Hayattan beklentileri çok yüksektir insanın. Aşk, para, sağlık ve daha niceleri...
Kimse elindekinin kıymetini bilmez. Hep daha fazlasını ister. Kimse yalnız kalmak istemez mesela, ama ne kadar uğraşırsak uğraşalım yalnızlık ikinci bir deri gibi yapışır üstümüze.
Böyle değil bence, insan en çok yalnızken kendindedir. Kendine en çok yalnızken gelir. Ve en önemlisi insan sadece yalnızken kendi gibidir...
Yağmur sağnak şeklinde yağmaya devam ederken hızımı arttırdım.
Köşeyi döner dönmez okul tabelasını görünce nerdeyse mutluluktan ağlayacaktım. Adımlarımı daha da hızlandırıp okulun önüne geldiğimde iğrenç sarı saçlarımın arasından okulu incelemeye başladım.
Okul dört katlıydı. Simsiyah duvarları, büyük kapısı, kalın ve uzun telleriyle okula değil hapishaneye benziyordu. Dökülmüş boyası, arkasındaki sprey boyaları saklamıyordu. İç karartan havası, insanı okuldan soğutuyordu.
Babam yeni bir başlangıç derken bu iğrenç okulu mu kastediyordu? Kim demişti her başlangıç iyidir diye, halt etmişti bence. Eskiler her zaman en iyisiydi. Ama babam bunu anlamıyordu.
"Özel Siyah Koleji."
Seslice okuduğum isimle dudaklarım yukarı kıvrıldı, Siyah diye okul ismi mi olurdu allah aşkına?
Düşüncelerimi beynimden def ederken aynı zamanda da okula girmiştim. Koridor boyunca öğrenciler vardı. Kimi sohbet ediyor kimi gülüşüp şakalaşıyordu.
Müdürün odasını sormak adına yanımdan geçen bir kızı durdurdum.
"Pardon! Müdürün odası nerede acaba?" Karşımdaki kız ağzındaki sakızla ve incecik sesiyle homurdandı.
"Sanane be salak."
Ardından arkasına bile bakmadan gitti. Arkasından şaşkın şaşkın bakarken kaşlarını çattım. Umarım bu okulun bütün öğrencileri bu kız gibi değildi aksi halde babama karşı gelip evi bile terkedebilirdim.
Neyseki birinden müdürün odasını öğrenip kapıyı çalarak odaya girdim.
"Hocam girebilir miyim?""Girdin zaten. Çabuk şöyle ne istiyorsun?"
"Ben yeni öğrenciyim de, sınıfımı öğrenmek için gelmiştim."
"Adın ne senin?"
"Hifa kutlu, hocam."
Hoca bilgisayara geri dönünce hocayı inceleme imkanım oldu. Elli yaşlarında, kel ve göbekliydi. Her müdür de olan bu benzerlik sinirlerimi bozsa da artık alışmıştım. Hoca elindeki kalemi hızla döndürerek hızlıca bir şeyler yazdığında benden hemen kurtulmak istediğini anlamıştım.
Sanki ben ona bayılıyordum!
"11-E kızım. Formaları da haftaya kadar Al. Şimdi de dışarı çık." Olduğum yerde rahatsızca kıpırdanıp teşekkür ederek odadan çıktım.
Bu ne biçim müdürdü?
Eski müdürüm Deli Erkan bundan bin kat daha iyiydi. Bu okulda okumak zaten yeterince zordu. Hocaları da kötüyse hiçbir kuvvet beni bu okulda tutamazdı.
11-E sınıfının önünde durduğumda kendime çekti düzen verip kapıyı çaldım. Yavaşça bedenimi içeri soktuğumda sınıfta bir uğultu mevcuttu ancak beni görünce uğultu kesildi.
Yanaklarımın hafiften yanmaya başlamasıyla hocaya döndüm. Kırklarının sonunda alımlı bir kadındı. Kestane rengi saçları geriye doğru sıkı bir topuz şeklindeydi. Balık etli bedeni, kısa boyuyla öğretmen kategorisine harfiyen uyuyordu.
Boğazımı hafifçe temizledim. "Ben yeni öğrenciyim de, hocam."
Adını bilmediğim öğretmen yavaşça bana doğru yürüdü ardından sıcacık gülümsedi.
"Öyle mi? Hoşgeldin kızım. Arkadaşlarına kendini tanıt sonra da boş bir yere geç."
Sınıfa doğru döndüm. "Hifa kutlu. Cumhuriyet anadolu lisesinden geldim."
Önlerden bir kaç kişi hoşgeldin diye mırıldanınca tebessüm ettim. Cam kenarında üçüncü sıra boştu. Hızla oraya oturmamla zil çaldı.
Sınıf hızlıca boşalırken yabani bakışlarla sınıfı inceliyordum. Bordo rengi duvarlarla oldukça boğuk bir sınıftı. Kahve tonlarındaki sıraları fazlaca eskimişti. Okulda akıllı tahta bile yoktu. Yeşil tahtaya şaşkınlıkla baktım. Gerçektende burası özel okul muydu? Devlet lisesi bile daha bakımlıydı.
"Merhaba"
Aniden duyduğum sesle başımı sese doğru çevirdim. Benim yaşlarımda çok tatlı bir kızdı. Esmer teni, küçük burnu, iri yeşil gözleri ile de oldukça da güzeldi. Yüzündeki çekingen ifade utangangaç bir tip olduğunu gösteriyordu.
"Merhaba."
"Oturabilir miyim?"
"Tabi." Yana doğru hafifçe kaydım."Ben Burçin. Sen zaten Hifa'sın. Acaba Hifa ne demek? Bu okula neden geldin? Saçların doğal sarı mı? Bu arada biraz kısasın, boyun kaç? En yakın kankan olabilir miyim?"
Nefes nefese cümlelerini bitirdiğinde şaşkınlıkla ona baktım. Az önce bu kız için utangaç mı demiştim? Halt etmişim. Baya girişken bir kızdı.
"Memnun oldum Burçin. Tek tek cevap vereyim o zaman sorularına. Hifa sabreden kişi demek. Saçlarım ise doğal sarı değil. Boyum evet çok kısa, 1.63'üm. Kanka meselesine gelirsek samimi olursak neden olmasın?"
Burçin aniden boynuma atladığında yakınlığından şaşırsamda ellerimi beline doladım. "Seni çok seveceğim, kanka."
Neşeyle söylediği cümleyle gözlerimi devirsem de gülümsedim.
Sohbet ettikçe Burçin'e daha çok ısınmıştım. Ders zili çaldığında sınıf dolmaya başladı. Burçin çantasını alıp yanıma oturduğunda bir çocuk sınıfa koşarak girdi.
"Gençler, koşun. Savaş kavga ediyor!"
Nefes nefese söylediği cümleyle herkes hızlıca sınıfı terkederken Burçin'e döndüm.
"Savaş kim?" Bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde hem merak hem de acıma vardı.
"Savaş Andros. Merak etme yakında tanırsın."
Savaş Andros'ta kimdi?
YOU ARE READING
Sessiz Gemi
Teen Fiction"Sence de biz çok itici değil miyiz?" Dediğimde başını yerden kaldırdı, gözlerimin içine baktı. Ağır hareketlerle, uzun ince parmakları arasında ki sigarayı dudaklarına götürdü. Güçlü, derin bir nefes çekti ciğerlerine. Neden? Der gibi baktı gözleri...