Bazen mutluluklar yarım kalmış bir yemeğe benzer ve o yemeğin masada bekledikten sonra çöpe dökülmesi gibi mutlulukta değersizleşir ve yok olur.
Oysa o yemek büyük bir emekle hazırlanmış ve o sofraya getirilmişti oysa o mutluluk büyük acılardan sonra ancak gelebilmişti." beni zorla götürdüğünün farkındasın değil mi?" Araf arabayı kullanırken aynı zamanda söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
" evet, farketmesem da gayet farkettiriyorsun." Diyerek gülümsediğimde
" hem biz kahvaltı denen öğünle uzun zamandır görüşmüyoruz. Yani ara vermeye karar vermiştik." Diyerek arabayı Damla'nın evinin bahçesine park eder etmez arabadan indi. Eşyalarımı alıp bende arkasından koştum.
" küsleri barıştırmak sevaptır." Dediğimde yürümekten vazgeçip beni hızla duvara yasladı. Saçlarımdan bir tutamla oynarken aramızdaki mesafeyi kapatmayı da ihmal etmedi. Ben titreyen ellerimle elimdeki eşyaları zor tutuyordum o ise gayet rahattı.
" içinde bir yerlerde" Diyerek boşta kalan elini göğsümün üzerine koyup
" eminim ki bir." Dedi ve duraksadı. Burnu çeneme değiyordu. Dudaklarını yanağımda dolaştırıp daha sonra kulağıma yasladı. Nefesim kesiliyordu. Böyle pozisyonlara defalarca kez gelmeme rağmen hala bu kadar heyecanlanıyor olmam beni şaşırmıştı.
Gözlerimi kapatıp kendimi tamamen anın büyüsüne bırakmıştım ki
" moruk yatıyor. Arada bir çıkıyor ama orada." Dediğinde ortamdaki tüm romantizm uçup gitti. Özenle kapattığım gözlerimi açtığımda Araf sırıtıyordu. Göğsümün üzerindeki eline hızla vurup çektiğimde
" ödeşeceğiz demiştim." Dedi. Sinirle ve bozulduğumu belli etmeden güldüm. Ama bozulduğum her halimden belliydi.
" içimde bir öküzün yatmasından iyidir." Diyerek hemen gidip zile bastım. Arkamdan gelirken
" vay büyük laftı." Diye bağırdı, gülmeyi de ihmal etmiyordu. Bu kadar gülmesi beni şaşırtsa da mutluluk vericiydi. Onu ilk tanıdığım zamanları hatırladığımda aslında ne kadar çok yol katettiğimizi hemen anlıyordum. Araf ile Piliçlerden ilham perisine uzun bir yolculuk yaşamıştık.
" teyzen nasıl?" Diye kendimden beklemediğim bir cesaretle sorduğumda o da şaşırmıştı.
" iyi, yani ne kadar iyi olunabilirse. Biliyor musun dün gece o da seni sordu." Araf'ın söyledikleri beni şaşırtmıştı, önce beni evinden kovan İpek teyze şimdi nasıl olduğumu soruyordu.
Hiçbir şey söylemeyeceğimi anlayınca
" ben insanları iyi tanırım. Bu kesinlikle Aslı'nın işiydi. Yoksa teyzem ilk kez birini bu kadar çok sevdi." Diyerek devam etti. Söylediği her şeye bende katılıyordum. Ama bu olduğumuz durumu değiştirmiyordu.
Eve girip bizi bekleyen mükellef sofraya, Gürkan'a ve Damla'ya merhaba dedik.
Günün geri kalanında sadece Araf, Damla ve Gürkan ile geçirmiştim.
Bir ekip olmuştuk, birbirimize fikirler veriyor aldığımız fikirleri de çok güzel diyerek çöpe atıyorduk.Uzun bir kahvaltı ve çaydan sonra herkes evlerine dağıldı. Damla'yla birlikte etrafı toplarken
" Araf'a sen mi söyledin?" Diye sordum. Ne sorduğumu çok iyi bildiği için hemen
" mesaj attım ama sanırım geciktim. " Diyerek gülümsedi. Demek Araf onun sayesinde o odadan çıkmıştı ve yine onun sayesinde biz muhteşem bir Doğum günü geçirmiştik." hayır, tam zamanında."
Uzun bir sessizliğin ardından söylediğim bu cümle onu yeniden gülümsetti. Damla gerçek bir dosttu. Onunda söylediği gibi birini sevmek başka insanlardan nefret etmeyi gerektirmezdi. Bunu unutan herkesin tersine bunun farkında olan bir kızdı Damla.
*************************************
Gün ağırmış saat ancak altı olmuştu. Nedensizce tüm gece uyuşmamıştım. Gündüz ışıklarının her bir parçası odamı doldururken ben sadece ışıkların yayılışını seyretmiştim. Yataktan şişmiş gözlerimi kaşıyarak çıktığımda güneş de tüm odaya hoyratça dağılmıştı. Bu evde banyo ve tuvalet dışında her yer güneş görüyordu.
Banyoda uzun bir vakit geçirdikten sonra mutfaktan gelen sesleri duyunca Damla'nın da kalktığını anlayıp odadan çıktım.
" ne ara hazırlandın ya?" Sorusunu sorarken aynı zamanda da darmadağın olan saçlarını kaşıyordu.
" benim önemli bir işim var. Okulda görüşürüz." Cevabım onun aksine daha hissiz olmuştu. Damla
" iyi misin sen?" Diyerek kendine gelince bende
" iyiyim, sakinleş. Konuşuruz yine." Hem konuşup hemde kapıyı kapattım. Yeni uyanmış olmasaydı şuan arkamdan geliyor olurdu.
Dışarı çıkınca sadece iki sokak köpeği ve durağın bankında yatan evsizden başka hiçkimse yoktu.
Güneş yeryüzünü aydınlatırken insanlar yataklarında sadece kendi karanlık dünyalarında geziniyorlardı.
Küçükken yatağıma her girdiğimde düşünürdüm; acaba dışarıdaki ağaçlar şuan ne yapıyor, evin köşesindeki taş ya da kapıdaki sedir ne haldedir diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Roman pour AdolescentsYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...