"Şu son ürünle ilgili haber var mı?" Dedi Seran, büyük, ahşap çalışma masasında otururken. Bucky'e bakmasa da onun sandalyelerden birine oturacağını biliyordu. Fakat öyle olmadı.
Omuzlarında eller hissettiğinde neredeyse çığlık atacaktı. Dehşetle arkasına dönmek için hareket etti fakat bilgisayar ekranından gördüğü yansımayla durdu. Bucky'di. Sorun yoktu. Elini adamın metal eline koydu ve sıktı.
"Üzgünüm, Hayatım, sanırım dalgındın." Saçlarından öptü. "Ve şu mala gelince... haberler iyi sayılmaz."
Seran dönen koltuğunu tek hareketle döndürdü ve başını kaldırarak adama baktı. "Dinliyorum."
Sevgilim Seran,
Beni artık sevmediğini fark ettikten sonra gidemedim, hala buradayım. Ama bunun farkındalığı metal kolumdan daha fazla ağırlık yapıyor.
"Şu çaldığımız çete, tüm müzelere haber vermiş," dedi Bucky yavaşça. Tepkisini inceliyordu.
"İstediği kadar haber versin, beni ilgilendirmez." Dedi kadın umursamazca omuz silkerek. Haberden pek etkilenmiş gibi durmuyordu.
"Dünya çapından bahsediyorum." Dedi Bucky kaşlarını kaldırarak. Seran küçük bir kahkaha attı ve tekrar tek hareketle Bucky'e sırtını döndü. Bucky'e bu biraz... değişik gelmişti. "O kolyeyi beğenmiştim zaten. Bende kalır."
Normalde her zaman yaptığın küçük hareketler bile bana ağır geliyor. Biliyorum, saçma. Ama çaresizim.
"Bu gözden çıkaramayacağımız bir meblağ. İlk İmparatoriçe'ye ait." Bucky bu sefer masanın karşısına geçti yüz yüze konuşabilmek için. "Yanlış hatırlamıyorsam Çinli bir imparatoriçe."
Sana ilk yazışımdaki sükunetimi kaybediyor gibi hissediyorum. Az ve öz konuşunca anlamayacaksın gibi geliyor, bu normal olamaz.
"Sisi değil mi yani? Ya Maria Theresa? O kadının avizeleri gerçekten güzel." Seran dudaklarını büktü ve başını bilgisayarından çevirip Bucky'e döndü. Üzerinde dar bir boğazlı kazak vardı. Bucky'i şöyle bir inceledi ve ciddileşti. "Merak etme, hallederiz. Daha büyük şeylerle mücadele ettik."
Benliğimle savaş halindeyim. Beynimde neler dönüyor hayal bile edemezsin. Sanki dünyanın dönme ekseni bile değişmiş gibi hissediyorum.
Bucky derin bir nefes aldı ve parmaklarını dudaklarına değdirdi, bulduğu ilk koltuğa çöktü, kadının arkasındaki manzaraya şöyle bir baktı. Düşünceliydi. Seran'ın ne yaptığını anlayamıyordu. Ona şöyle bir baktı.
Seran'ın kaşları önce çatılsa bile kasları gevşedi ve arkasına yaslandı. "Ne yaptığımı anlayamadığının farkındayım-"
"Belki de birbirimizi bu kadar iyi tanımasak daha sağlıklı bir ilişkimiz olurdu." Dedi Bucky bir anda. Seran yine tek bakışından olayı çözmüştü, kendisi de normalde öyle yapabilirdi ama sanki bugün daha farklıydı. Seran onunla şöyle bir göz göze geldi. Kaşları yine çatılmıştı, ama tekrar gevşedi. Ayrılıktan bahsetmediğini anlamıştı.
"O kolyenin değeri ne Bucky?"
Bucky onu süzdü, orta uzunlukta tırnaklara sahip elleri koltuğunun iki yanındaydı, parmakları ritim tutuyordu. Yüzüne gelen saçlarının iki yanından da birer tutamını arkada toplamıştı, sarı saçları bulutlu havaya rağmen parlıyordu. Koltuğa yayılmıştı, üzerindeki kazak ona fazlasıyla yakışmıştı. Siyahın üzerinde açık renkli, az ama yeterli bir makyaja ev sahipliği yapan yüzü ciddiydi.
Yanıbaşımda uyuyorsun, sırtın çıplak, yüzüstü yatıyorsun. Saçların etrafa dağılmış. Ve ben yanında öylece bu deftere bir şeyler karalıyorum. Şu dakika kalkıp gidebilirim. Çok kolay yaparım bunu, eşyalarımı bile toplamadan. Neden yapamıyorum?
"5 milyon dolar."
"Sadece 5 milyon dolar için bu kadar moralini bozmaya değmez, sevgilim." Dedi Seran. Doğruldu ve masaya yaslandı. "Evlerimizin birinin fiyatı, hatta yarısı bile değil." Elini adama uzattı. Beklentili bir ifadesi vardı. "Bunu kafana takmana bile değmez."
"Sorun sadece 5 milyon dolar değil Seran," Bucky, Seran'ın uzattığı elini tutmadı. Seran'ın eli masaya düştüğü sırada ayağa kalkmıştı. "Bu kolye yüzünden o kadar uğraştık, bu sırada kalbine yine o değişik şey oldu. Rakamlara çok önem vermediğimi sen de biliyorsun."
Seran hiçbir şey söylemedi ve elini kendine çekti. "Haklısın, çok... para odaklı düşündüm."
Seninleyken kötü hissetme ihtimalim bile olsa, seni öperken en ufak kötü şey hissetmiyorum. Gururumu bastırıyorsun. Gitmem gerektiğini biliyorum, burada olmamam gerektiğini biliyorum. dışarıda on tane adamla aynı anda dövüşebilirim. Ama sana karşı savunmasızım.
Bucky ne yaptığının farkındaydı, konuşmaya başladığı andan beri. Ama... elinden gelenler sınırlıydı. Sinirine nadiren hakim olabiliyordu. Seran'a bağırmasa bile kırıcı sözler söyleyebiliyordu.
Hızla tekrar masanın etrafını dolaştı ve kadının koltuğunu kendine çevirip dizleri üzerine çöktü. Ellerini elleri arasına aldı ve nefes almaksızın öpmeye başladı. "Çok özür dilerim sevgilim." Birkaç kez daha öptü ellerini ve başını kucağına koyup gözlerini kapattı. "Çok özür dilerim."
Seni öpmemem gerek, senin yanında olmamam gerek, beni artık sevmediğini bile bile seni öyleymiş gibi yapmaya zorlayamam Seran, anla. Ama yapamıyorum, kolay yolu seçiyorum, işime gelen yolu seçiyorum. Senden uzaklaşamam ki zaten.
Seran, bedenini Bucky'nin üzerine kapattı, tehlikelerden koruyormuş gibi. Saçlarını okşadı ve ensesini öptü. Gevşediğini hissediyordu. "Sorun değil, Bucky."
Bu çok zor, kelimelerle anlatamam, işte bu yüzden tek bakışınla beni anlamayacağını düşünüyorum. Ben bile anlayamıyorum ki.
Kendisi için sorun olmasa bile, Bucky için bu bir sorundu. Büyüğünden bir sorun.
Sana olan sonsuz sevgimle, Bucky.
Araya çok vakit koymak istemedim. Çok az kişi olsak bile bununla fazlasıyla mutluyum. Elbet başkaları da gelecektir.
Her zaman mektup olur mu, bilmiyorum. Bölüm biraz..??? Uygun kelime bulamadım, düşüncelerinizi belirtin lütfen ehühü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
World Is Changing | Bucky Barnes
FanfictionDünya dönüyor, dünya değişiyor. Sen ölüyorsun. @Tüm Hakları Saklıdır.