0.4

1.1K 91 28
                                    

daha parlak ışığında,

buğrahan - kal yanımda

Günlerden Cumartesi olduğu için bir bahane bularak yanına gitmek zorundaydım. Küsken bu pek mümkün gibi gözükmüyordu. O yüzden kesinlikle bugün Archie'nin yanına gitmeliydim.

Kameramın askısını boynumdan geçirdikten sonra evdekilere gözükmeden dışarı çıktım. Eğer gözükürsem üvey annemin söylenmelerini dinlemek zorunda kalırdım. Bu da zaman kaybından başka bir şey değildi.

Archie'nin evinin önünde durup zile bastım. Gözlerim yan evdeydi. Onu görebilme ihtimalim bile kalbimi hızlıca çarptırmaya yetmişti.

Kapı açıldığında kafamı o tarafa çevirdim. Onu görmeyi beklemediğimden birkaç adım sendelemiştim. Fark etmesin diye cama bakar gibi yaptım. "Archie üst katta mı?"

"Sana da merhaba Jughead. Evet üst katta, biz de oyun oynuyorduk," dedi kapıya yaslanarak. Omuz silktim. İkisinin baş başa olmasını sorgulamamaya çalışarak içeriye girdim.

Kapüşonlumu çıkarıp askıya astıktan sonra onun hala arkamda durduğunu gördüm. "Neden orada dikiliyorsun?"

Yüzü sinirle kızarırken bana doğru iki adım attı. "Bu dengesiz davranışlarından bıktım artık. Bir bakıyorum kafede gülerek sohbet ediyoruz bir bakıyorum beni kıracak, ağlatacak sözler söylüyorsun. Neden bana bunu yapıyorsun Jughead? İyi arkadaş olduğumuzu sanıyordum."

O an ona sarılabilmeyi çok isterdim. Clary'nin ona zarar vermeyeceğini bilsem çoktan sarılmıştım da zaten. Ama olmazdı. Onu kaybederdim. Ve onu kaybedersem benden geriye hiçbir şey kalmazdı.

"Kazadan dolayı öyle değil mi? Kazadan beri böylesin. Defalarca kez senin suçun olmadığını söylesem de sen hep kendini suçluyorsun değil mi?"

"Sence de hayatımız değişmedi mi?" dedim dolan gözlerimi saklamaya çalışarak. Başımı yukarı kaldırmıştım. Böylece yüz ifademi de göremiyordu.

"O kazada sadece annen ölmedi Jughead. Hepimiz öldük. Cenazem kalkmadı diye beni yaşıyor sayamazsın. Niye anlamıyorsun? Kimsenin suçu yok yanında gezdiğin kız dışında."

Yanımda duran vazoyu öfkeyle duvara fırlattım. Benim suçumdu. Hala beni savunmaya çalışıyordu ama ben biliyordum. Her şeyin suçlusu bendim. Ben ölmeliydim, annem değil.

"Sakın bana mutlu olmadığını söyleme! Bir şey söyleyeyim mi sana? Hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağız. Artık bunu umut etmekten vazgeç. Bir sabah uyandığında umut perisi gelip bize yardım etmeyecek. Bu boktan hayatlarımız sihirli bir şekilde değişmeyecek. Bu bataklıktan çıkamayacağız." Gözlerim ona kaydığında yere çökmüş ağlıyordu. Bacaklarını kendine çekmişti ve dağılmış sarı saçlarının ardından bana bakıyordu. Kalbim acıdı. Onu bu hale getiren bendim. Ona zarar veriyordum.

"Sendeki o boşluğun hiçbir zaman dolmayacağını biliyorum. Kalbin atıyor, yaşamıyorsun onu da biliyorum. Bize zarar verdiğini düşünüyorsun, biliyorum. Bütün bu boktan şeyleri biliyorum. Ama yanında olmaya çalıştıkça itiyorsun bizi. Bataklığa atlıyorsun. Sen eski halimize dönmemize izin vermiyorsun. Sanki hiç güneş açmayacakmış gibi yağmurlu havaya mahkum ediyorsun kendini. Her şey senin elinde anla bunu! Bu boktan hayattan kurtulabiliriz. Kaçarız, ne bileyim gideriz buralardan. Ne istersen yaparız. Nereye istersen gideriz. Yeter ki sen bizi iste, değişimi iste."

Ayağa kalmış bana karşı hiddetle konuşurken omuzlarından tutup duvara yasladım onu. Sert çarptığı için nefesi kesilmişti. Ona zarar verdiğim için kendime kızdım. Yumruğumu sertçe duvara geçirdim. Acıyı hissedebiliyordum. Kulağına eğilip ona veda ettikten sonra kapıyı çarpıp gittim. Soğuk havada yürürken söylediğim kelimeler beni daha çok üşütüyordu.

Hiçbirinizi istemiyorum. Bataklığımda temiz kalamazsınız. Sizi de çekerim. Kirletirim sizi de. Bu yüzden temiz kal, masum ve güvende kal Betty.

Evening Star • bugheadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin