Giriş

2.3K 78 27
                                    

Geniş caddeyi kalabalık doldurmuştu. Kalabalığın çoğunluğu gençlerden oluşuyordu. Etraftan türlü türlü koku yükseliyordu. Güzel yemek kokuları, tatlılar, baharatlar, parfümler. Kalabalıkta dolaşırken bu kokuların hepsini birden alabilirdiniz.

Birbirine karışan kalabalığın arasında, biri koşuyordu. Orta uzunluktaki saçları arasından arkasına döndü ve temposunu arttırdı. Kalabalık fazla olduğu için pek hızlı koşamıyordu ama bu bir avantajdı. Kalabalığın içine karışması fazlasıyla kolaydı.

Koşmaya devam ederken bir kadına çarptı fakat kadın muhtemelen şanssız günündeydi. Bağırarak kolunu tuttu ve o geçtikten sonra küfretti. Adam özür dilemekle uğraşamazdı, devam etmek zorundaydı. Hayatı buna bağlıydı. Yani... yarı yarıya.

Gelmesi gereken yere ulaştığında New Orleans'ın kısa binalarından birinin çatısına çıkmak için kapısı açık olan bir binadan içeri daldı. Üçer üçer merdivenleri çıkarken nabzı muhtemelen 200'dü.

Çatıya açılan kapıyı omzuyla kırdı ve hiç etkilenmeden devam etti. Çatıda koşmaya devam etmeden önce etrafına bakıp doğru tarafa mı gidiyor kontrol etti. Evet, doğru yöndeydi. Arkasına tekrar baktı, kimse gözükmüyordu. Bu yüzden binanın kenarından kalabalığa baktı. İnsanları iterek ilerleyen bir adam aniden başını kaldırdı ve göz göze geldiler. Adam "Böyle işin..." diyip küfrederken tekrar koşmaya başladı. Kalabalığın arasındaki adam binaya ilerlemeyi kesip, kalabalığın arasında koşmaya devam etti.

Yüzünün yarısını boğazlı kazağının boğazıyla kapatmış olan adam, karşısındaki iki metrelik duvara, tıpkı kapıya koştuğu gibi, koşmaya devam etti ve duvara ulaşınca zıplayarak duvara tutundu. Ayaklarından destek alarak yukarı çekti kendini. Tabanı kauçuk olan ayakkabılar bu gibi durumlarda fazlasıyla iyiydi. Bu adamın o tip ayakkabılara fazlasıyla ihtiyacı oluyordu.

Koşmaya devam etti ve yarım metreden atladı. Kalabalık cadde solunda kalıyordu, sağ tarafına baktı ve aradığı arabayı bulmak adına göz gezdirdi etrafa.

Ondan elli metre ötede oturan kadın, Wolves dinlerken aynı zamanda şarkıyı mırıldanıyor ve adamın nerede kaldığını merak ediyordu. Üzerinde siyah, deri bir tulum vardı ve çıplak gezse vücut hatları daha az belli olurdu. Kadın bunu kafaya pek takmamıştı çünkü sadece bu gibi durumlarda giyiyordu. Büyük bir 'işletmeleri' olmasına rağmen kendi işlerini kendilerinin görmesi Tanrı'nın onlara cezası gibiydi. Şu dakikaya kadar şu an yaptıkları işi kim yapsın diye verdilerse hepsi onlara ihanet etmişti.

Başını iki yana salladığı anda, göğüs kafesinin ortasına bir ağrı saplandı ve nefes alamadı. Eli göğüsüne giderken "Hayır, hayır." Diye mırıldandı. Bunun gerçekten hiç sırası değildi. Adam geldiğinde hiç değilse direksiyona geçsin diye yan koltuğa geçmek için hareket etti. Hareket etmesiyle nefesinin kesilmesi bir oldu. Kalbi slime misali mıncıklanıyordu sanki. Aklındaki düşünceye göz devirdi ve büyük bir gayretle bacaklarını koltuğun üzerine çıkarttı. Kollarında ve bacaklarında pek sorun yoktu ama bedeninin üst kısmını hareket ettirdiğinde acısı katlanılmaz oluyordu. Yan koltuğa geçmeden önce camları açtı ve içeriye soğuk hava girmesine izin verdi. Derin bir nefes aldı ve vakit kaybetmeden, dikkatle kollarından destek alarak yan koltuğa geçti.

Sevgilim Seran,

Bugüne kadar her şeyde, gerek fiziksel, gerek zihinsel yanımda bulunduğun için çok teşekkür ederim sevgilim.

Geçti geçmesine fakat şu an göğüsü daha kötüydü. Başını koltuğa bastırdı ve derin nefesler aldı. Ayak sesleri yaklaştı ve kapısını açtı. Kim olduğunu bildiği için hızla, "Yan koltuğa!" Diye kızdı. Adam şok olsa da kaputun üzerinden atlayarak sürücü koltuğuna geçti.

"Ne oldu sana böyle?" Dedi hızla sokaklarda ilerlerken. Yandan sevdiği kadına baktı.

"Önemsiz," dedi zar zor kadın. "Aldın mı Bucky?"

Dünya dönüyor, dünya değişiyor. Sana olan sevgim ilelebet payidar. Maalesef seninki öyle değil.

Kadın oturuşunu yavaş yavaş düzeltirken adam montunun fermuarlı cebinden küçük şeyi çıkarttı. Yola çıktıkları anda adamdan kurtulmuşlardı zaten. Adam arabasızdı ve arabalarında plaka yoktu. Nesneyi kadının avucuna bıraktı. "İşte burada, sevgilim."

Gözlerinde bu değişimi görebiliyorum. Dünya değişirken insanlar da değişir. Değişen sadece sen değilsin, ben de değişiyorum. Fakat bu senin açından daha farklı bir boyutta. Beni artık sevmediğini görebiliyorum.

New Orleans'ın arka sokaklarına kırdı direksiyonu. Kadın, Seran, elindekini inceledi. Bu bir kolyeydi. Dışarıdan bakan biri bu mat taşlı kolyeyi imitasyon ve değersiz görebilirdi fakat Seran bu taşın değerinin son derece farkındaydı.

Bunu itiraf etmek benim açımdan zor. Beni artık sevmemen gururumu kırsa bile, en fazla kalbimi kırdı. Bunu fark ettiğim zaman göğüsümde, sürekli sana olan o sancıyı fark ettim.

"Sen harikasın Buck." Başını kaldırıp sevgilisine hayranlıkla baktı.

Sana milyonlarca kelime ile aşkımı ve artık beni sevmediğinde oluşan üzüntümü anlatabilirdim fakat buna gerek yok. Bir bakışımdan bile beni anlıyorsun. Tek kelimemden de aynı şekilde anlayacağına eminim.

Adam elini saçlarından geçirirken nabzını düzeltmeye çalışıyordu. Metal eli direksiyondaydı. "Biraz öyle."

Sevgilerle, Bucky.

Ne diyebilirim ki? Umarım beğenirsiniz ehühühüh

World Is Changing | Bucky BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin