1.3. Dengesizin kırık kanadına tutunmak - Alıntı

53 4 59
                                    

Dalgaların sesi, iki kez geliyordu kulaklarıma. İlki, sıradan dalga sesleriydi. İkincisi onun sesinin dalgalara karışıp kulaklarıma gelişiydi sanki. Bazen adım yankılanıyordu kulaklarımda, bazen de onun karanlığı yarıp gelen adımları.

Gökyüzünden düşen bir melek gibi parlayan bir yüz vardı karşımda ama ben gözlerimi bile açmaya korkuyordum. Büyünün bozulmasından belki, belki de meleğin gerçekte melek olmadığını bildiğimden... Gözlerime bir perde de arkamdaki bedenden geldiğinde bedenim kendini gerisindekine bıraktı. Bu kabullenmekti belki bir yerde. Olanları ve olabilecekleri, artısı ve eksisiyle birlikte kabullenmek.

Gözlerimdeki tüm perdeler kalktığında kulağıma, "Senin için." diyen bir fısıltı ulaştı. Fısıltının sahibi bir eliyle karnımı sararken diğer elindeki deniz kabuğunu uzatıyordu geriden.

"Teşekkür ederim." parmaklarımın arasına aldığım deniz kabuğu diğerleri gibiydi muhtemelen. Sıradan, her yerde görülebilecek türden. Ama özeldi. Onu özelleştiren şey, benim için getirilmiş olmasıydı. Birazdan ona benzeyen onlarcasını görecektim belki ama o kabuk, benim için hep özel olarak kalacaktı. "Denize girelim mi?"

"Olur."

Ayağa kalkıp bacaklarıma yapışan kumları temizlerken bedenimin farklılaştığını fark ettim. Artık çok zayıf bir bedene sahiptim görünüşe göre. Bu beden bana ait değildi, hissedebiliyordum ama şu an ona sahiptim.

Üzerimdeki geniş tişörtü çıkardığımda mayonun askılarını düzeltme ihtiyacı hissettim. Omuzlarımı acıtmıştı. Elimdeki deniz kabuğunu tişörtümün üstüne bırakıp adımlamaya başladım. Yerdeki kumlar, denize attığım her adımda ayaklarımı yakarken, "Çok sıcak." diye söylendim.

Bedenim havalandığında gökyüzü bir parça daha yaklaştı bana. Bir kez daha elimi uzatsam ulaşacak gibi oldum ama uzatmadım. Onun yerine beni ona yakınlaştıran meleğin yüzüne dokundum gülümseyerek. Uzun saçlarından bazı haylaz tutamlar az önce denizden çıktığı için yüzüne yapışmıştı. Onları ittirdim diğerlerinin yanına.

Beni suyun içine bırakınca önce hafif bir titreme, ardından gerçekten üşüdüğümü hissettim. Bünyem de bedenimle birlikte zayıflamıştı belki de. Biraz bekledim ve bir iki adım daha attım sığ suda. Adım attıkça üşümemeye başladım. Su, göğsümü de geçince artık tamamen rahattım. Yüzmeyi biliyor ama sudan da oldukça korkuyordum. Yine de bildiklerim ve korkularımla birlikte buradaydım işte, yersiz cesaretimle tam karşısında.

"Hâlâ korkuyor musun?" derken Alaska, arkasından gözüme gelen güneş yüzünden biraz kaydım suyun içinde.

"Ucu bucağı yok. Derin, çok derin." elim onun koluna uzandığında ikisini de tutmam için yaklaştı bana. Kollarını tutarken biraz daha derine gittim. Su artık boyumu aşıyordu ama Alaska'nın boyunu henüz geçmemişti. Anlaşılan kıyıdan oldukça uzakta olsak bile su yeterince derin değildi. "Yine de eskisi kadar korkmuyorum."

"Ben yanındayım."

"Biliyorum." kollarını bıraktığımda bir dalganın beni yükseltişini daha yoğun hissettim. Alaska her zamanki gibi gülümseyerek karşıladığında aynı karşılığı verdim. İkinci dalga ilki kadar hoş karşılamadı beni. Suyun içine çekildiğimde tek derdim bir an önce derin bir nefes almaktı. Suya batmadan önce doğru düzgün nefes bile alamamıştım. Suyun içinde çırpınırken bir kol beni yukarı çekti. "Alaska!" dedim nefes nefese. "Çıkmak istiyorum."

"Yarışarak çıkalım," nasıl olduğuma bakmadan hızla kıyıya kulaç atmaya başladı. O şu an farklıydı. Nasıl desem, her zamanki gibi önceliği ben değildim sanki. "Acele et Melisa! Beni bulamazsın böyle giderse."

O benden daha iyi yüzüyordu. Bunu bilsem de hızla kulaç attım kıyıya. Hemen önümdeydi Alaska, elimi uzatıp ayağından tutmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Alaska'yı kaybettim bir süre sonra. Güneşli gün, griye döndü. Yağmur çiselemeye başladı.

Kıyıya çıktığımda Alaska'yı göremeyince havluyu çantamdan çıkarıp kurulandım. Üzerime yağmur yağarken kurulanmayı sorgulamadım o an. Tişörtümü giyip saçlarımı ensemde kıvırırken kenardaki küçük büfeye bakındım ama orada da yoktu. Büfeden çantamın olduğu tarafa dönünce orada birinin oturduğunu fark ettim. Çıplak sırtını Alaska'ya benzetip ona adımladım hızla.

"Boğuldun sandım!" dedim şakayla karışık. "Sudan çıktığını bile görmedim."

Arkasından boynuna sarıldığımda ellerini kollarımın üzerine koydu. Elleri, Alaska'nın elleri değildi. Kollarımı çekmek istedim korkuyla, daha sıkı kavradı. Beni karşısına çektiğinde yüzünü görünce çığlık attım. Oysa yandan gülümsedi.

"Görüşmeyeli uzun zaman oldu."

"Alaska!" kollarımı çektiğimde geriye düştüm. Bağırdığımı düşünürken sesim o kadar zayıf çıktı ki ben bile zor duydum. "Alaska, o burada!"

Yerden destek alıp ayağa kalktığımda o çoktan karşıma geçmişti. Sağıma soluma bakındım. Adını bağırdım defalarca Alaska'nın. Alaska yoktu. Sanki hiç var olmamış gibi kaybolmuştu bir anda. Geriye kaçtım adım adım, her adımda Alparslan ileriye gitti. Ayaklarım suyla buluştuğunda ne yapacağımı bilemedim. Bilinçsizce beceriksiz bir iki adım daha attım suyun içinde, dilimde Alaska. Ayağım kaydı, çığlık atarak suyun içine gömüldüm.

Defalarca kez adını haykırdım Alaska'nın ama o beni hiç duymadı. Onu geçtim kendi sesimi ben bile işitmedim. Bağırıyordum ama duyulmuyordu. Çığlıklarıma, ben dahil herkes sağırdı.

Suyun içinden Alparslan'ın bulanık yüzünü gördüm, ona elimi uzatmak istediysem bile uzatmadım. Bir karış suyun içinden çıkamazken Alaska'nın adını bağırmaya çalıştım ama açılan ağzıma sadece su doldu ve ben, sırf korktuğum için Alparslan'a değil bir kez daha kendime yenildim.

Pars | Ben Katil DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin