2.BÖLÜM 'PRENS'

6 2 0
                                    

Bedenimi artık hissetmiyordum. Salonda öğretmenler ve ihtiyar hariç kimse yoktu. Herkesi dışarı çıkarmışlardı.

Volkan denen ihtiyar denildiği kadar varmış. Kıkırdamamla sırtımda keskin bi acı hissettim. Gülümsemeye devam ettim.

"Bizim minik büyücümüzün elinden gelen bu demek?" Yüzümdeki şırıtışa karşı gülümsedi ve yorulan bedenini doğrulttu. Terlemişti ve o da nefes nefeseydi."Bu daha hiçbir şey minik kızım."

Bedenim daha ne kadar acıyabilirdi bilmiyordum. Bacaklarımın dermanı kalmamıştı. Yavaşça ellerimi bağladıkları zincirleri çekiştirerek yere dizlerimi koydum. Bakışlarımı ihtiyara çevirdim. Bastonunun ucuyla oynuyordu. " İyileşince yanıma uğraman gerektiğini biliyorsun Asel. Seni fazla zorlamayacağım. Minik bir kız için bu kadarı yeter."

Ağzımdan çıkan cık cıklar sonrasında tekrar gülümseyerek ellerimi salladım. " Ünvanın neydi? En güçlü büyücülerden Kara Melek'in Sahibi demek, ha?" Kahkaha attım.

"Daha 'minik bir kızın' canını yakamayan yaşlı bir bunağa ünvan vermişler." Tekrar seslice kahkaha attım." Güzelim parrına acıyorum. Böyle güçsüz bir herifin onu haketmesi zaten rezalet bir durumken bir de sana katlanmak zorunda kalıyor." Dişlerini sıktığını hissettim. Hemen gaza geliyordu demek. O eşsiz bastonunu yere çarptırdı ve başıma öyle bir acı girdi ki dizlerim titredi. Anında yüzümün şeklini değiştirip kafamı yukarı kaldırdım.

Katlanabilirdim.

O adamın yüzündeki ifadeyi tekrar görmek istiyordum. Tedirginlik. O an hoşuma gitmişti ve şimdi tekrar görmek istiyordum.

Ellerimi zincirlere kilitledim ve ayağa kalmaya çalıştım. Acı hep vardı , derin derin nefes alıyordum. Gözlerimi kapadım. Siktir! Siktir! Acıyordu.

O an yapabildiğim tek şeyin bu olduğu kafama dank etti. Kendime güldüm acı acı. Madem elimden gelen tek şey buydu. Hep ya da hiçti.

Zincirlere daha sıkı tutundum. Omurgama giren acıya tepki vermeden daha sık nefes aldım. Kendimi kasmamaya çalıştım. Yavaş yavaş alıştım.

Derken ciğerlerim patlayacak gibi hissettim. Saf acı.

Gözlerimi sıktım. Tekrar alışmaya çalıştım. Nefes almayı denedim. Başaramadım. Zincirleri çekiştirip kafamı gövdeme indirdim.

Yapabildiğim tek şey.

Birkaç saniye sonra nefes aldım. Bacaklarım yanıyordu. Görselde hiçbir şey olmasa da bu acıyı tanıyordum.

Gülümseyip uzağımda olmasına rağmen doğrudan gözlerine baktım. Tekrar irkildiğini hissettim. Bakışlarının rengi değişmişti.

"İhtiyar,  gerçekten meleğini haketmiyorsun." Gözleri büyürken kalbime öyle bir acı saplandı ki ellerim doğrudan kalbime yöneldi.

Dişlerimi sıktım. Gıcırtı sesleri gelirken gözlerim doldu. Ama ağlamadım. Ağlamayacaktım.

Ellerim kalbimin üzerindeyken ihtiyara döndüm. Saf şaşkınlık bu olsa gerekti. Gülümsedim. Gözlerinde bir ışık çaktı. Üstümdeki tüm acılar son bulurken adam bana gülümsedi. O gözlerde şefkat gördüm sandım , bir anlığına.

Zincirleri ellerimden çıkaran Demir Hoca'ya bakamıyordum.

Başım dönmeye başlamıştı. Midem bulanıyordu. "Yan etkiler olabiliyor. Şifacıları çağırmanıza gerek yok. 5 dakikaya dışarı çıkın onunla ben ilgileneceğim."

Kulaklarım çınlamaya başlayıp gözlerim kararmaya başlarken Demir ellerini belime atmıştı. Yerimde yalpalarken İhtiyar olduğu bölgeden yanıma geliyordu.

SIFIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin