tanıtım

2.7K 87 29
                                    

.
bulutların bile canını acıtacak sertlikte gökyüzünden ayrılan yağmur hızını kesmeden toprağa çarparken,genç kız cam kenarındaki küçük koltuğuna oturup bugün olanları düşünüyordu . pelin'in onun üzerine (abartısız) kaynar derecede olan kahveyi dökmesini, arkadaş diye adlandırılan sınıfta okuyan diğer ergenlerin gülmelerini ve hiçbir şey yapmamasına rağmen sertçe bağırıp karşı gelmeye çalıştığı için müdürünün onu dinlemeyip haksızlığını ilan etmesini. Her şey bir yana haksız bulunmaktan nefret ediyordu . nefret etmesine rağmen kendini savunamayışı daha da kızdırıyordu onu. Bu kadar minik bir kızın kızınca içinden neler düşündüğünü ,hayal dünyasında neler yaptığını henüz bilmiyorlardı zaten kız da gösteremiyordu neler yapabileceğini . Annesinin odaya yemeği getirip "yedikten sonra tepsiyi getirmeyi unutma"dediğini hatırlıyordu zaten hemen sonra çıkmıştı odadan ,bu kadardı işte annesiyle olan samimiyeti. Yemeğini ye, odanı topla, hasta olma, orası soğuk dikkat et ha! Birde arada bir nasıl olduğunu sorardı ama kız emindi o soruyuda sırf sorumlulukları yüzünden sorduğu, zorunlu bir soru olduğunu. Alışmıştı zaten hiç diğer çocuklar gibi anne-kız yada baba-kız ilişkisi olmamıştı. Ondaha küçükken ayrılmıştı anne ve babası. Ona göre annesi babasının ona masal okuma hakkını bile elinden almıştı. Yinede kızamıyordu en azından başka bir adamla evlenmemişti belkide onu sevmesini sağlıyacak sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek nedenlerden biriydi bu da. Hiç gerçekten sevildiğini hissetmemişti bu hatta ,eğer mümkün olsaydı sevmeleri için herşeyi ,heryolu denerdi ama artık yorulmuştu. Minik bedeni hala çocuk olan ruhu kaldıramıyordu bu kadar çabayı. Ya hiç var olmamak yada yok olmayı, dünyadan tüm izlerini tek hamlede yorulmadan silmeyi diliyordu.

Genç adam ise sarsılmaz duruşu ile dünyaya kafa tutarak şiddetini arttırmış yağmuru umursamadan arabasıyla sokakları dolaşıyordu .Bu hissi seviyordu, hem yağmurun onu ıslatmasına izin vermiyordu hemde o kadar hızlı gidiyorduki yağmurun, bu hızda arabanın camına çarparken canının acıyacağını umuyordu. Yine tüm ipler kendi elindeymiş gibi hissediyordu bu hissi gerçekten seviyordu. Bu kadar basit birşey bile onun dünyaya karşı gelen tarafını öne çıkıyordu. Zaten yaşama amacı da buydu. Dışarı daki hiçbir şeyi görmek istemediği için son hızda giderken tek amacı dünyaya hala karşı koyduğunu kanıtlamaktı, yoksa dışarıdaki acelesi olan insanlar ve yağmurdan korkup tir tir titreyen ağaçlar onun hiç umrunda değildi. Bu adam sadece aykïrıydı, evrene bile aykırı bir adamdı.

Dışarıdaki fırtına insanlar üstündeki acımasız etkisini sürdürürken kızın içindeki fırtınadan yine kimsenin haberi yoktu yada haberleri vardı ama umursamıyorlardı. Sahi ne zaman umursanmıştı ki kız hep hor görülüp sevilmekten aciz, acımasız insanlar tarafından eziklenmiyormudu? Belkide insanlar sevilmemenin verdiği huzursuzlukla saldırıyordu çevresine belkide bu kadar eksikliği hissedilen bir hissin kimse tarafından tadılmamasını istiyorlardı bu yüzdendi diğer insanlara olan sevgiden yoksun , acımasız, kin dolu tavırları. Bencillerdi, kıskançlardı ama haklılardı da sonuçta kim görmediği bir sevgiyi başkasına yansıtabilirdi? Yinede haksız taraflarıda vardı, neden göremedikleri sevgiyi başkasının da görmemesi için uğraşıyorlardı? Belkide gösterdiği sevgiyi yine onu bulacaktı ama o hiç bir şeyi umursamadan çevresine zarar vermeye devam ediyordu daha doğrusu ediyorlardı. Kız ise diğer insanların aksine hep sevgiyi hissettiriyordu göremediği sevgiyi görmek istediği şekilde insanlara gösteriyordu işte onu farklı ve masum kılan da buydu. O yaralı bir kalple herkesin imreneceği bir masumiyete sahipti ama kimse farketmiyordu. Farkedilmeyi o da istemiyordu ama en azından birileri tarafından sevildiğini bilmeye ihtiyacı vardı. Bu ihtiyaç şımarıkça değildi aksine çölde aç ve susuz kalmış bir ceylanın çaresizliği gibiydi. Ceylanlar çöllere ait değildi , aynı onun bu dünyaya ait olmaması, bu dünya için fazla masum olması gibi... Ceylanlar aç ve susuz bırakılmamalıydılar o kadar narin ve masum bir varlık bunu haketmiyordu, aynı kızın yaşadıklarını haketmemesi gibi... Ve bu haksızlık görünmez bir hançer olup hep takılı kalıyordu kızın kursağına.

Adam ise farklıydı işte, sanki bu dünyaya ait olmadığını bildiğinhalde ölen vicdanların kokuttuğu bu dünyaya vazgeçmediğini, yıkılmadığını ama yıkabileceğini kanıtlamak istiyordu. Masum hiç bir düşünceye sahip değildi, bu dünyaya kanıtlamak istediği tek şey yıkılmaz olduğuydu. İnsanlarla ilgilenmiyordu hepsi ceset kokuyordu, onun için hepsinin vicdanı çoktan ölmüş, ruhsuz bedenler olduğuna inanıyordu. Kendisinin bir vicdana sahip olup olmadığını , bir insanı sevemyeceğini ve onu gözünü bile kırpmadan öldürebileceğini biliyordu ama bu vicdan, ölmüş insanların sahte hareketleine ve duygularınada acıyordu. Eğer vicdan acımak ise kesinlikle bir vicdana sahipti , çünkü bu evrende yaşayan yaşamayan tüm varlıklara acıyordu. Zaten acımak dışında bir duygu da besleyemiyordu onlara karşı...

İkisi bu kadar farklıyken nasıl oluyorda aynı hikayenin iki baş karakteri olabiliyordu? Nasıl kendilerine ait bir hikaye yazabiliyorlardı? Tüm kurallar ikisi için bozuluyorken nasıl normal bir hikaye olurlardı ki? Onlar farklıydı ve bu hikaye tamamen farklılık kokuyordu...

Ölü Kelebeğin KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin