"Crookshanks?"
Hermione'nin titrek sesi ve derin hıçkırığı koridorda yankılandı. Aynı anda ayak sesleri de duyuldu, sesler yavaş yavaş odanın içine kadar geldi.
Hermione ufak, tavşan adımları atarken, dar ve karanlık bir köşeye sinmiş bir çift sarı göz arıyordu. Aradığını bulamayınca dizlerinin üstüne çöktü ve gözlerini kısarak çalışma masasının altını kontrol etti.
"Crookshanks?"
Masanın altı zifiri karanlıktı, önünü daha iyi görebilmek için asasını çıkararak büyülü sözü fısıldadı, "Lumos..." Asanın ucu parıldadı ve ortalık hafifçe aydınlandı.
O sırada odayı sarmış olan sessizliği, tam arkasından gelen bir homurtu yok etti; ne olduğu tam olarak anlaşılamayan sarı bir tüy yumağı yatağın altından koridora fırladı ve bunu yaparken yere rastgele istiflenmiş birkaç kitabı devirdi.
Hermione bu sesle irkilerek olduğu yerde zıpladı ve kafasını çekmeceye çarptı. Ağzından bir öfke nidası fırladı ama hiç zaman kaybetmeden kitapların üzerinden atladı, kafasını ovuştururken kedinin peşinden koşarak seslendi,
"Crookshanks buraya gel!"
Ama Crookshanks koridoru geçip oturma odasına girmişti bile, Kingsley'in bacaklarının arasından geçerek sendelemesine sebep oldu, sonra da hafifçe sekerek sarmaşık desenli koltuğun altına girdi.
"Off Crookshanks..."
Hermione halının üzerine uzanıp elinden geldiğince sakin bir şekilde kediyi teskin etmeye çalıştı. Eline onun en sevdiği kedi ikramlarından almıştı, bir tanesini koltuğun altına doğru iteledi. Kedi belirli bir süre bekledi, sonra patisiyle ikramı kendisine doğru çekti ama dışarı çıkmadı.
Bütün bunlar olurken Arcanus Grines ayakta, kapının hemen yanındaydı; asasını şömineye doğrultmuştu, "Cesedin yerdeki biçiminden ve diğer ipuçlarından anladığım kadarıyla öldüren lanet aşağı yukarı bulunduğum yerden yollanmış." Sol elinin işaret parmağıyla kanepenin büyünün etkisiyle yanmış kolçaklarından birini işaret etti. "Buraya temas ettiğinde yolundan hafifçe sapmış ama yine de hedefi bulmuş, büyük talihsizlik."
Kingsley eli çenesinde, düşünceli bir sesle, "Açı normalden daha dar ve çıkış yeri olması gerekenden alçak gibi..."
Grines onun söylediklerini onaylarcasına başını salladı, "Kesinlikle... Bunun çok mantıklı bir açıklaması var."
İlgiyle onları izleyen Mr Weasley'in kafası biraz karışmış gibiydi, "Bu şartlar altında saldırganın bir insan olmadığını mı düşünmeliyiz? Bir cincüce? Ya da başka bir ev cini? Suç aleti çalıntı bir asa olabilir mi?"
Grines başını iki yana salladı, "Hayır, sanmıyorum. Benim farklı bir teorim var..."
Eğilerek Crookshanks'in saklandığı koltuğun altına baktı ve kediye seslendi, "Crookshanks, yardımına ihtiyacım var."
Kedi hiçbir tepki vermedi birkaç saniye sonra itiraz eder bir tavırla miyavladı.
Grines ısrar etti, "Haydi ama... Kreacher'ın katilini bulmalıyız..."
Crookshanks'ı bir süredir oradan çıkarmaya uğraşan ve kesin bir başarısızlığa uğrayan Hermione'nin şaşkın bakışları altında gizlendiği yerden çıktı, bir yandan mırıldanırken hafifçe sekerek Grines'in ayaklarının dibine kadar geldi. Grines onu özenle kaldırdı ve kucağına alarak başını okşamaya başladı. Kedi bunun üzerine önce hafif hafif, sonra büyük bir gürültüyle guruldamaya başladı, bir yandan da gözlerini kocaman açarak sanki etrafından gelebilecek tehlikelere karşı tetikte bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry Potter ve Kızıl Pelerin #Wattys2018 Galibi
FanfictionHogwarts'a geri dönmeye ne dersiniz? Ya Harry ve Ron'un adım adım Seherbaz oluşunu, Hermione'nin Bakanlık'ta parlayışını görmeye? Azkaban'ı ziyaret etmeye? Müthiş Quidditch maçları izlemeye? Harry Potter ve Kızıl Pelerin, Hogwarts Savaşı'nın ardında...