Final 👼🏻

270 42 19
                                    

Özel bölüm

Castiel'ın mavi gözleri, dantel perdeden içeri giren güneş ışığıyla açılmıştı. Yanında uyuklayan kumral bir bebek ve diğer tarafta onun için kasabanın en yakışıklısı olan eşi vardı.

Onlar, ilişkilerini ne kadar saklamak zorunda olsalar da kendi içlerinde gerçek bir aileydiler. 

Özellikle birkaç hafta önce onları ziyaret eden Dean'in kardeşi Sam, ilişkilerini öğrenmişti. İlginçtir ki aşırı mutlu olan bu uzun, iri yarı beden, çekirdek aileyi kabul eden ilk insan olması onları sevindirmişti.

Bebek, mışıl mışıl uyurken Dean de yavaşça yeşil gözlerini aralamaya başladı ta ki mavi gözlerin kendisini pür dikkat izlediğini fark edene kadar. Bakışların birleşmesiyle hemen yüzlerinde bir gülümseme oluşmuştu.

Resmi olarak evlilikleri olmasa da evlilik hayatı yaşıyorlardı ve evliliğin aşkı öldüreceği üstüne bir düşünce vardı; ama onların birlikteliğinde aşk ve tutku daha da yoğunlaşmıştı. Castiel ne kadar utangaç olsa da Dean hünerli bir adamdı ve çekingen meleğini yatağa atmak için yapmadığı kurlar kalmıyordu. Sonuçta onların da ihtiyaçları vardı. Aşk ve tutku.

Deneyimsiz Castiel, her ne kadar Dean'in bu kurlarından utanıp, kızarsa da bir şekilde kendini hep onun kollarında buluyordu. İlk deneyimi, ilk gecesini asla unutamayacaktı. Hayatında ilk kez sevgi ve aşkla öpülmüş, kollar arasına alınmıştı. Bu farklı, iç gıdıklayan duyguyu ne kadar sevse de bir türlü Dean kadar bu konularda açık olamıyordu; fakat Dean bu konudan rahatsız değildi, onun çekingenliğini seviyordu.

Gençliğinde sevdiği, yatıp kalktığı kızlar gibi hatta hiçbir tanıdığına benzememesi onu cazip, eşsiz kılan özelliklerdendi. Dean'in gözünde, Castiel kanatsız bir melekti. Ya da kanatlarını bu dünyaya düşerken kaybetmiş bir mağdur. Ve o da onun yaralarını saracak seçilmiş bir faniydi.

Biraz ötesinde uzanan kısa bedenin, siyah dağını saçlarına, omuzlarından kayan tişörtten gözüken porselen tenine, her şeyine tutku ve aşkla bağlıydı. Ona bakan masum gözlere hem şefkat hem de şehvet duyuyordu. 

Yavaşça öpmek için uzandığı bedenin, boynuna burnunu sürtüp kokusunu içine çektikten sonra küçük küçük, kelebek kadar hafif öpücükleri boynun en hassas noktalarına bıraktığında Castiel huylandığından kıkırdamamak için kendini zor tutmuştu. Yanında uyuyan bebeği uyandırmak istemezdi.

Dean'in kirli kumral sakalları, beyaz boynu zevkle rahatsız ederken burnu da uslu durmayıp her gün çektiği halde yine her sabah özlediği o eşsiz kokuyu çekmekle oyalanıyordu. 

Bu sabah ileri gitmeyecekti çünkü dün ateşi çıktığından aralarına yatırdıkları bebek vardı ve ağlayan bebekler hala Dean'in alıştığı, sevdiği şeyler arasında yoktu. Meleğinin boynundan zorla ayrıldığında öteki küçük meleğinin tekrar ateşini kontrol edip yataktan çıktı. Jack'in durumu en sonunda iyiydi. 

Castiel da çıkmak için hareketlendiğinde onu durdurup: "Olmaz bugün pazar sabahı yatakta yemek günü," dedi.

"Böy-le bir gün mü var?" Şaşkınlıkla açılan mavi gözler yine saflığını ispat etmişti.

Dean, ağzından çıkan bütün sözlere kanması yüzünden Castiel'a karşı içinde anlamlandıramadığı bir koruma iç güdüsü oluşturuyordu. Hiçbir şeyde tereddüt etmeden inanan bir sevgili bulmak eşsizdi.

Ona hazırlamak için gittiği mavi dolaplı mutfakta, sade ama aşk ile yapılmış kahvaltıyı yuvarlak metal tepsiye minik bahçelerinden kestiği beyaz güllerle yerleştirmişti. Yatak odalarına tepsiyle beraber geri döndüğünde bebeği kucağında sallayan Castiel'ı görmek Dean'in kalbine zarardı. Her ikisi de yeni doğanların sahip olduğu o saflık ve beyazlıkla sarılıydılar.

Yatağa yerleştiğinde bebeği kendi kucağına aldı.

"Kahvaltı etmelisin."

"...Ama sen de bir şey yemedin," dedi Castiel sevgilisinin aç olmasından korkarak.

"Hazırlarken biraz yedim. Sen beni düşünmede bebek ağlamadan önce karnını doyurmaya bak."

Castiel önce beyaz güllere uzandı. Dikenleri özenle kesilmiş bu çiçeğin kokusu oldukça hoştu. Kokusuz güller gibi değildi. Dean'in eli değen her şey güzelleşiyordu. Bu sırada Dean de mavi gözlerin beyaz güle bakışını kıskanmıştı. Bu gözlerin baktığı, taktir ettiği her şeyin kendisi olabilmeyi ne kadar çok isterdi.

Castiel kendisini izleyen yeşil gözlerin kırgınlığını hissetmişti.

"Ne oldu?" Kafasını yana yatırarak sordu.

"Hiç. Sadece kıskandım."

"Oh, ama neyden?" Dean, o daha masum gözükemez diye düşünürken Castiel her seferinde daha masum gözükmeyi başarmasına şaşırıyordu.

"Gülden."

"Fakat onu sen verdin."

"Olsun yine de ona böyle bakma. Kıskanıyorum."

"Seni öpersem geçer mi?" 

"Hem de nasıl geçer."

"Kahvaltıdan sonra panayırına gidelim mi? Çok merak ediyorum. Hem Jack evde çok sıkılıyor. İşin yüzünden pek dışarı çıkamadık."

"Olur, sen yeter ki iste."

Mr. Winchester -DestielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin