Herkesin bir hikayesi vardır; konusu, kişileri, mekanı, anafikri ne olursa olsun her zaman bir hikaye vardır. Hangi hikayede hayal kırıklığı, acı, ihanet ya da yalan yoktur ki. Hangimizin hikayesinde kıskançlık, öfke ya da umut, sevgi aşk yok ki.
Balyoz'un hikayesi de böyleydi. İçinde eminim ki sevgi umut ya da aşk vardı ama öfke ve acı tüm duyguların üzerine geçmiş ona güvenmemek gibi en ağır zırha mahkum etmişti.
" teşekkürler. Demek iyi bir gözlemcisin." Balyoz kuşkulu bakışların açım esiri ettiği bana teşekkürlerini bir lütuf gibi sunuyordu. Bu lütfe başımla onaylayarak yetindim. Araf'ta gerildiğimin farkındaydı. Bunun içinde
" biz yukarı çıkalım, siz eğlencenize bakın." Diyerek biraz önce zoraki olarak bıraktığı elimi yeniden tuttu.Duvarda duran plakların arasında aşağıya nazaran daha sessiz odalardan birine girdik.
" sen bir elini yüzünü yıka istersen. Aslında Balyoz korkulacak biri değildir. Ama sen baya korktun." Araf konuşurken kaşları ile yüzümü işaret edince elimi yüzüme attım. Evet gerçekten de ateş gibi yanıyordu. Araf'ın tatlı gülümsemesi ve alaycı bakışlarına bir cevap bulamadan tuvalete doğru yürüdüm.Birkaç dakika sonra tuvaletten çıktığımda odada Araf yerine Balyoz'u görünce şaşırdım. Cam kenarında duran ve muhtemelen ondan başkasının oturmayı tercih etmeyeceği beyaz koltuklardan birine oturmuş dışarıdaki yıkık evleri seyrediyordu. Sessizce oradan ayırmak en doğrusu gibi geldiği için kibar adımlarla kapıya doğru iki üç adım atmıştım ki
" genelde herkes benden böyle kaçar. Habersizce ve nazik adımlarla." Cümlesini duyunca tüm kibar adımları bir kenara bırakıp Balyoz'a döndüm.
" ben Araf'a bakacaktım." Diyerek lafı ağzımda gevelemeye çalıştığımda
" konuşalım biraz, seni korkutmayacaksam." Diyerek bana karşısındaki koltuğu işaret etti. İkilemde kalsamda başka çarem olmadığı için karşısındaki koltuğa oturdum.
Ciddi bir konu konuşacağımız belliydi, bunu koltuğun sadece ucuna oturarak parmaklarını birbirine dolamasından rahatlıkla anlayabiliyordum.
Belki de konu Araf'tı. Çünkü başka hiçbir noktamız yoktu. Şimdi bende onun gibi parmaklarımı birbirine dolayıp duruyordum.
" Sanırım bana nasihat vereceksiniz. Şu filmlerdeki bilge kişi sizsiniz değil mi?" Deyip gülümsedim. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordum ama bu pek mümkün görünmüyordu." Aslında benim nasihata ihtiyacım var." Dediğinde gözlerinin dolduğunu fark ettim. Dinlediğimi belli etmek için koltukta geriye doğru yaslandım.
" 23 yıl önce gayet mutlu bir hayatım vardı. Babamdan kalan bir evim vardı. Bir fabrikada tezgahtarlık yapıyordum, güzel bir işim ve arkadaşlarım vardı. Kızlarla birlikte bazı akşamlar erken çıkar açık hava sinemasına giderdik."hem konuşuyor hemde usul usul dökülen gözyaşlarını kibarca temizliyordu. Derin bir nefes alırken ne kadar da zor nefes aldığını görünce anlatacakları içimde bir karanlık doldurdu.
" bir ustabaşımız vardı, pisliğin ve sapığın tekiydi. " titriyordu hemde korkunç bir titreme tüm vücudunu kaplamıştı. Su getirmek için ayağı kalkmaya yeltendiğimde" izin ver anlatayım. Bunu bir daha asla yapamam." Dedi. Hemen yerime oturup kafamı tamam anlamında salladım.
" Her akşam beş buçuk da paydos olurdu. Bir kişi kalır, dağınıklığı toplardı ama biz ustabaşının huyunu bildiğimiz için her zaman iki kişi kalıyorduk." Yeniden derin bir nefes alıpBir akşam yine dağınıklığı toplama sırası bana gelmişti. Yanımda Nebahat abla dediğimiz ustabaşının dibinden ayrılmayan kadın da benimle kaldı. Aynı sokakta oturduğumuz en candan arkadaşım Zeynep, yanıma geldi ve İlkay bende seninle kalmak istiyorum. Bu kadına güvenmiyorum Dedi. Zaten korktuğum için hemen kabul ettim." Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. O sinirli kadın şimdi küçük bir kadın gibi savunmasızdı.
" Gece işi bitirdiğimde Nebahat abla yanıma gelip koridorun sonundaki odadan iplik getirmemi söyledi. O an hiç şüphelenmedim, Zeynep'e beni beklemesini söyleyip iplikleri getirmek için odaya girdim. Oda kapkaranlıktı, o an kalbime bir şey sağlandığını hissettim. Boğazımda bir yumru oturmuştu. Köşede duran iplikleri almaktan vazgeçerek arkamdaki kapıya doğru koştum." Nefes alamıyordu, alnındaki terleri hızla boynuna dökülüyordu. Hemen koşup köşede duran sürahiden bir bardak su doldurdum, içmesi için uzattığımda zorda olsa bir yudum aldı.
" anlatmalıyım." Diye bağırmaya başladı. Tekrar yerime oturdum. Bu hali korkutucu görünüyordu ama ben korkmuyordum. Tersine ona sarılmak, acısını paylaşmak istiyordum.
" kapıya çok yaklaşmıştım ki kapı hızla kapandı. Anahtar sesi duyunca olduğum yerde kalakaldım. Artık her şey için çok geç olduğunu anlamıştım, bunun dolayı bir şey yapmak için uğraşmadım. Sessizliğin arasında bir nefes sesi sanki davul çalınıyormuş gibi tüm odayı doldurduğunda Zeynep'in yardım çığlıklarını duydum. Yavaşça arkamı dönüp karanlığın içinde onu gördüğümde ağlamaya başladım. Ne yapabilirdim ki daha 21 yaşındaydım. Aslında bağırmak, kaçmak, kapıyı yumruklamak istiyordum ama elim sanki felç olmuştu, sesim çıkmıyordu. Ara ara arkama yeniden baktığımda gülerek bana doğru geldiğini görüyordum. Yavaş yavaş geliyordu, anın tadını çıkartıyordu. " sakinleşmeye başlamıştı ama hala ağlıyordu. Bende tek bir gözyaşı yoktu. Ağlayarak ona acıdığını düşünmesini istemiyordum.
İnsanlar şu ellerini attığı her şeyi mahveden yaratıklar o güzel, naif genç kızı ne hale getirmişlerdi." sonra ne olduğuna dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Zeynep'in yanıma nasıl geldiğini, eve nasıl geldiğimizi hiçbirini hatırlamıyordum. Tek bildiğim şey her şey için geç kalındığıydı. Kendime geldiğimde banyodaydım, Zeynep hem maşrapaya doldurduğu suyla hemde gözyaşları ile beni yıkıyordu." Şimdi yüzünde acının yanında bir de özlem duygusu belirmişti. Zeynep dediği kızı özlediği her halinden belliydi.
" Birkaç gün hiç konuşmadan uyudum. Arada Zeynep kaçıp yanıma geliyor bana yemek yediriyor, tekrar o iğrenç yere çalışmaya gidiyordu. Zeynep bunu unutup yakında işe döneceğime inanıyordu, ne de olsa elim ya da kolum sağlamdı, ne eksilmişti benden? Asıl soru benden geriye ne kalmıştı?" Bir gün Zeynep'in bana içirdiği çorba tabağını yıkarken bahçedeki kulübeyi fark ettim. İçinde babamın tamir malzemeleri vardı. Orada duran balyozu zorda olsa çıkarttım. Fabrikaya geldiğimde paydosa üç saat vardı. Ağaçların arasına girip zaman geçmesi için uyumaya karar verdim. Hayatımda uyuduğum en güzel uykuydu. Gözümü açtığımda saat yedi olmuştu, buda içerde o pisliğin, Nebahat denen ve abla sıfatını hakketmeyen o kadının ve biçare bir kızın olduğu anlamına geliyordu."Söylediği her şey hem beni korkutuyor hem de şaşırtıyordu. Aslında hikayenin sonu en başından beri belliydi.
" içeri girdiğimde Nebahat ve bir kızın o odaya doğru yürüdüğünü gördüm. Sessizce arkalarından yaklaşıp Nebahat'in kafasına balyozla vurdum. Kız beni tanıdığı için bağırmadı ama ağlıyordu. Kulağına polise haber vermesini söyleyerek o karanlık odaya girdim. Bütün hayatımı yok edecek olan odaya çok rahat girmiştim. İçimde ne korku ne de endişe vardı. Kapıyı kapattığımda o nefes sesi de odayı doldurmaya başladı, kanlı balyoz elimdeydi. O pislik bana daha çok yaklaşıyordu, nefesini saçlarımda hissettiğim an elimdeki balyozla kafasına vurmaya başladım. Ne kadar vurduğumu bilmiyordum ama o nefes sesi tamamen kesilinceye kadar vurdum."Sanki tüm olayı yeniden yaşamıştı. Artık ağlamıyordu, oturduğu koltukta sonunda geri yaslanabilmişti.
"Sonra 20 sene hapiste yattım, Nebahat felç olmuş diye duydum. Çıkınca da evimi satarak burayı açtım." Bir geceyi bu kadar uzun anlatırken 20 yılı sadece birkaç cümleyle anlatmıştı. Bana bakıyordu
" eee tavsiyen nedir?" Bunların hepsini unutmak istiyorum, bana acı vermemesini istiyorum. Suskun bana olaylara herkesten çok farklı baktığını söyledi. Bunun için ilk kez sana anlattım." Demek Araf sayesinde bunları bana anlatıyordu. Araf'ın bana güveniyor olması beni mutlu etmişti ama ben şimdi bu kadına ne söyleyebilirdim ki.
" bak İlkay abla." Diyerek yanına gidip elini tuttuğumda elindeki suyu kenara bıraktı.
" gerçek adın buydu değil mi?" Diye sorunca gözleri yeniden doldu.
" başına gelen kötü yani çok kötü. Bunu kabul ediyorum ama bu ne senin suçun ne de aşağıda içip sapkınlık yapmalarına sebep olduğun gençlerin suçu" Hiçbir şey söylemiyordu. Uzamaması için her ay kestirdiği siyah saçlarını kibarca okşadım.
" bu saçlarının ya da adının suçu değil. Yaptığın korkunç bir şey ama bunu sana yaptıran tek şey çaresizlik. " Diyerek ellerimi saçlarından çekip yüzünü okşadım. Gözlerini yerden kaldırıp
" bu mekan o adamı öldürmenden daha korkunç bir yanlış. Yanlış diyorum çünkü bunu bile bile yapıyorsun." Beni anlamaya çalışıyordu.
" buradaki insanlar kendinden geçiyor, kendilerini, vicdanlarını bir yana bırakarak korkunç ve saklamaları gereken yönlerini ortaya çıkartıyorlar. " Dediğimde ayağı kalkıp cama iyice yaklaştı.
" ben sadece gençlerin gençliklerini yaşanmalarını istemiştim." Diye karşılık verdi.
" kızlara baksana bir, onlar gururlarını, onurlarını, benliklerini kaybediyor. Erkeklere bak hepsi ne kadar da ucuz hareketler sergiliyorlar." Dediğimde tekrar bana baktı. Yüzünü gözünü elleriyle temizlerken
" ne yapmalıydım? Ben burayı gençlerin bir araya geldiği, her şeyden uzaklaştığı bir yer haline getirmeye çalıştım." Dedi." ama öyle olmadı. Buraya gelenler en kötü duygularına yakınlaşıyor." Diyerek karşılık verdiğimde hiçbir cevap veremedi. Çünkü oda bir cevabının olmadığını biliyordu.
" peki, ne yapmalıyım?" Bu gerçek bir soruydu. Yanına giderek elimi omzuna koydum.
" önce adını,saçlarını, anılarını affedeceksin. Önce kendini affetmelisin." Dediğimde gözlerinde büyük bir şaşkınlık oluştu.
" bunun için burayı günah dağıtan bir yer olmaktan çıkartarak unut verici bir yer haline getirmelisin." Cümlelerim ona bir fikir veriyordu. Belki de bu fikir her zaman onun aklındaydı ama cesaret edemiyordu.
Bana hiç beklemediğim anda sarılıp
" Suskun haklıymış." Dediğinde neye uğradığımı şaşırdım. Ona karşılık vermekte geciksemde
" ben sadece şunu unutmamaya çalışıyorum. Bir insan sana kötülük yaptığı için bütün insanlarda kötü olamaz." Diyerek ona sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...