16; Hayatının Anı

3.8K 266 86
                                    


Kardeşi, Rosier'in karşısında duruyordu. Pelerinini dirseğine kadar sıyırmış, sol kolundaki bizzat Lord Voldemort tarafından basılmış Karanlık İşaret'i gösteriyordu.

"Fazla belirgin. Bu kadar belirgin olması iyi mi, emin değilim."

"Reg, ne diyorsun? Tabi ki iyi, harika hatta! O her zamankinden daha güçlü!"

"Güç uğruna yaptığı şeyler..."

"Ne olmuş?"

"Yani – Diagon Yolu'ndaki saldırıda safkanlar da öldü. Düşüncesizce hareket ediyor."

Rosier kahkahaya benzer bir ses çıkardı. "Karanlık Lord ne yaptığını biliyordur, Reg."

Regulus kolunu örttü. Sirius ancak o zaman kendine gelebildi. Ama kusacaktı.

"Sence o ölümsüz mü?" Regulus üstünü düzeltirken sordu.

"Bu mümkün mü ki? Eh, ölümsüzlüğe en yakın kişi, şüphesiz."

"Bence ölümsüzlüğü arıyor." dedi Regulus kendinden emince.

"Hepimiz aramıyor muyuz?" dedi Rosier Regulus'un ciddiyetini kavrayamadan. O da kol düğmesini ilkledi ve sonra, aralık kapıya döndüler. Remus Sirius'u kenara çekti, Sirius bunca zamandır el ele tutuştuklarını o zaman fark etti. Regulus ve Rosier uzaklaşırken Sirius ayak seslerini dinledi. Barın kapısı açılınca gürültü patırtı duyuldu, bir an sonraysa yine uğultuya dönüştü.

"Vay canına." dedi Remus fısıltıyla. Sirius'u odaya doğru itekleyip kapıyı kapattı. Sirius üzerlerindeki pelerini yere atar atmaz dizlerinin üzerine çöktü.

"Siktiğimin Karanlık İşareti. Sikeyim."
Regulus ölüm yiyendi. Buydu. Gerçekti bu. Onun kolunda da vardı bir tane. Diğerleri gibi. Kafatası ve yılan. Gerçek keskin, acımasız ve şuydu: Regulus ölüm yiyendi.

"Sirius..."

Şu dünyada bir tane kardeşi vardı. Bir tane.

Artık tamamen yalnızsın, dedi zihninde biri.

"Sirius?" Remus önüne çökmüştü şimdi. Sarsıyordu onu.

"Kes şunu Remus! Yeterince sarsıldım zaten."

"Özür dilerim. Canını mı yaktım?"

Sirius saçlarını çekiştirdi. "Sen değil... Lanet olsun." Çok fenaydı. Uzun süredir bu kadar kötü hissetmemişti. İçindeki 'boşluk' her çeşit karamsar duyguyla doluyordu. Buna rağmen ağlayamıyordu bile. Hayatının tokadını yemiş gibiydi.

Remus önünde dudağını dişleyerek duruyordu. Sirius güzel ve aptal suratına 'sarıl bana' diye bağırmak istedi. Bunu yapsa bu sefer neler olurdu acaba. En son ondan bir şey istediğinde olanlar ortadaydı.

"Sikeyim! Aslında canımı yaktın Remus." Remus şaşkınlıkla ona baktı. "Aptalın tekisin. Farkında değil misin canımı yaktığının?"

"Sirius, ben–"

"Söz vermiştik, unutmuşsundur belki, birbirimizi koruyacağımıza dair. Sonra, bana gökyüzünde Sirius'un yerini bildiğini anlattın. Neden biliyorsun bunu sahiden? Astronomiyi sevdiğim için de de kalbimi yeniden kır." Kusacağını söylemişti. Şimdilik kelimelerle yetiniyordu işte. "Hey. Desene, Remus."

"Hayır. Çünkü o yüzden değil." dedi Remus parlak gözlerle.

"Yatakhane banyosunda beni değil de aptal tıraş makineni becermeni kaç kez dilediğimi biliyor musun? HEPSİ ONUN SUÇU!" Ateşli bir şekilde ayağa kalktı, artık bağırıyordu. Remus da onu taklit edip ayaklandı.

"Tıraş makinesinin suçu mu?"

"O anlaşmayı yaptığımız güne lanet olsun! Bu da ikimizin suçu! Arkadaşını becermenin sonuçlarının iyi olacağı nereden aklımıza üşüştü?!" Başını sertçe iki yana salladı. "En kötüsü de koca aletini hafızamdan silememem."

Remus kızarık yanaklarla ona yaklaştı. Kolunu tutup "Sirius, dinle bak–" diyordu ki Sirius itti onu.

"Bitirmeme izin ver. Sonra ne yaptın? Çikolata gibi kokup durdun! Sana beni öp dedim. Buna da lanet olsun. Özür dilerim be! Kabus görmüştüm ve, ve... Sonra ne yaptın?! Kaçtın! KARŞILIK VERMEDİN REMUS!" Sesini alçalttı. "Nefret ediyorum senden."

"Bitti mi?"

"Hayır! Mphhh–" Remus onu hazırlıksız yakalayıp öptü, bir an sonraysa çevikçe yanlarındaki duvara yaslamıştı. Sirius şaşkınlığı geçince görmemişler gibi geri öptü onu, sanki öfkesini dudaklarıyla aktarıyordu. Delice bir istekle dudaklarına adeta saldırdı. Sorun şuydu ki; hayatı boyunca onu öpmek istiyordu. Hep ona dokunabilmek, yanında olmak istiyordu. Remus'layken hissettikleri daha önce hissettiği hiçbir şeye benzemiyordu. Bu yüzden öpücük öfkeliden tutkuluya dönüştü. Remus geri çekildi, nefeslenip onu yine öptü. Bu biraz böyle sürdü.

"Kabus gördüğün gece, seni ben öptüm değil mi?"

Sirius afalladı. "Çünkü... Çünkü b-ben öyle istedim."

Remus kaşlarını kaldırdı. "Ve ben de, karşılık verdim."

Sirius bunu hiç düşünmemişti açıkçası. "O zaman niye... Kaçtın?"

Remus'un verdiği nefes yüzüne çarptı. Sirius'u omuzlarından tuttu. "Benim için o kadar değerlisin ki. Her an aklımdasın. Lanet bir deprem olsa ilk seni bulurdum. O, sadece bir öpücüktü. Küçücük bir öpücüğün her şeyi bozmasını istemedim." Pembeleşmiş dudaklarını birbirine bastırdı. "Ama bozdu. Benim suçum. Özür dilerim."

Sirius jöle hâline gelmiş kalbiyle konuştu. "Asıl benim suçumdu. Ben özür dilerim."

Remus biraz hayretle ona baktı; Sirius'un hemen geri çekilmesi alışılmadık bir şeydi çünkü. Omzunu okşayıp konuşmasına devam etti. "Birbirimize verdiğimiz söz? Hiç unutmadım. Asla da unutmam."

Sirius utancından ona bakamıyordu. Vay canına, nasıl da utanmıştı!  "Senden nefret ediyorum dediğimde ciddi değildim." dedi o da. "İmkansız çünkü."

Remus çenesinden tutup başını kaldırdı. Dudaklarını tatlı bir öpücükle birleştirdiğinde Sirius hâlinden gayet memnundu. Artık günlerinde böyle tatlı öpücükler olacaksa da gayet memnun olurdu bundan.

Nabız yoklamaya karar verdi. "Ne istiyorsun o zaman? Arkadaş kalmayı mı?"

"Şaka yapıyorsun değil mi?" Remus geri çekilip sordu.

Sirius gülmeye başlayınca Aylak açıkça rahatladı. Sirius'un elini buldu ve kendininkiyle kenetledi. "Sadece seni istiyorum, Sirius." Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Çok dürüst ve içten konuşuyordu! Sirius bu hallerine bayılmıştı. "Yeterince açık oldu mu?" diye ekledi tatlı tatlı.

"Yeterince açık."

Vay canına, hayat cidden de bir yerden alıp bir yerden veriyordu. Ve Sirius ilk defa hayattan şikayetçi değildi.














:))))

Ay Işığı | WolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin