Derin bir nefes alırken heyecandan titreyen elerimi saklamaya çalıştım. Yanımda ki varlığı bile heyecanlanmama yetiyordu.
Arabada oturmuş beraber dışarıyı seyrediyorduk ve ben mümkün oldukça ona bakmamaya çalışıyordum.
O kadar sessizdik ki birtek nefes seslerimiz duyuluyordu.
Sonunda elini radyoya götürdü ve rastgele bir şarkıda durdu. Şarkıyı daha önce hiç duymamıştım ama hoşuma gitmişti.
Aradan geçen bir iki dakika da sonunda cesaretimi toplayıp ona döndüm. Üzerinde siyah bir kazak, altında ise siyah bir pantolon vardı. Kafasına ise 'Sorry' yazan bir şapka takmıştı. Her ne kadar sade görünse de nefes kesiciydi. Yani, bana göre.
"Bence artık konuşmalıyız."
O da bana döndü ve gülümsedi. "Bencede."
Ben konuşması için onu beklerken o beni inceliyordu.
"Evet?"
Tüm dikkatini yüzümde alıp gözlerime verdiğinde yutkundum. Fazla güzel bakıyordu. Böyle bakmamalıydı.
"Herşey sana olan itirafımdan bir gün sonra başladı." dediğinde nefesimi tuttum.
"Biri bana mesaj attı. Bende sen sandım ve mesaja baktım. Ama sen değildin. Bana uzun bir mesaj atmıştı. Normalde okumayacaktım çünkü vaktim yoktu ama senin ismini gördüğümde merak ettim."
Durakladı. "Mesajda, seninle aramda ne varsa hepsini bildiğini ve eğer senden ayrılmazsam hem seni tehlikeye atacağını hemde herkese yayacağını söyledi." dediğinde ağzım resmen şaşkınlıktan, ikiye ayrılacak şekilde açılmıştı.
"Önce onu takmadım ama sonra bana ikimizin o albüm için buluştuğumuz zamandan bir fotoğraf attı. Sonra da mesajlarımızı. Normalde senin başının belaya gireceğini bilmesem sana yemin ediyorum öyle davranmazdım."
Kim böyle saçma bir şeyi neden yapardı ki? Bende neler düşünmüştüm. İçime derin bir pişmanlık düşerken kendime sinir oldum.
"Peki, bana neden söylemedin?" dediğimde derin bir nefes aldı.
"Eğer sana söyleseydim senden ayrılamazdım. Bende o kişiyi bulana kadar senden ayrılma kararı aldım. Buldum da ve sonra bulur bulmaz dava açtık. Ama beni üzen şey fanlarımdan biri olmasıydı. En sonda sana artık kavuşacağım diye seviniyordum ama sonra sana yazcak cesareti bulamadım."
Bir an gözlerimin dolduğunu hissettim. Eğer şimdi onu dinlemeseydim işler daha kötü olacaktı.
"Hatta," dediğinde merakla ona baktım. "Sana ilk mesajı atan ben değildim. Rose atmıştı. Hergün onların başını yiyordum ve o da resmen kopyala yapıştır yapmış."
Güldüm. Şu Rose'a baya ısınmıştım.
"Yani Amelia, seni hala deli gibi seviyorum."
Gülüşüm yüzümde dolarken kalbimin teklediğini hissettim. Dokunsa bayılacaktım.
Halimi fark etmiş olacak ki güldü. "İyi misin?"
"I-ıh." kafamı iki yana salladığımda yaklaşmaya başladı.
İçimden, 'Aha şimdi sıçtın.' diyen iç sesim bana sinyaller gönderiyordu.
Yaklaştı ve yaklaştı. Kafasını önce omzuma koyduğunda yutkunamadım. Sonra da birden tutup çekti ve ben daha ne olduğunu anlamadan sımsıkı sarıldı.
Artık resmen nefes alamıyordum. Tanrım! Resmen ağlayacaktım.
Karşılık verme isteğiyle dolarken kollarımı sımsıkı doladım. "Bugünü ne zamandır bekliyordum, biliyor musun?"
Gözlerimi kapattım ve anın keyfini çıkardım. Sonra yanağımda bir şey hissettiğim de işler yolundan çıkmıştı.
Evet, yine yapacağımı yapmıştım. O an ki heyecanla gözlerim karanırken son duyduğum şey telaşlı sesiydi.
***
Oh be, sonunda kavuştular. Her ne kadar içime sinmese de ne zamandır bu bölümü bekliyordum ve artık içim rahat. Umarım siz sevmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my love √ uehara
Fanfictionamelia: aman tanrım! vini uehara ile konuşuyorum! tümhaklarısaklıdır.