"Arkadaşlar hikayeyi yazmadan önce bir şey açıklamak istiyorum. Önceki bölümlerde Caroline Forbes adı altında yazdığım bölümler Caroline'ın hissettikleri, Klaus Mikaelson adı altında Klaus'un Caroline'a karşı hissettiklerini anlattığı bölümler ise Klaus'un kağıda aktardıklarıdır. Fakat bu bölüm ve bu bölümden sonra Klaus Mikaelson adı altında yazacağım bölümler Klaus'un içinden geçirdiği düşünceler ve hissettikleridir."
-CAROLINE FORBES-
Jack'i karşımda gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Tam 3 yıl geçmişti ve.. Onu bir daha görme fikrini hiç düşünmemiştim. Ama şuan, tamda şuan, kendimi ilk defa bir adamın yanında bu kadar mutlu hissettiğim zaman pişmanlığım karşımdaydı. İlk pişmanlığım değildi, muhtemelen son da olmayacaktı. Ama en büyük pişmanlığım olduğu kesindi.
Onu yıllar sonra tekrar görmek, kalbimde tarifi imkansız bir acı sağlamıştı. Bırakın onu görmeyi, ondan bir haber bile almayacağımı sanıyordum. Ama işte tam karşımdaydı. Siyah saçları, mavi gözleri ve siyah deri ceketiyle birlikte tam karşımdaydı.
Yapabileceğimi sanmıyordum. Ayakta durabileceğimi sanmıyordum. Ne konuşacağımı, Klaus'a nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.
Aklımdan birçok düşünce geçerken Klaus'un sert ve soğuk sesi kafamın içinde yankılandı:
"Sen kimsin?"
Jack bakışlarını benim gözlerimden kaydırdığında bakışlarında başka bir hava büründü. En az Klaus'un gözlerinde okuduğum kadar bir öfke. Jack bir süre konuşmadı ve konuşmak için ağzını araladığında ilk defa kendimi çaresiz hissettim. Klaus'un deyişiyle ürkek bir kedi yavrusu gibi.
"Caroline'ın üvey kardeşiyim. Ama aramızda birçok yaşanmışlık var." dedi ve gülümsedi.
Sanki bir adamın dünyanın sonunu nasıl getireceğini bulduğu gibi gülümsedi. Gülümsemesi sinsiydi. Ve kendinden o kadar emindi ki; Klaus'un bile bunun üstüne bir şey söyleyeceğini sanmıyordum.
Ve sonra Klaus'un soğuk nefesini bir kez daha hissettim.
"Nasıl bir yaşanmışlık?" dedi öfkeyle. Ve inanın bana, okulun ilk gününde gördüğüm o sert çocuğun yanı sıra, öfkeli bir adam yanımda duruyordu.
Jack güldü ve elindeki viski bardağını bırakıp gülümsedi.
"Derin yaşanmışlıklar." dedi.
Ve artık.. Bitmiştim. Elimden bir şey gelemezdi. Henüz bir gençken yaptığım hatalar tek tek geleceğimdeki mutluluğumu bozmaya meyilliydi.
Ve o an Klaus'un arkasını dönüp çıkış kapısına doğru gittiğini gördüm. Daha kazanamadığım adamı çoktan kaybetmiştim.
"Klaus." dedim titreyen sesimle. Bunu nasıl diyebildim inanın bende bilmiyorum.
Arkasını dönmedi. Bana bakmadı. Ve sadece tek bir cümle söyledi. Her kelimenin üstüne basa basa tek bir cümle söyledi:
"Sakın. Bir. Şey. Söyleme."
Evet. Bir şey söylemeye hakkım yoktu. Hem söylesemde ne değişecekti ki? Tamam, Jack tam bir açıklama yapmamıştı. Üstü kapalı söylemişti. Ama söylediği o cümleler, bence o cümlelerin altında neler yattığını anlatıyordu.
Ve Klaus o kapıdan çıktı. Arkasına dönmeden, sağa sola bakmadan çıktı.
Beni burda yalnız bıraktığını düşünmedi. Hatamı açıklama şansı vermedi. Sadece.. Gitti.
Gözlerim dolmuştu. Ve Jack'in sert sesi arkamdan eğilip kulağıma fısıldadı:
"Beni özledin mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Day
Fanfictionİmkansız bir aşkın gerçekleşmesi ihtimali var mıdır? Kötü bir adamın masum bir kıza aşık olması gibiydi bu. Milyonda bir ihtimal bile olsa.. Gerçekleşebilirdi. Ya sonra? Devam eder miydi karanlığın derinliklerine çekilene kadar?