Pencereden içeri süzülen günün ilk ışıkları yatakta uzanan iki güzel çocuğu rahatsız etmekten korkarcasına havada uçuşan toz zerreciklerine çarparak dağılıyor, odayı tatlı bir turuncuya boyuyordu. Kuş cıvıltıları gece boyunca uyanık kalarak parmak uçlarıyla birbirini seven iki gence eşsiz bir melodi sunuyordu ve bir sabah bundan daha hoş başlayamazdı.
Taehyung, yastığa başını iyice gömerek uyuklayan Jeongguk'un kabarık saçlarını düzeltirken fısıldadı
"Hazırlanmamız gerekiyor." Alnını kirpikleri arasından kendisine bakan çocuğunkine yasladığında burunlarının birbirine sürtmesiyle kulaklarına o sabahın en güzel melodisi olan boğuk bir kıkırtı çalındı. Her şey o kadar ulaşılamaz bir mükemmellikteydiki Taehyung bunun bozulmaması için ufak bir dilekte bulunmadan edemedi.
"Biliyorum." Jeongguk, ellerini esmer çocuğun göğsüne yaslarken mırıldandı. İçi hala kıpır kıpır olmasına rağmen saatler boyunca uyanık olduğu için gözleri acıyordu fakat bu problem değildi. İlk defa bu kadar kendi gibi hissediyordu. Ve Taehyung'un yanındaydı işte. Hiç problem değildi.
"Balım, ben çıkıyorum güzelce kahvaltınızı yapın." Jeongguk, gür sesiyle kapıya vurarak şakıyan kadının sesiyle hafifçe yerinden sıçrayarak Taehyung'a baktı. Çocuğun yüzünde adlandıramadığı bir gülümseme vardı. Bunun bir sabah rutini olduğunu düşünmeden edemedi.
Jeongguk, yatakta doğrularak oturan çocuğun omzundan düşen askıyı umursamadan gerinmesini izledi. Dün gece öğrendiği bir şey varsa o da Taehyung'un cesur olduğuydu. Hemde çokça. Jeongguk'un ona karşı beslediği hayranlık artık arşa varmak üzereydi ve buna dur diyemiyordu bile.
"Okul kıyafetlerim yanımda değil. Burada..kalacağımı düşünmemiştim." Taehyung, çocuğun sonlara doğru kısılan sesine hafifçe tebessüm ederken bu kadar çekingen olmasının fazlaca tatlı olduğunu düşünüyordu. Yataktan seri bir hareketle kalktıktan sonra parmaklarını şortunun iplerine atarken omzunun üstünden bakarak konuştu.
"Sorun değil Gguk. Sana olacağını düşündüğüm birkaç gömleğim var." Jeongguk, mırıldanarak onu onayladıktan sonra yatakta yan dönerek Taehyung'u izlemeye başladı. Şort kaydıkça açığa çıkan siyah danteli fark ettiğindeyse nefesini tutarak tekrar sırt üstü yattı. Yutkunamıyordu bile. Ağzı tamamen kurumuş, kalktığından beri doğru düzgün açamadığı gözleri canını acıtacak kadar büyümüştü. Tavana bakarken aklına gelen onlarca senaryoyu kovmaya çalışıyordu. Cürretkardı. Jeongguk'un kalbini durduracak kadar.
Taehyung, iç çamaşırını gördüğünde sabah sersemliğine küfretti. Jeongguk'un görüp görmediğini arkasına dönerek kontrol etmek istiyordu ama bunun için fazla yerin dibine girmişti. Acaba bilerek yaptığını mı düşünmüştü?
Hızla şortu yukarı çektikten sonra dolaptan büyük beden bir gömlek çıkarıp çocuğa bakmadan yatağa bıraktı. Kendi kıyafetlerinide dolabın kapağını açarak arkasında giydikten sonra kızaran yanaklarını sinirle cimcikleyip kör noktadan çıktı.
"Hazırsan inelim. Giderken sizin evden çantanı alırız." Taehyung, çocuğun yüzüne bakamıyordu bile. Dün akşam yeterince zorlanmıştı zaten ve şimdide kendi dikkatsizliği yüzünden ağlamak üzereydi.
Jeongguk, çocuğun başını eğdiğini görünce bakmadığı için kendisiyle içsel bir şekilde tokalaştı. Ne kadar utanmış olabileceğini tahmin bile edemiyordu. Hızlıca gömleğin düğmelerini ilikledikten sonra çocuğun yanından geçerken söylendi.
"Çok acıktım."
<><><>
"Annen mükemmel bir aşçı. Çok şanslısın." Jeongguk, dolu ağzını kapatmaya bie tenezzül etmeden konuştu. Karşısındaki çocuğunda sincaptan hallice olduğunu gördüğünde kahkaha atmamak için başını eğdi. Pirinç tanelerinin genzine kaçmasını istemiyordu.
"Evet öyledir. Küçük yaşta eğitim al-" Lila saçlı konuşmayı bırakıp sıkıntıyla gözlerini yumduğunda Jeongguk'ta başını gıcırdayan merdivenlere çevirdi. Taehyung bir ikizi olsa ona söylerdi değil mi? Çünkü ağır adımlarla basamakları inen simanın ancak böyle bir açıklaması olabilirdi.
"Günaydın. Arkadaşınında burada olduğunu neden söylemedin?" Jeongguk göz ucuyla sertçe yutkunan Taehyung'a baktıktan sonra adamın babası olduğunu anladı. Yüzündeki son derece sert ifade ve kahve saçları onları birbirlerinden ayırıyordu. Yinede aralarındaki korkunç benzerlik Jeongguk'u bir hayli şaşırtmıştı.
"Merhaba efendim ben Jeon Jeongguk. Oğlunuzun sınıf arkadaşıyım." Ayağa kalkarak eğildiğinde adamın ifadesinin yumuşadığını gördü. Ama ortamda anlamlandıramadığı bir gerginlik vardı ki Taehyung'un bakışlarıda onu hiç ama hiç rahatlatmıyordu.
"Tanıştığıma memnun oldum genç adam. Rahat olabilirsin bende çıkıyordum zaten." Jeongguk hafifçe gülümserken yerine oturdu. Taehyung'un babasıyla anlaşamadığını az çok tahmin edebiliyordu. Çocuk sanki her an bir şey olabilecekmiş gibi tetikte bekliyordu.
"Taehyung akşam kursa gitmeyi unutma. Çıkışta seni alırım." Taehyung mırıldanarak onu onayladıktan sonra adam iç çekerek ceketini aldı.
"Yine gel Jeongguk." Kapı kapanmadan önce babasının tok sesini duyduğunda gözlerini devirdi. Konu Kim Taejoon olduğunda Taehyung'un aklı ve duyguları birbirine yumruk geçirmeye başlıyordu. Babasıydı işte. Bir yerlerde her zaman yok edemediği kırgınlığı aynı zamanda karşılıksız sevgisi vardı.
"Hyung, çıkalım mı?" Taehyung, Jeongguk'tan ilk defa duyduğu 'hyung' kelimesiyle daldığı yerden bakışlarını çekerken sırıttı. Çocuğun başı hafifçe yana yatmıştı ve kirpiklerini hızlı hızlı kırpıştırıyordu.
"Hyung mu?" Ayağa kalktıktan sonra çoktan yerinden doğrulmuş, dudakları aralık bir şekilde ona bakan çocuğa adımladı.
"Tae'ye ne oldu?" Elinin tersiyle beyaz tenlinin yanağını okşarken çocuğun kendisine ne kadar sıcak baktığını tekrar fark etti. İçinin ısınmasına engel olamazken biraz daha yaklaştı güzel çocuğa.
"B-ben bilmiyorum." Taehyung, uzun parmaklarıyla Jeongguk'un perçemlerini düzeltirken çocuğun tatlı bir şekilde kekelemesine kıkırdadı. Okula gitmek yerine bütün gününü onunla geçirmek istiyordu. Anlık bir kararla kravatını gevşetirken sordu.
"Bugün okulu asmaya ne dersin?"
♡
Yıllardır bölüm atmıyordum...Alın size mis gibi geçiş bölümü cancıklarım