Daisy
Bir iki saniye öylece durdum. Ne bedenim isteklerimi yerine getirebiliyordu ne de sesim. Yine düşüncelerimde hayat bulmuştum. Ama bu sefer işe yaramayacaktı bu sessizlik. Derin nefesler alıp vererek başımı kaldırmayı başarabilmiştim. Ve yerden destek alarak ölü gibi olan bedenimi. Tahta kapıyı açıp, hızlı adımlarla yukarısı ile aramızda ki bağı sağlayan büyük metal kapıya doğru yürüdüm. İşte oradaydı.. Stark.. Daha fazla ona yaklaşamayacağımı anladığım zaman bulunduğum yere çivilenmiştim adeta. Bu gece için ona dua etmekten başka şansım yoktu. Onun acı çekmemesi için dua edecektim. Bir saniyeliğine zihnimde geri getirenlerin suratları belirdi. Bu hayatta en çok değer verdiğim kişi onlardan mı olacaktı? Etrafımda ki duygusuz yüzlere baktım. Hepimiz öyle olacaktık. Çok yakında bende onlardan biri olacaktım.. Parmak uçlarımda yükselip, cüsseli bedenler arasında Stark'ı bulmaya çalışıyordum. Dalgalı saçları kendini ele vermişti.
"Sta--" Etrafında ki kırmızı gözlüleri görmemle içime atmıştım adını. Veda etmiyorduk birbirimize ama ilk kan sunma töreni sonrası hiç kimse eskisi gibi olmuyordu. Gözlerimi kapılar açılana kadar bir saniye bile ondan ayırmadım. Siyah pelerinliler arasında göze çarpan kahverengi gözlerini ve tek tarafı kalkık dudağını bulduğumda ise kalbimi hissedemez olmuştum. Stark, bize daha önce hiç göstermediği bir şekilde gülüyordu. O.. bu durumdan memnundu.
##
Stark
Kollarımı sabitlediklerinde hiç tepki vermemiştim. İçimde ki heyecan aşağıda ki değer bilmeyenlerin yüzlercesine bile yeterdi. Gözlerimi bağlayıp, bir yere oturmamı sağladılar. Ses çıkarınca beni öldüreceklerini bilmesem, şuan kahkahalar atabilirdim. Kendimi bildim bileli bu anı bekliyor, bu an için donatıyordum kendimi. Aşağıdan kurtulmak imkansız gibi gözüksede doğru avı hedeflediğinizde nefes almak kadar kolaydır.
Ayak tıkırtıları ve kapı kapanma sesleri onun geldiğine işaret ediyordu. Beni onun için hazırlamışlardı fakat hiç hesaplamamışlardı yapacaklarımı. Kendimi buna daha önce hazırlamıştım. Yukarı çıkanlardan bu hissi öğrenmiştim o yüzden korkmama ya da şaşırmama gerek yoktu. Kesinlikle. Boyun girintimde hissettiğim uzun tırnaklar ürpermeme sebep oldu. Kulağımın dibinde ki ses ise biraz önce ki tüm cesur düşüncelerimi bir kenara ittirmişti.
"İlksin.. Hm.."
Kulaklarımı dolduran bu ses beynimin içinde yankılanıyordu. Ellerimi sandalyenin kollarına daha çok bastırdım. Tıslayarak fısıldamasının ardını nazik bir kahkaha aldı. Şuan benimle dalga geçiyor küçümsüyordu diğerleri gibi. Buna izin veremezdim. Kucağımda hissettiğim ani ağırlık bedenimin yavaş yavaş alevlenmesine neden olmuştu. Daha çok yaklaşıp, kokusunu içime çekmemi sağladı. Vanilya ve çikolata notalarının sıcak birlikteliği ruhumu sarmalamıştı. Kokusunu iyice içime hapsedip derin bir nefes aldım. O ise kucağımda hareketlenmeye başlamış, kıyafetlerimin üzerinden sürtünüyordu bana. Başımı istemsizce geriye attım. İşte o an kalbim yerinden çıkacakmış gibi olmuştu. Boğazımda hissettiğim acı ile inledim. Damarımda ki kan durmak bilmeyen yağmur damlaları gibi süzülüyordu onun ağzına. Vücudumda ki alev her an beni ejderhaya dönüştürecekmiş gibi yakıyordu her bir köşemi. Biraz daha derine geçirdi bu sefer görmesem bile ne kadar sivri olduğunu hissettiğim o dişleri. Kesik kesik nefes alıyor, kabuğuma çekilmeye çalışıyordum. Bir kabuktan başka bir şey olmayacaktım onların önünde. Bunun için çok çalışmıştım ama olmuyordu..
Sandalyenin kolundan çektiğim elimi üzerimde ki vücuda dokundurdum. Zayıf noktasını arıyordum usulca. Çıplak tenine küçük dokunuşlar bırakarak, saçlarının altında kalan boynuna bıraktım tüm duygularımı. Parmağımı gezdirirken boynumda bir boşluk hissettim. Ve ardındansa küçük bir inleme. Büyük bir zafer elde etmiştim. Artık gözlerimi açmalı, beni hissetmek istediğini söylemeliydi. Evet, o kızıl gözlerden biriydi o da. Küçük bir inleme ile umutlanmamalıydım belki de. Ama bir şeyi iyi biliyordum. Vampir ya da insan.. Sevgiye açsa eğer, küçük bile olsa gördüğü ilgi kendini sonsuzluğa teslim eder gibi bırakırdı ona.
Boynumda gezen dile karşılık olarak kendimi ana bıraktım. Sahte hareketlere bürünmemin zamanı gelmişti. Boğuk bir inleme bıraktım aralanan dudaklarımın arasından. Artık benimdi. Ya da ben öyle sanmıştım. Üstümden kalkan o ağırlık bir anlıkta olsa hayal kırıklığına sokmuştu beni. Hayatımda ilk defa. Stark ilk defa hayal kırıklığı duygusunu tatmıştı. Hem de hayatını adadığı, günler geceler boyu amaçlayıp hayalini kurduğu son kurtuluş anahtarı için.
Arkamda hissettiğim beden, gözlerimde ki siyah kumaşı serbest bırakmıştı. Dilim tutulmuş bir şekilde ilk önce gözlerimden kucağıma düşen o bez parçasını süzdüm. Daha sonra ise başımı kaldırarak aşağıda hepimizin yaşadığı toplam yerden bile büyük olan yere göz gezdirdim. Küçük bir nokta olana kadar uzanıyordu oda. Siyah kırmızı eşyalar serpilmiş, duvarlarda şamdanlıklarda ki mumlar aydınlatıyordu burayı. Yerden tavana kadar olan büyük camlar, içerilerinden üst üste onlarca fil geçecek büyüklükteydi. Ve tavan, akıl almaz desenlerle bezenmiş, gözlerini başka yere sabitlenemeni engelliyordu. Odanın içinde kaybetmiştim kendimi. Aşağıdakiler arasında burayı gören ilk ve son kişi olacaktım. Kırmızı gözlülere karşı içten fethet edecektim.
Yanağımda ki el başımı tavandan aşağı çevirip, ona odaklanmamı sağlamıştı. İçinde kırmızının tüm tonlarını barındıran o gözler.
O. Anlatılanlarla. Alakası. Olmayan. Bir. Güzellikti.
Ne bir canavar, ne de başka bir şeydi. O benim amaçlarımı gerçekleştirmem için özenle oluşturulmuş kırmızı gözlüydü.
--
Öncelikle ne iyi, ne de kötü tepki aldım. Buna iyi tarafından bakıp, seviniyorum!^^ Bugün hikayemi ilk okuyan arkadaşlarımın değerlendirmesi ile bir kez daha düşündüm. Sürükleyici değil anladığım kadarıyla, üzgünüm bundan sonra daha iyisini yazmaya çalışacağım. Ve de kapak & isim konusunda bazı sıkıntılar var. Bunları da haftasonu halletmeye çalışacağım.