Ellerim ceplerimde boş bir istasyonda ıslık çalarak, doğru söyleyenlerin dokuz köyden kovulduktan sonra, sonsuz rüyalarında davet edildikleri Arafa bir nevi Onuncu Köy'e giden treni bekliyorum. Ne varacağıma ne de, dönebileceğime dair fikir üretemez bir halde yerdeki karoları sayarken, ''Gözlerimi açsam gerçek dünyadayım ama ben uyumayı tercih ediyorum, peki neden?'' diye mırıldanıp susuyorum kendi kendime. İçimde susmayan o ses cenk meydanındaki silahsız şovalye kadar cesur ve kararlı bir biçimde, düşünme sadece bekle diyor..
Gözlerimi alan farlarıyla beliriyor sonunda o beklenen tren... Uzun ve kulağı tırmalayan kasvetli fren sesiyle tünelin hemen başında, misafirliğe gelen isteksiz bir çocuk misali zoraki bir lutufla duruyor. Hala aklımdadır her saniyesi, oturduğu yerden kalkıyor kapı açılıyor ve içinden yaşlı bir makinist iniyor, uzun yoldan gelmiş belli çok yorgun görünüyor..
''En sık görülen yolcu tipi'' diyor gözlerini kaçırmadan. Ve ben olabildiğimce çaylaklığımla çekingen çekingen soruyorum,
- Anlamadım efendim?
- İlk defa mı yolculuk edeceksin...
- Evet... diyorum, başımı öne eğip susuyorum.
Şu ana kadar huysuz bir amca edasındaki makinist alaycı bir gülümsemeyle, ''Bendeki de soru yahu, zaten hayatı boyunca bir kez biner bu trene herkes, bundan sonrakiler tekrar oraya ulaşma arzusuyla edilen birer kaçak yolculuktur'' diye gider ayak bir nasihat sıkıştırıyor kulak arkama ve hadi yola koyulalım bekleyenin var diyip trene tekrar biniyor... Ben de arkasından biniyorum ve yolculuğa başlıyoruz ağır ağır... Bir yazıya takılıyorum koridorun sonunda ki kapının üstünde. Aynen şöyle yazıyor;
afitap yarendir tüm derdime dimamım,
sen ol bana müdavim, ben Eyyub'luğa razıyım...
Bu neyi tariz ediyor ne demek istiyor acaba diye derin düşüncelere dalıyorum... Bu sonsuz hiçlik gerçeğini anlamaktan başka bir şey değil ki. Eyyub'luğa razı olmakla neyi kastediyor acaba? Hz. Eyyub hayatının büyük bir kısmını hastalıkla geçirmişti. Üzerinden düşen kurtları kendi elleriyle tekrar üstüne alırdı Allah'a böyle bu denli itaat edip egosunu yenen bir zatı işaret ederek koşulsuz teslim olmayı mı işaret ediyordu? Üstelik sen beni ömrüm boyunca bir kerecik ziyaret edeceksen, ben tüm ömrümü hz. Eyyub gibi hasta olarak geçirmeye razıyım, bu hastalığıma tek ilaç senin güzel yüzün diyordu... Şimdi yavaş yavaş manalara mana katıyor, adeta bütün bütün yok oluyor, tekrar varoluyordum. Bildiğim her şeyi unutmaya her şeye yeniden başlamaya karar veriyordum... Hakikatın entellektüel bilinçle kavranamayacağını, tasalara taslak atma ilminin, ancak beni kendi boyasıyla boyadığı zaman, sahip olunabilecek bir sırda vakıf olabileceği kanaatına varmıştım. Ben yanlış trendeyim diye düşündüm bir an.. Durdur treni ineceğim diye hallenecek oldum, aniden yaşlı makinistin dedikleri beynimde şimşek gibi çaktı!
''Zaten hayatı boyunca bir kez biner bu trene herkes, bundan sonrakiler tekrar oraya ulaşma arzusuyla edilen birer kaçak yolculuktur'' Bunun anlamı şu olabilir miydi, Yaradılanı sev Yaradandan ötürü... Yani aslında her şey ''O'' Baki olan hep varolan, bizi vareden içimizdeki asıl aşk ''O''. Sonrakiler O'na olan birer hayranlıktan ibaret. Beyninizi kemiren soruların merkezine gittiğinizi öğrenmek nasıl bir duygu tahmin bile edemezsiniz. Camdan dışarıyı seyreylerken uyuklamaya başlıyorum...
Araf : İslam dininde Araf, cennet ile cehennem arasındaki tepenin adıdır.
Afitap: Çok güzel, parlak yüzlü kadın
Dimam: İlaç
Müdavim: bir yere sürekli olarak giden kimse
Tariz etmek: Taşlama, alaylamanın tam tersine, nukte yaparak anlatma sanatı.
Zat: kişi, kimse

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevrotik Adam.
SpiritualKendi iç dünyasına dogru yolculuğa çıkan bir adama, yol arkadaşlıgı eden geçmişi, ve onu misafir etmek için bekleyen geleceğinin hikayesi. Munzevilik mertebesine ulaşabilmek adına, her türlü zihin ritüelinden sıyrılıp, kendisini; emaneti oldugu sah...