7

3.5K 208 3
                                    

Gecenin ilerleyen saatlerinde Poine bu gereksiz büyük yatakta uyuyamayacağını fark etmiş ve arka bahçede çimenlerin üzerine üzerindeki kısa ve biraz dekolteli gecelikle yatmıştı. Ne giydiği umurunda değildi. Yıllarca ormanda anadan doğma gezmişti. Ortama uyum sağlama konusunda da başarılı değildi zaten. Bu yüzden oluruna bırakmayı tercih etti. Dünkü geyikten beri bir şey yememişti ve hala açtı ama en azından açık havada daha rahat uyuyabilecekti. Hava serindi ama geniş kanatları onu yıllarca ormanda sıcak tutabilmişti. Bu yüzden kanatlarını kendine sardı ve rahat ettiği bir pozisyona gelip gözlerini kapattı.
Sabah olduğunda tepesinde dikilen birkaç şaşkın bakışlı kadınla karşılaştı. Saraydan birkaç leydi gibi duruyorlardı. Poine o bakışlara hiç aldırmadı. Kanatlarını gevşetip ayağa kalktı ve tamamen açıp gerindi. Kadınların bakışı hoşuna gitmediği için saraydaki odasına dönmeye karar vermişti ki kurt kulakları bir ses duydu:
"Gıdaaak."
İç güdüleriyle ellerini yere koydu ve havayı kokladı. Kurt saldırı pozisyona gelip hırladı. Kadınlar korkuyla gerilerken o hızla kokuyu takip etti. İşte oradalardı. Gıdaklayan iğrenç küçük yaratıklar. İçerideki yumurta toplayan kadına hiç aldırmadı, pençeleriyle kümesin telini yırtıp hızla daldı ve tavuğu yakalamaya çalıştı. Tavuklar kaçışırken içerideki kadın da korkuyla saraya koşup birilerini çağırmaya gitti. Tavuklar bahçeye dağılıyordu ve Poine de aç bir kurt gibi onları takip ediyordu. İç güdüsel olarak onları boğmak istiyordu. Sonunda birine dişlerini geçirip boğarken oradan geçen birkaç genç kız korkuyla çığlık attı. Poine'nin iç güdüleri o kadar baskındı ki bunu umursamadı bile. Yakaladığı tavuğu mideye indirip hızla diğer tavukların ardından son sürat hırlaya hırlaya koşuyordu. Bahçedeki saray halkı onu durdurmaya çalışsa da müthiş bir süratle koştuğu için bu pek etkili olmamıştı. Bir tavuğu daha yakalayıp mideye indirdi ve üçüncü tavuğun peşinden koşarken aniden biri kendisinin önüne çıkmıştı. Hızını alamayıp o kişiyle beraber yeri boyladığında yüzünün birkaç santim aşağısındaki yüzün kral Ares'e ait olduğunu fark etti. Yüzleri çok yakındı. Kralın gözlerine kenetlenen gözlerini ayıramamıştı ondan. Birkaç saniye onun gözlerine kenetlenip aniden ayağa kalktı ve öksürerek ağızındaki tüyleri çıkardı. Etrafına bakındığında korkuyla uzaklaşan insanlar ve delirmiş tavuklar görüp kendine geldi. Açlıktan kendini kaybetmişti. En azından karnı doymuştu. Bu da bir şeydi. Arkasındaki ayağa kalkmış adama tekrar baktığında sinirli ve sert bakışlarla karşılaştı. Kan akan çenesini koluna sildi ve elini yaladı. Av sonrası hep yaptığı gibi. Adam hala kendisine bakıyordu. Fakat bu umurunda değildi. Onu o sinirle yalnız bırakıp odasına gitti ve duşa ilerledi. Tavuk kanı her yerindeydi. Üstündeki kirli gecelikten kurtulup duş aldı. Tekrar giyindiğinde aşağı indi. Yanına yaklaşan bir adam kralın kendisini çağırdığını ve müzik odasında olduğunu, kendisini oraya kadar götüreceğini söyledi. Kız başını salladı ve adamın arkasından ilerledi. Müzik odasına yalnız başına girdi ve adam kapıyı kapattı. Burada bir sürü tuhaf görünüşlü şey vardı fakat o bunların hiçbirinin ne olduğunu bilmiyordu. Kralı görüp tuhaf ve kocaman şekilli tuhaf şeye ilerledi. Önündeki tabureye benzeyen ama daha rahat görünen şeyde oturuyordu. Yanına ulaşınca kralın önünde oturduğu aletten hoş bir ses çıktı. Dikkat kesilmişti. Kral onun bakışlarını fark ettiğinde:
"Bu piyano. Güzel bir müzik aletidir. Hoşuna mı gitti?"dedi.
Kız kafasını sallayıp dokundu piyanoya. Gerçekten de hoşuna gitmişti. Bakışlarını piyanodan çekip krala dikti.
"Beni ne için çağırdın?"
O an fark ettiler ki birbirleriyle mesafeli ya da statülü konuşmuyorlardı. Poine normal bir insan olsa nasıl konuşacağını düşündü. Büyük ihtimalle bu adamla tanışamazdı bile. Eğer tanışsaydı da majesteleri der saygılı konuşmak zorunda kalırdı. Poine bir insan değildi ama. O özeldi. Onun özel olması iki büyük güç tarafından istenmişti.
