Gökkuşağını karalamak

209 33 135
                                    

İhtimalleri soluklandırmak

Hürkan'da sekizinci gün... Alparslan'ı görmeden geçirdiğim sekiz gün... Ben pes etmek nedir hiç bilmesem de... Artık öğrenecektim.

Sekiz gündür buradaydım. Alparslan hakkında kalıcı bir şeyler öğrenmek için geldiğim bu yerde kalıcı olan sadece bendim. Avımın peşinden geldiğim orman, şimdilerde yuvamken ben... Her neyse, hâlâ buradaydım.

Dediği gibi, ben bir tilkiydim. Ama sandığı gibi, kurnaz değildim. Benim tilkiliğim avımı buluncaya kadardı. Sonrasında kuyruğum dahi aklımı karıştırırdı.

Burada Alparslan olmadan daha ne kadar kalabilirdim? Bilmiyorum. Polise ihbar ettiğim adamla, polislerin girmediği bir mahallede kalmaya çalışmak sanırım sadece benim yapabileceğim bir şeydi. Hoş, ihbar ettiğimden, evimi taşımama yardım ettiğinden beri onu görmüyordum.

Eğer enselenmediyse ve onu ihbar ettiğimi bir şekilde öğrendiyse... Ne yapacağım konusunda fikrim yoktu. Bana tilki kadar kurnazsın diyen adamın benden daha kurnaz olduğundan sürekli değişen hallerime rağmen kalbim ve beynimle hemfikirdim ama çıkaracağım bir sonuç da yoktu bundan.

Sabahladığım birkaç gece boyunca hem bir şeyler yazmayı denedim hem de ışığı hiç yanmayan perdesiz pencerelerine bakmamayı. Başaramadım. Sekiz gece boyunca o pencerelerde ışık yanmadı. Alparslan sanki bir toz bulutuydu ve gözlerimi kapadığım birkaç günde ortadan kaybolmuştu.

Ondan umudumu kesmeye çok yakındım şimdilerde. Sırtımdaki siyah çantamın kollarına parmaklarımı geçirip onu kavrarken yazmak için özel olarak ayırdığım boş odaya son bir kez baktım. İçeride tahta masa, sandalye ve birkaç ilham verici fotoğraftan başka bir şey yokken bomboş görünüyordu. Artık boş görünmesi de beni ilgilendirmiyordu zira ben gidiyordum.

Kavradığım kapı kolunu kendime çekerek kapının kapanmasını sağlayıp her ne kadar boş olsa da mabedim saydığım odayı kilitledim. Benden sonra, orayı mabet yapan eşyalarımı oradan aldığımda, istedikleri gibi açabilirlerdi.

Anahtarı çantama attıktan sonra kara beton diye tabir edilen yere çoraplarımla basa basa salona ilerlerken henüz yeni taşınsam da burada geçirdiğim birkaç çekilmez güne rağmen geçici evimi özleyecektim. Zira elimde avucumda kalan onu gördüğüm birkaç gün, bu ev ve artık geçen irademdi.

İsteksizce vardığım salonda açık camları kapatıp son bir kez göz gezdirdim. İmza günleri bahanesiyle çıktığım asıl evime dönme vakti çoktan geldi. Annem bugün sabahın erken saatlerinde beni arasa da eve dönme fikri aniden aklıma yer edindiği için ona haber vermedim, sonrasındaysa da sürpriz yapmak için aramadım.

Bakıp da evim saymak için bir şeyler göremediğim salonuma sırtımı dönüp çıkış kapısının yanına bıraktığım botlarımı sonraki dakikalarda elime aldım. Açtığım kapının önünde botlarımı giyerken biraz zorlandım açıkçası. Bu zorlanma ne içindi bilmiyorum. Botlarım ayağımı vurmamıştı. Burnumdaki sızlama neydi o zaman? Bilmiyorum. Sanırım her şeye rağmen buraya alışmıştım.

Arkamda kalan kapıyı kilitleyip dik beton merdivenleri inmeye başladığımda aşağıda çalan demir kapıyla adımlarım durdu. Henüz ortasında olduğum merdivenlerde evime geri dönmekle kapıyı açmak arasında kaldım aynı saniyelerde. Gündüz vakti birinin evini basmanın ne kadar saçma olduğunu düşünürken merdivenleri hızla insem de neredeyse kapıyı yerinden çıkaracakmışçasına çalan kapının ardındakine çekingence yaklaştım.

"Kimsiniz?" diye sorarken kapıyı bu denli çalan kişi bir anlık durdu. Evimin kapısını kırmaya niyetli birine böyle bir soru yöneltirken ben de korkuma rağmen fazlasıyla kibardım zira.

Pars | Ben Katil DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin