5

3.9K 217 9
                                    

Poine, Ares'in arkasında taht odasına girdiğinde onları selamlayan muhafızlara baktı. Kral Ares soylu giyinmiş birine emir verdi:
"Saray halkı bahçedeki toplanma alanında bulunsun. Krallığın bana ait en ufak köyüne dahi dediklerim ulaştırılsın. Yeni bir tanrıça getirdim size."dedi. Adam başını salladı ve arkasını dönüp odadan çıktı.
Kral kıza döndü. Kızın önünde eğildi ve kılıcını çıkardı:
"Canım pahasına seni koruyacak, sana tapacak, tüm imkanlarımı sana sunacağım. Sana saygı duyacağım. Gücünü ve kudretini kabulleniyorum tanrıça. Sana kanım üzerine yemin ederim."dedi ve kılıcıyla eline bir kesik açtı. Bu kez kız yemin etti:
"Seni ve halkını gücümün son damlasına kadar kötü kehanetten koruyacağım savaşçı."dedi ve tırnağıyla eline bir kesik açtı. Adamın kanlı eliyle kendi elini birleştirip büyülü sözleri söylediğinde siyah güç haleleri ortaya çıktı ve yeminleri mühürlendi. Kan yeminini bozan artık ölümle ödeyecekti bedelini.
Kral ayağa kalktı ve muhafızına emir verdi:
"Tanrıçaya sarayın en güzel odasını hazırlayın. İstediği ve sarayda bulunan her şey artık onundur. Dolaba en güzel elbiseleri, çekmecelere en pahalı mücevherleri koyun. En kaliteli ayakkabıları bulun ve ona getirin."dedi. Yanına bir hizmetçi çağırdı:
"Onu yıkayın ve hazırlayın. Bahçedeki toplantıya getirin onu."dedi. Hizmetçi başını salladı. Kıza döndü ve istemsiz bir reveransın ardından kendisini takip etmesini istedi. Kız kadının arkasından ilerledi ve koridorun diğer ucundaki odaya girdi. Burası geniş bir banyoydu. Kız on yıldır banyo görmediğini fark etti. Derelerde yıkanırdı hep. Kadın küvete ilerleyip suyu ayarladı. Kız pelerini çıkarıp kadına ilerlediğinde görkemli kanatları açıldı ve kanatlarındaki mücevherler parladı. Kadın dondu kaldı. Korkuyla kızın kanatlarına bakıyordu. Elini uzatıp dokunmak istediğinde kız rahatsızca kanatlarını gerdi. Tek kanadı bile yan yana durmuş üç iri savaşçı kadardı. Kadın kafasını sallayıp kendini toparladığında kıza küvete girmesini işaret etti. Gül suları ve sabunlarla kızın derisini yüzer gibi yıkadı. Saçlarını koparmış bile olabilirdi hatta. Kız banyodan çıktığında onu kuruladı ve bir elbise verdi. Elbise siyahtı ve kırmızı detayları vardı. Satendi ve parlıyordu. Elbiseyi nasıl giyeceğini bilmiyordu. Kanatları ne olacaktı? Elbisenin sırt kısmını tamamen yırttığında kadın cırladı:
"Ne yapıyorsun sen? O elbise çok pahalı!!"
Kız ejderha dövmesinin altındaki tek kaşını kaldırıp kadına baktı, cevap vermedi. Elbisenin arkasını minik bir büyüyle düzeltti ve sırtı açık bir elbiseye dönüştürdü. Kanatlarını istediğinde çok güzel toparlayabiliyordu ve fark edilmiyordu fakat elbisenin içine sokamazdı. Elbiseyi giyindi ve yerdeki ayakkabıları ayağına geçirdi. Kadın onu bir sandalyeye oturtup ipeksi kumral saçlarını taradı ve yakut uçlu altın bir kolyeyi boynuna geçirdi. Kız yansımasına baktığında kendisini tanıyamadı. İçindeki vahşi kurt, Luciferla ruhlarını birleştirdiklerinden beri ilk defa bu kadar derinlere gömülmüş gibiydi. Aynadaki yansıması hoşuna gitmişti ve gülümsedi. Kadın gülümseyince çıkan kurt dişlerine takıldı fakat bir şey demedi. Normal bir insanın dişleri gibiydi fakat ondan on kat daha sağlamlardı ve çok sivri iki köpek dişi vardı.
Kızın keskin kulakları bahçedeki kalabalığı işitti. Islak kanatlarını açıp çırparak kurutmaya çalıştı ve kadına bahçeye gitmelerini işaret etmeye çalıştı. Kadın anlayıp odadan çıktığında arkasından ilerledi. Kalabalığa yaklaştığı sırada muhafızlar yanına gelip kralın yanına gitmesini işaret etti. Hava karardığı ve ay çıktığı için yüzlerini seçememişti. Muhafız kızın koluna elini uzattığında kız istemsizce hırladı. Muhafız aniden elini çekti ve Poine'yi aralarına alarak yürüdüler. Kralın durduğu yüksek platformun merdiveninde durduklarında kıza yukarı çıkmasını söylediler. Kız kralın yanına ulaştığında kaleden görünmeyen dolun ayı gördü. Boğazındaki uluma isteği yukarı tırmanırken kendini dizginlemeye çalıştı fakat dudaklarından çıkan kurt ulumasını duyduğunda çok geçti. O ulurken Lucifer'ın tüyleri diken diken eden uluması da ona katıldı. Herkes ona iğrenç bir yaratıkmış gibi bakıyordu. İki kişi hariç. Kral ve o sarışın kadın. Çok utanmıştı fakat o 10 yıldır bir kurt sürüsüyle yaşıyordu. Üstelik bir kurtla ruhları bağlanmıştı. Onların keskin dişlerini, duyma ve koku alma duyularını taşıyordu. Üstelik her ne kadar insan tırnaklarına sahip olsa da bir kurt pençesi kadar keskindi o tırnaklar. İçindeki özlem hissinin kardeşinin hissi olduğunu ve paylaştığını bildiği gibi bu fiziksel özellikler de onundu ve paylaşıyordu. Fısıltılar başladığında kral herkesi susturdu. Konuşmaya başladığında kız onu dinlemiyordu. Kardeşiyle iletişim kuruyordu. Kralın neyi anlattığını biliyordu. İnsanlara onun kutsanmış biri olduğunu anlatıyordu.
"Lucifer "dedi kız.
"Tanrıçam "dedi bir ses ona.
zür dilerim Lucifer. Gitmek zorundaydım. Kadim ejderler emretti."
"Biliyorum tanrıçam. İster ormanda ol ister bir krallıkta. Sen hala benim kardeşimsin ve seni kanımın son damlasına kadar korurum."dedi kurt ve kız onun bağlılığını iliklerine kadar hissetti.
"Seni seviyorum Lucifer."
"Ben de seni tanrıçam."dedi ve iletişimleri kesildi.
Kral konuşmaya devam ediyordu:
"-Bu yüzden ona kanım üzerine yemin ettim"dedi ve eline küçük bir kesik açıp yere damlattı kral. Kıza bakıyordu. Onun da aynı şeyi yapması gerekiyordu. Kız elindeki yaranın çoktan iyileştiğini fark ederek tekrar keskin tırnaklarıyla bir kesik açtı. Kanı yere damlattığında kanının altın rengi olduğunu gördü. Ne yani tam olarak on sekizine mi girmişti? Demek ki saat on ikiyi geçmişti. Ice ona 18'ine girdiği anda ölümsüzlük kanının damarlarına dolacağını söylemişti. O artık ölümsüz müydü? En yakın zamanda Smoke veya Ice ile iletişim kurmayı not etti. Yerdeki büyülü yeminle kutsanmış iki kan havaya doğru dans ederek birbirine dolandı ve iki yüzük haline geldi. Daha önce kız farklı canlılarla farklı şekillerde bağlanmıştı ama ilk kez bir insanla kan yeminiyle bağlanıyordu. Kanlar şekillenmeye başladı ve altından bir ejderha yüzüğü oluştu. Yüzükteki ejderhanın gözleri kırmızı kırmızı parlayan bir taşa sahipti. Diğer yüzük ise bir aslandı. Gümüş rengindeydi ve sarı gözleri olan bir aslan. Bu aslanı biliyordu. Büyü geçirmeyen kılıç kesmeyen çelik postlu efsanevi aslandı. Bu savaşçıyı o aslan mı temsil ediyordu? Şaşırmıştı ama belli etmedi. Önlerinde büyüyle havada duran iki yüzüğe baktılar. Bu büyülü yüzükler birbirlerine olan bağlılıklarının somut haliydi. İkisi de yüzükleri taktıklarında artık çıkaramayacaklarını biliyorlardı. Yeminleri geçerli olduğu sürece hiçbir güç o yüzüklerin çıkaramazdı. Kan yemini kutsaldı. Poine tekrar önündeki kalabalığa baktığında hepsi önünde saygıyla eğildiler. İsteyerek ya da zorunluluktan... Fark etmiyordu. O artık onların tanrıçasıydı.

Merhaba 👋🏻 Yeni bölümle karşınızdayım. Yorum yapar fikir belirtirseniz çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler 🍩🐨

Ejder TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin