-Caroline Forbes-
O akşam uyuyamadım. Bana "Seni istiyorum" dediği zamandan beri bir tuhafım. Ne dediğini anlayamamıştım aslında. Gerçekten beni istiyor olabilir miydi? Bu mümkün müydü? Klaus Mikaelson'un karanlık ruhuna bakarsak bu mümkün değildi. O birini sevmezdi. Birine aşık olmazdı. O, birisinden nefret bile etmezdi. Duygusuzdu. Okyanusun derinliklerindeydi ve onu kimin kurtaracağını düşünmüyordu. Çünkü bunun olmayacağının farkındaydı. Ama tüm suyu ciğerlerine çekmiyordu. Ölmek istemiyordu. Hayattan hiç bir şey beklemiyordu. Yaşaması için bir sebep yoktu. Ama yinede bu hayattan vazgeçmiyordu. Belkide onu özel kılan bir şey vardı. Bir kişi ya da bir aile. Ama ben bunun olacağını sanmıyordum. Ben Klaus Mikaelson'ın birisine değer vereceğine imkan vermiyordum. Ben Klaus Mikaelson'ın gerçekten bir insan olacağına imkan vermiyordum.
Tanrı'nın ona sunduğu bir güzelliği ve cazibesi vardı. Güldüğünde yanaklarında oluşan gamzeleri, vişne rengi dudakları, dağınık saçları, duyunca insanı baştan çıkartacak bir ingiliz aksanı vardı. Bir erkeğin sahip olabileceği tüm her şeye neredeyse sahipti. Tek bir şey hariç. Duygular. Duyguları yoktu. Nadiren gülümsediğinde bile gerçekten gülümsemiyordu. Gülümsediğinde bile içindeki bir canavar hala onu esir tutuyordu.
Evet, içinde bir yerde canavar vardı. Onun tüm iplerini ele geçirmiş, onu yöneten bir canavar. Ve bazen bu canavarı o kadar belli ediyordu ki, en acımasız insanın içinde bir yerlerde gizli olan duyguları ele geçirebilirdi.
Ve birde düşünceleri vardı. Beyninin içinde dolaşan milyonlarca düşünce. Bunu hiç dile getirmezdi. Düşüncelerini kağıda döküyor. Bunu biliyorum. Çünkü bir keresinde boş bir sınıfta bir kağıda yazı yazarken görmüştüm onu. Yalnızdı ve yazıyordu. Hiç Klaus Mikaelson işi değildi. Beni görünce elindeki kağıdı hemen buruşturdu. Bunun neresi kötü olabilirdi ki? Neden onu iyi biri olarak görmemi istemiyordu? Neden herkese kendini kötü biri olarak tanıtıyordu? Ve en önemlisi bunları ona yaptıracak olan neydi? Onu ele geçiren bir canavar mıydı, yoksa olmayan duyguları mı? İşte bu yanıtı bilebilmek için sadece Klaus Mikaelson olmak gerekirdi. Başka biri değil.
Onun olmayan duygularını düşünürken kendi duygularımı düşünmüyordum. Ya ben ne hissediyordum? Onu seviyor muydum? Yoksa hiçbir şey hissetmiyor muydum? Yanıma geldiğinde evet biraz heyecanlanıyordum. Ama bu aşk mıydı? Yoksa beni çıkmaza sürükleyecek bir tuzak mı?
Yanımdan son kalktığında "Kararını ver" demişti. Ne kararı? Bir karar vermem gerekmiyordu. Normal biri gibi davranmam gerekiyordu. O Klaus Mikaelson ben ise Caroline Forbes olacaktım. O okulun ilk gününde gördüğüm haliyle kalacaktı. Kalmalıydı. Başka türlü olamazdı. Onu sevemezdim, duyguları olmayan bir adamı sevemezdim.
-Klaus Mikaelson-
Ona tapıyordum. Onu seviyordum. İlk defa birisini düşünüyordum. İlk defa birinin benim olması gerekiyordu.
Yemyeşil çimenlerin arasındaki beyaz bir tahtadan ev gibi özeldi. Kurak bir çöldeki su gibi ihtiyacımdı. Yabani otların arasında var olan papatya gibi narindi. Benim için fazlaydı. Ama benim için fazla değerliydi. O benim olmalıydı. Sadece benim.
Onu düşünmeden yapamıyordum. Gözlerinin rengini, kokusunu düşünmeden yapamıyordum.
Herkesin hayatında karanlık bir dönem olmuştur. Ama sonunda onu bir mucize bekliyordur. Ben karanlık dönemlerden çok geçtim. Ve hala o karanlık dönemlerin içindeyim. Ama sona yaklaştığımı hissediyorum. Bir mucizeye yaklaştığımı hissediyorum. Ve o mucizenin Caroline olduğunu biliyorum. Tahmin edebiliyorum.
Ve ben mucizemin peşinden koşacağım. Onu kaybetmeyeceğim. Ve ne olursa olsun ondan vazgeçmeyeceğim.
Ben değişeceğim. Belkide değişmeliyim.
Ama, yapamam. Ben değişemem. Duygularımı geri kazanamam. Hiçbir şey yaşanmamış gibi yapamam. Sırlarımı unutamam. Günahlarımı affedemem. Kendimi bağışlayamam.
Beni olduğum gibi kabul etmeliydi. Olduğum kişiyi sevmeliydi. Olduğum kişiye bağlanmalı, ona ait olmalıydı. Şu anki halime. Ben biri için değişmezdim. İstesem bile yapamazdım. Ve asla da istemezdim. Ben, bendim.
Bu halimle ona kendimi sevdirmeliydim. Zor olacaktı, biliyorum. Ama asla vazgeçmezdim. Klaus Mikaelson vazgeçmezdi. Benim doğamda bu yoktu.
İstemezse, zorla sevdirirdim kendimi. Çünkü ilk defa seviyordum. İlk defa aşıktım.
Evinin önüne gittim ve kapısını çalmakta ilk başta tereddüt etsemde sonunda çaldım.
-Caroline Forbes-
Kapı sesini duyunca aşağı kata indim ve kapıyı yavaşça açtım. Karşımda Onu gördüm. Ne işi vardı burada?
"Burada ne halt ediyorsun Klaus?" dedim sinirle.
Gülümsedi ve içeri adımını yavaşça attı.
"Bir davetkar gibi bu eve giremezsin!" dedim. İnanın bana neden bu kadar sinirli olduğumu bende anlamamıştım.
Hiçbir şey söylemedi.
Hiçbir şey.
Kapıyı usulca kapattı.
"Klaus, açıklama yap. Hemen." dedim.
Ve bir anda her şey oldu. Vişne rengindeki dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Beni hızlıca duvara yasladı ve belimi kavradı. Duvarın soğukluğunu tenimde hissederken kollarımla onu itmek için bir hamle yapmayı denedim.
Ama kendimi davetkar bir şekilde ona sunuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Day
Fanfictionİmkansız bir aşkın gerçekleşmesi ihtimali var mıdır? Kötü bir adamın masum bir kıza aşık olması gibiydi bu. Milyonda bir ihtimal bile olsa.. Gerçekleşebilirdi. Ya sonra? Devam eder miydi karanlığın derinliklerine çekilene kadar?