"Sabah yaptığın neydi öyle?"dedi kral beklenmedik bir sakinlikle.
"Ben on yıldır kurtlarla yaşıyorum. Sizin gibi yataklarda uyuyamam ya da pişmiş tuhaf yiyecekleri yiyemem. Ben avcıyım. On yıldır ormanda avlanarak yaşadım. Bu tuhaf kıyafetler bile saçmalık! Anadan doğma rahat rahat gezebilirim. Üstelik üstüme giydiğim her şeyin sırt kısmını yırtmak zorundayım. Bu hayat bana göre değil."dedi kız.
"Bu yüzden eğitilmen gerek. Büyücülük,savaşçılık ne istersen eğitimini alabilirsin. Üstelik insanlarla daha çok kaynaşırsın."dedi kral.
"Hiçbiri için eğitime ihtiyacım yok. Hiç kimsenin yapamadığı büyüler yapabilirim ya da bir kurt gibi dövüşebilirim." Dedi pençelerini göstererek.
"Sorun da bu zaten. Kurt gibi değil, savaşçı gibi dövüşmen gerekiyor."
"Buna ihtiyacım yok. Halimden oldukça memnunum. Alışkanlıklarımla mutluyum."
"Bu bir rica değil Poine. Kralın olarak bunu sana emrediyorum!"dedi kral sert bir sesle.
"Ben de tanrıçan olarak sana emrediyorum, beni rahat bırak!"dedi genç kız aynı sertlikle.
Ateş saçan gözler birbirlerine kenetlenmişti. İkisinin de sinirli solukları birbirlerinin tenine çarpıyordu. İlk bakışlarını çeken Ares olmuştu.
"İnsanlarla yaşayacaksan insanlar gibi davranmalısın. Büyü eğitimi istemesen bile en azından şifacılık, savaş, sanat ya da zanaat eğitimi alabilirsin. Üstelik biri sana zarar vermeye çalıştığında boğazına dişlerini geçirmek yerine kılıcınla onu etkisiz hale getirirsen hayatta kalman daha kolay olur."
"Ben on yıldır şimdiye kadar kimsenin girmediği bir ormanda hayatta kaldım. Orada kendimi savunduğum gibi burada da savunabilirim!"
"Anlamıyor musun? Burası gerçek dünya! Ormanda değilsin artık. İnsanlar tanışabileceğin en tehlikeli varlıklar. Şeytan ismini hiç duydun mu bilmiyorum ama bana sorarsan o işi bıraktı ve yerini insanlar aldı. Verdiğim sözü tutabilmem için hayatta kalmayı öğrenmen gerekiyor."
"Büyülerim var! Kimsenin yapmaya gücünün yetmeyeceği büyüler..."dedi kız son bir umut.
"Büyüyü sonsuza kadar aralıksız yapamazsın. Pes et artık. Bırak da verdiğim sözleri tutabileyim."
Yenilmişlikle başını sallayan Poine'nin bu hareketi kralı şaşırttı. Duraksamasının ardından:
"Güzel. Sarayda her gün öğleden sonra ek binada çeşitli eğitimler veriliyor. Saray leydilerinin ya da lordlarının hepsi bu eğitimlerden yararlanabiliyor. Tabii belirli bir yaş aralığı var. Bunun harici şehirliler ve köylüler de belirli yetenek sınavlarını geçip eğitim alabiliyor. Bu sayede ünvanları olabiliyor."diye açıkladı kral.
"Bu saçmalık. Ailesi soylu biri bu hakkı doğuştan elde ederken birileri bunlar için çırpınıyor."
"Adalet tanrıçası olduğunu bilmiyordum?"
"Ben bir tanrıçayım. Düzeni sağlamak benim görevim. Adalet de düzendir."
"Bilmediğin şeyse bu dünyayı anlayabilmek için çok genç olduğun. Adalet sandığın kadar kolay sağlanmıyor."
"Sen kaç yaşındasın sanki, 2.000?"
"24 ve bu küçük sayı bile senden çok daha fazla şey bilmeme yeter. Ben doğduğumdan beri saray entrikaları, düzensizlikler ve insanlarla iç içeyim. Senden daha iyi tanıyorum birçok şeyi."
"Ben de doğduğumdan beri kurtlarlayım ve öğrendim ki biri seni kızdırırsa ısırmalısın!"deyip kralın kolunu ısırmak için öne atıldı genç kız. Fakat Ares'in güçlü reflekleri sayesinde minik burnundan yakalanıp ağzını kapatması engellendi.
"Sen cidden çok çok tuhaf birisin Küçük kız."
"18 yaşındayım ben, küçük değilim."diyen kızın burnu tıkalı olduğundan sesi tuhaf çıkmıştı. Bu kralı güldürdü. Sonra fark etti ki uzun zamandır ilk kez gülmüştü. Bu kız cidden tuhaftı. Onu güldürmüştü. Kızın burnunu bıraktı ve arkasını dönüp gitmesine izin verdi.

Arkadaşlar biliyorum çok beklettim lakin ağır bir depresyon sürecindeyim ve bu hissettiklerim yazmak istediklerimi gölgeliyor. Bundan sonra iki haftada bir salı günü yeni bölüm yayımlayacağım. Destekleriniz için teşekkür ederim.

Ejder TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin