfayı okumaya başladım. Arılar hakkında bilgi veren bu kitap kimileri için oldukça sıkıcı gelebilir şahsen şuan büyük bir heyecan dinleyen bir dinleyicim olmasaydı herhalde bende bunu okumazdım. İlk başta çekimser bir şekilde dinlerken daha sonraları bana çeşitli sorular sormaya başlamış veya resimli sayfalardaki görselleri göstererek komiğine giden kısımları parmağıyla bana gösteriyordu. Ona kitap okurken okuduğum metinden çok onun hareketlerini izlemekle geçiyordum. 

Rowena bize hazırladığı çikolata damlalı kurabiyelerden ve sıcak sütten getirdi.

Castiel kurabiyeleri görünce gözlerinin içi ne kadar parıldasa da almak için hiç yeltenmedi. Ağzıma götürdüğüm kurabiyeye bakmamaya çalışırken garip bir şeyler olduğunu fark ettim.

"Neden yemiyorsun?"

"Ye-yemem için izin veril-medi."

Kaşlarım çatışmıştı ne demek istiyordu bilmiyorum. Niye ona izin vermem gerekiyordu.

"Burada İstediğin şeyi yiyebilirsin Castiel."

Yüzüne yayılan koca bir gülümseme ile titreyen çekimser eliyle küçük bir kurabiyeye uzandı yemeden önce son kez bana baktıktan sonra mideye indirdi. Çocuklar gibi sevinç dolan bu genç hayatında daha önce kurabiye yemişe benzemiyordu.

"Beğendin mi?"

"E-evet efendim çok tat-lı."

Kitaba dönmeden önce bir el beni durdurdu.

"Geç k-kal-dım."

Rowena da araya girerek: "Beyefendi bırakın gitsin hava kararırsa gitmesi zaten zor olur." 

Kafamı olumlu anlamda sallamıştım onu girişe kadar geçirdim. Onu bekleyen bir araba olur diye düşünüyordum ama göremedim.

Mr. Winchester -DestielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin