Koşuyordu küçük kız. Çok fazla koşmuştu, yorulmuştu ve çok ilerlemişti bu tehlikeli ormanda. Gece olmuştu hava iyice kararmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. " Su bulmalıyım." diye düşündüğü sırada çok yakınlarda bir uluma duydu ve korkuyla hızlanmaya çalıştı lakin ayağına takılan taşla kendini yerde buldu. Canı çok acımıştı kafasını eğip acıyan bacaklarını incelemeye başladı. Yüzünün sol tarafında hissettiği ıslak nefeslerle kalbi tekledi. Yavaşça kafasını kaldırdığında hayatında gördüğü en büyük kurdu ve arkasındaki koca bir sürüyü gördü. Daha önce kurt görmüştü ama hiçbiri bunlar gibi değildi. Hayatında gördüğü en asil canlı olduğunu düşündü. Mavi bir semayı andıran uçsuz bucaksız derin bakışlarını üzerine kilitlemişti kurt. Boyu 10 - 15 metre kadardı dört ayağının üzerinde durmasına rağmen. Beyaz tüyleri gökteki yıldızlara meydan okurcasına parlıyordu. Üstelik arkasındaki sürüde bu kadar olmasa da çok büyük ve aynı şekilde etkileyiciydi. Karşısında gördüğü bu güzellikler onu o kadar etkilemişti ki beyaz kurt kendisini tişörtünden tutup hızla koşmaya başladığında tepki verememişti. Şimdiyse yapabilecek bir şeyi yoktu. Kurtlara yem mi olacaktı? Bilmiyordu. Kurt kendisine saatler gibi gelen bir kaç dakika sonra bir mağaranın ağzında durdu. Gördüğü en büyük mağaraydı. Kurt kendisini yere bırakıp uludu. Birkaç saniye sonra duyduğu hiçbir şeye benzemeyen bir kükreme duymuştu. Kükreme o kadar tuhaftı ki içinde bir ateş topu yükseliyormuş gibi hissetmişti. Arkasındaki dev kurt eğildi ve bekledi. Sürünün diğer üyeleri de öyle. O an kız kurdun kafasındaki kırmızı lekeyi gördü. Annesinin kendisine anlattığı efsanelerdeki canlıya benziyordu. Ne demişti annesi adına? "Ejderha." Tüyleri ürperdi. Gerçek olamazdı değil mi? Az önceki kükremeyi düşündü. Ve kafasını kaldırıp mağaraya bakmak istediğindeyse hayatında gördüğü en etkileyici gözleri fark etti. Kırmızı gözler ateşin en yakıcı şeklinde alevleniyormuş gibiydi. Sonra sol tarafta bir çift göz daha gördü. Bu gözler o kadar maviydi ki kanını dondurabilirdi. Birer buz dağı kadar soğuk ve dondurucuydu. Ardından gelen yakıcı ve dondurucu nefeslerle kitlendi kaldı. Gözlerin sahipleri mağaradan çıktığında şaşkınlığı daha da arttı. Boyları 35 belki de 40 metreydi. Kırmızı gözlü ejderin derisi hayatında gördüğü en siyah şeydi kanatları açtığında gökyüzüne değebilirdi. Dikenli derisi keskin kayalıklar gibiydi. Mavi gözlü ejderha ise yeşildi. Dünyadaki en değerli mücevhermişçesine parlıyordu. Kanatları ve kuyruğu dev elmaslar gibi görünüyordu. Derisinin parlak yüzeyi kusursuz derecede pürüzsüzdü. Küçük kız onları incelerken ejderhaların bakışları derinleşti. Kız kendini birden uçuyormuş kadar hafiflemiş hissetti. Başka bir boyuttaymış gibi sadece iki ejderhadan başka her şey karanlıktı. Sırtının iki yanında bir acı hissetti. Çok büyük bir acıydı. Daha önce böylesini hiç hissetmemişti. Arkasına bakmaya çalıştığında simsiyah bir şeyler olduğunu fark etti. Üstleri elmas zümrüt ve yakutlarla süslüydü. Onlar kanat mıydı? Neler oluyordu? Tam bunları düşündüğü anda yüzünün sağ tarafında bir yanma başladı . Ardından boynu ve göğüsü arasındaki bölgede tüm kanı çekilmiş gibi bir üşüme. Bu yanma sırtındaki acı gibi değildi. Yüzü alev almış ama alevler onu okşamak istiyormuş gibiydi. Canı yanmıyordu. Üşüme ise ona zarar vermiyordu soğuktu fakat soğukluk onu koruyormuş gibiydi. Aniden yansıması karşısında belirdi. Alnında bir ejder kafası belirdi sonra şakaklarına doğru bir ejder vücudu ve vücut elmacık kemiklerinden geçerek burnunun yanında kuyrukla son buldu. Simsiyah kanatsız bir ejderhaydı bu. Sonra bakışları biraz aşağı kaydı. Boynun bitimindeki ejderha kafası omzunun bitiminde bir kuyrukla sona eriyor çıkık köprücüklerinin üstünden geçiyordu. Yemyeşil bir ejderhaydı bu. Küçük kız neler olduğunu anlamıyordu. Birden siyahlık kayboldu ve kendini ejderhaların kuyruklarına dolanmış buldu. Aynı anda iki ses duydu zihninde:
" Artık biz senin, sen de bizimsin. Yeni ailen biziz. Sana ejderha gücünü bahşettik. Ateşle harmanlanıp, suyla yoğuruldun. Ateşle yandın, buzla dondun. Ateşinle yak, buzunla dondur, kanatlarınla uç. Gücünü keşfet. Gücümüzü keşfet! Bırak krallara boyun eğmeyi. Onlar gücüne köle olsun. Büyüyü içinde hissediyor musun? Büyüyü hisseden herkes sana tapacak. Tıpkı bize taptıkları gibi. Kadim ejderler seni seçti. ateşi ve suyu biz üfledik. Yaşadıkları gezeni biz oluşturduk, hayatı onlara biz bahşettik. Ve şimdi gücümüzü taşıyorsun. Gezegenin bekçisisin. Ejderlerin kızısın. Kalk ayağı küçüğüm. Asla diz çökme. Sen bir tanrıçasın. Sen ejderha tanrıçasısın!"
İçinde hissettiği büyü,ateş, buz bağlılık ve güç. Ejderhalar onu kutsamıştı. Artık yeni bir ailesi vardı. Annesinin ölü bedenini düşündü. Ve o küçükken ölen babasını. Yalnızlığı bitmişti. Büyük kurda baktı. Hala oraydı. Sırtına binmesini işaret ediyordu. Kurdun sırtına biraz zorlanarak bindi ve yeni hayatına yol almaya başladı.Bu benim bu benim buradaki ilk hikayem. Yorum yaparak düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim eğer beğenirseniz yeni bölümler yazarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Tanrıça
FantasyEjderhalar ve kurtlar tarafından evlat edinmiş ve ejderha gücü bahşedilmiş bir kızın hikayesi bu.