Bölüm 6

2.5K 103 181
                                    

Bölüm öncesi tavsiye: Çayınızı, kahvenizi alın, sessiz ve rahat bir yere geçip ayaklarınızı uzatın çünkü sizi bir süre meşgul edeceğim 😅 Bölüm tam tamına 8339 kelime. İyi eğlenceler...

Bırak kaderin hayal gücünle şekillensin,
Hayal edebildiğince gerçeksin.
Aşkı vicdanına koy
Çünkü sevebildiğince insansın...

*****

Gökyüzü en iyi nasıl tarif edilirdi? En iyi kim anlatırdı mavi suları? Herkes aynı mı hissederdi rüzgarı? Şüphesiz kuşlar tatlı meltemlerin, balıklar da derin denizlerin kurdu değil miydi? Onlara sorsan methiyelerle anlatmazlar mıydı yarenlerini? Mayışık bir huşu içinde göz kapakları yarıya düşmez miydi? Belki de yarımca gülümserlerdi, kim bilir? Sonra derinlerden, belki Atlantis'ten kırmızı bir balon havalanır, suları aşar, oksijenle buluşurdu... Balon sıcak güneş ülkesine doğru süzülürken tüm mavilerin arasında bir çiçek gibi göze çarpardı. Bir çocuk gülümser; onun kahkahasında hayat bulan umut, mor bir bulut gibi şekillere bürünür, en sonunda şekillerin arasından bir tavşan fırlayıverirdi. Yumuşacık kürküyle etrafta zıplardı. Tavşanın arkasındaki esintiyle sarı başaklar bir sağa, bir sola yatardı. Hışırtılara uyanan bir köstebek verimli toprağından kafasını uzatır ve bir iç çekişle bütün hikayeye vâkıf olurdu...

Kim bilir belkide Hilal hayal alemlerinde yüzüyordu. Geminin en ucunda, burnunda ayakta duruyor, önündeki demirleri kavrıyordu. Yüzünü yalayıp geçen Ege rüzgarı bir kuş gibi özgür hissettiriyordu kadına. Küçük kadının sarı saçları arkasında, at binen bir amazonunkiler gibi salınıyordu. Öyle ki biraz dikkatli bakana parıltılar saçıyor gibi görünürdü. Hilal'in aynı büyüleyici renkteki gözleri gibi, hayalperest zihni de o an çok uzak diyarlarda geziniyordu. Gözlerinde çakan her renkte hayal gücünün çeşitliliği seçiliyor ancak asıl kanıt muazzam dudaklarındaki gülümseme oluyordu.

Peri kızı beyaz bir elbise giymişti üzerine. Elbisenin omuzları saran düşük bir yakası vardı. Etekleri de dizlerindeydi ve arkaya doğru uçuşuyordu. Öylece gemi burnunda dikilirken masallardan çıkıp gelmiş bir prenses gibi görünüyordu. Nitekim prensesleri bile kıskandıracak pürüzsüz bir cildi ve pembe yanakları vardı. Böylesine zarif görünmeyi herkes başaramazdı ama Hilal doğumundan gelen zarafetinin farkında bile değildi. Belkide bu nedenle bu kadar hoş görünüyordu Leon'a.

Güverteye çıkmasıyla deniz kokulu bir tokat yemişti yüzüne. Gözleri fal taşı gibi açılırken dünya ona daha berrak göründü. Flu bir karenin netleşmesi gibiydi. Birden bire masalsı bir sahne zihninde oynamaya başladı genç adamın. Kadının narin omuzlarını çevreleyip dizlerine kadar uzanan beyaz elbise ve dalgalanan uzun, sarı saçları öyle sersemleticiydi ki arka planda yükselen şairane manzarayı gölgeliyordu. Lakin Leon biliyordu ki manzara ve küçük peri prensesi bir bütündü, büyuleyici bir anıydı, aklından hiç silinmeyecek bir resimdi. Bu tablonun adını bile koymuştu o anda genç rehber; Prenses Despina Ege'yi İzliyor...

Velhasıl genç adam asıl güzelliğe henüz nail olmamıştı. Buna ise, kadın izlendiğini hissedip omzunun üzerinden arkasına baktığında şahit oldu.

İpeksi saçların arasında kalp şekilinde bir yüz belirmişti, içine Ege'yi toplamış gözler merakla parıldıyordu. Perinin ağzı, şaşkınlığından dolgun bir nokta gibi dururken, yavaşça zehirli ama karşı konulamaz balını akıtan bir açelyaya dönüşüp yanaklarına doğru yayılıverdi. Gözleri merakını yitirip yok olacak gibi kısıldı. Ama hala kapaklarının arasından mavi ışıltıları seçebiliyordu genç adam. Gerçektende peri prensesle atıldığı bir serüven miydi bu? Yoksa her şey ona çok mu hayali gelmeye başlıyordu?

Adamın büyülenmiş ifadesi yerini korurken Hilal şuh bir kahkaha koyverdi. "Leonida! Baksana şu manzaraya... Sence de harikulade değil mi?"

Leon kulaklarına ulaşan melodik sesle düştüğü pamuksu hayallerden azda olsa çıkabildi. Hafifçe kafasını salladı ve biraz önce ona küçük dilini dahi yutturan vücud bulmuş şiire doğru yaklaştı. Geminin burnuna gelip Hilal'in yanında durdu. "Evet, uzun zamandır böyle harikulade bir şey görmüyordum." Bahsettiği şey manzara değildi. Adam burada doğmuştu, Ege'de. Bir çok kez engin denizlere, beyaz bulutlu gökyüzüne ve yeşil adalara şaitlik etmişti. Kadının hiç haberi olmasada Leon'un şu anda bahsettiği bambaşka bir detaydı.

Sıradaki GelsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin