- Seni çok özledim munzevi...
Okuduğum kırkbeşinci aynı ve son mektuptu, onu da buruşturup diğerlerinin yanına bıraktım. Aynı el yazısıyla aynı adresten gelmişti hepsi... Kendime geleli beş on dakika kadar olmuştu, başımı yukarı kaldırıp boyun damarlarımdaki sızıyı hissettim. Tavanda asılı, hafif hafif yalpalayarak dönen pervaneye baktım. Odada da kimseler yoktu neredeydim ki ben... Yattığım yataktan hafifçe doğrularak kapıya doğru ''Kimse yok mu?'' diye seslendim. Biraz sonra kapı açıldı ve içeri ''Biliyordum!'' , ''Başardı!'' gibi anlam veremediğim sözler söyleyerek tanımadığım bir kaç kişi girdi.
- Nerdeyim ben? Siz kimsiniz bana ne oldu?
Başındaki kasketi avuçlarına alıp öne doğru bir vücud selamı verdikten sonra, ''Telaşlanma Munzevi artık iyisin ve daha da iyi olacaksın'' diye cevap verdi en önde duran zayıf uzun boylu genç adam. Ardından diğer genç söz aldı, ''Hoşgeldin münzevi burası adem elmasından tadıp zehirlenenler adası. Ruhun bedenden kovulup, tekrar buluşmak için randevu belirlediği yerdesin. Burada uyanık olan beden, rüya da olan ruh yoktur. Berzah'dasın. Senden bir çoğunun ümidi vardı, hatta benim bile, ama... Neyse bunun bir önemi yok artık.
- Kaybettim yolumu kaybettim sınavı ulaşamadım O'na... Makinist nerde beni ona götürün ona söyleyeceklerim var!
Yerimden doğrulmaya hallendim lakin engel oldular, sakin olmam gerektiğini söyleyip duruyorlardı her şey bulanıklaşmıştı sanki ve sesler yankılanıyordu kulaklarımda, yeniden başım dönmeye başlamıştı. Durdum derin bir nefes aldım ve bu kez de ''O hiç gelmedi değil mi?'' diye sordum.
Boşver sen şimdi bunları hadi bir şeyler ye zayıf düştün diye önüme yiyecekler uzatıyorlardı, bense elimin tersiyle vurup her şeyi etrafa saçıyordum. Bu tavırlarımı, davranışlarımı anlayamıyordum ama saldırgan bir ruh haline bürünmüştüm artık. Tekrar sordum,
- Gelmedi değil mi?
- Gelmedi Munzevi hiç bir zaman da gelmeyecek. O sadece görevini yaptı sen ne olacak sanmıştın?
Şu ana kadar en arkada sessiz ve üzgün bir biçimde duran iri yapılı seyrek saçlı genç ansızın çıkıştı,
-Ancak şunu unutmayın o da acı çekti bu kez. Çünkü Munzevi'yi gerçekten sevmişti... Hiç kimseye belirtmemesine rağmen, onu defalarca kez uyardı. Ama sen kör olmuştun göremedin duyamadın anlayamadın Munzevi... Ardından diğer genç söz aldı,
- Sana tam kırkbeş gün boyunca mektup gönderdi. Zaten başka bir şey de gelmezdi elinden. Gözyaşlarını içine akıtıyordur şimdi ne yazık... Tutma kendini münzevi, gözlerin buğulanmış, yıka gözbebeklerinin camlarını, yoksa göremezsin gözünün önünü dahi...
-Buradan oraya giden kim varsa söyleyin .
- Buradan oraya kimse gidemez ancak bir Nigehban var istasyonda. Buraya gelen trenden emaneti alan, istersen onunla bir konuş.
Yediği her kırbaçta, ''Bir daha sahip'' diyen bir köleden farksız; üzerimdeki ölü toprağından silkelendim ve ayağa kalktım.
- Beni o istasyona götürün!
- Bak münzevi, bu umudunu kırmak istemem biliyorum kabullenmek kolay değil ama bu sevdadan vazgeç artık. Bu ümit anlamsız.
Bu kez daha sert bir edayla,
- Beni o istasyona götürecek misiniz, götürmeyecek misiniz!
- Peki Munzevi, Gohar ve Hayud seninle istasyona kadar gelecek. Ancak ben gelemem bu malikaneden sorumluyum burayı terkedemem beni mazur gör.
Bir an önce o istasyona varma hevesiyle Gohar ve Hayud'un koluna girerek ''Hadi hemen yola koyulalım dostlar'' diye onları çekiştirmeye başladım. Malikaneden çıktık avludan bir kaç adım ilerleyip basamaklardan inmeye başladığımda duraksadım ve arkamı döndüm,
- Ya sen, sen adını söylemedin, tanışmadık?
Kapıdan içeri girecekken durdu bana baktı ve gülümsüyerek şöyle dedi, ''Mutah. Benim adım da, Mutah'' .
- Eyvallah... Vesselam Mutah.
-Haa Munzevi, belki döndüğünde ben burada olmayabilirim. Şunu bilmeni isterim ki, seninle tanışmak gurur vericiydi. Benim hala umudum var, sen O'sun.
-Kimim?
Avlunun önünde üç Küheylanla bekleyen Gohar, boz olanın yelesini okşarken bana doğru ''Yolumuz uzun Munzevi hadi gel artık '' diye sesleniyordu.
Mutah'a dönüp, ''Bunu uzun uzun konuşucağız'' dedim ve ardından atlara doğru yöneldim.
Bir simsiyah, bir boz, bir de bembeyaz üç küheylan önümde duruyordu. Siyah olana bindim ve yola koyulduk. Geniş ovalarda, yemyeşil çayırlarda ve patika yollarda uzun vakitler dört nala at sürüp yol aldıktan sonra bir nehir kenarında dinlenmek için durduk. Biraz su içtikten sonra bir ağaca yaslandım ve dilek mumumdan yükselen isle gözlerini boyadığım çeşm-i ahu'mu düşlemeye başladım. Derken Hayud merağını gizlemeyerek sordu,
- Planın nedir Munzevi? İstasyona vardığında ne yapmayı düşünüyorsun?
- Nigehbanla konuşacağım.
''Ee'' dedi Gohar, ''Ya sonra?'' ''Seni oraya göndereceğini mi sanıyorsun?''
- Orasını o zaman düşünürüz, çok yorulduk şimdi biraz uyuyalım.
Hafif homurdanmalar ve söylenmelerle beraber iki yoldaşımda yavaş yavaş uykularına daldılar. Benimse gözüme uyku girmiyor hiç durmadan Tavernacıyı düşlüyordum... Yapraklardan gelen hışırtı sesi ve toprak kokusu, doğa ananın ikindi atıştırmasının habercisiydi. Yağmur yağıyordu... Cebimden bir kalem ve kağıt çıkarıp bir kaç dize karalamak istedim...
Yağmur yağıyor yine kirpiklerine, tenin koktu mis gibi
Adımı karaladığın yer hala, buğulu gözbebeklerin mi?
Bu kış da çetin geçecek gayet iyi biliyorum,
Elimde başka bahar kalmadı, işte bundan korkuyorum.
Berzah'da tutuklu meczub, mahçub sana varamadığı her vakt-i kuşluk.
Oysa kim istemezdi düşlere dalmak, dizlerinde uyuyup.
Ne zaman harlansam sana, engel oldu hep bir mahluk
Bak yine kulağımı çekiyor Rahman'dan katı bir buyruk.
Belki haramdı artık bana ya da esaret altındaydım, ama ben farklıydım. Etrafmdaki herkesin amacı hizmet etmekti, bense; bir amaca hizmet ediyordum. Ve tavernacıyı son bir kez görmeden kimseye hesap vermeyecektim, çünkü şu an hesap sorma sırası benimdi.
Nigehban: bekçi, gözcü
Gohar : asil (faslı erkek ismi)
Hayud: dağ (faslı erkek ismi)
Mutah: son durak (faslı erkek ismi)
Küheylan : asil soydan gelen arap atı
Berzah: Ölüm suretiyle dünyadan ayrılan ruhlar berzah alemine gittikleri gibi, uyku halinde bedenden ayrılan ruhlar da o âleme giderler. İki hâl, iki sıfat, iki mertebe ve iki âlem arasında bulunan bu ara hâle, sıfata,mertebeye ve âleme de berzah denir. Mesela hayal, varlıkla yokluk arasında yer alan bir berzah'tır; ne vardır ne de yok, ne malumdur ne de meçhul, ne müsbettir ne de menfi veya hem vardır hem yoktur.
Meczub: tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kişi
Vakt-i Kuşluk: Günün ilk ışıkları ile güneşin bir mızrak boyu yükselmesi arasında kalan süresi. Kuşluk vakti.
Mahluk: varlık, yaratılmış, yaratık
Rahman: Allah
Çeşm-i Ahu: ahu gözlü

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevrotik Adam.
EspiritualKendi iç dünyasına dogru yolculuğa çıkan bir adama, yol arkadaşlıgı eden geçmişi, ve onu misafir etmek için bekleyen geleceğinin hikayesi. Munzevilik mertebesine ulaşabilmek adına, her türlü zihin ritüelinden sıyrılıp, kendisini; emaneti oldugu sah...