Bölüm 2 - TANIŞMA

2.4K 41 2
                                    

Tuğçe ve Ahmet'in hikayesi yaklaşık 20 yıl önce başlamıştı. İkiside okullarını bitirip, Fransa'daki Universite Paris Diderot ta yüksek lisans yapmaya gelmişti. Tuğçe Akdeniz, Ahmet İstanbul Teknikte tamamlamıştı lisanslarını. Yabancı bir ülkeye Tuğçe oldukça rahat adapte olmuştu. Kendini bildi bileli planı zaten  yurtdışında okumaktı. İyi derecede ingilizce ve fransızca biliyordu. Bursa'lı varlıklı bir ailenin kıymetli, tek kızıydı. Birde abisi Kenan vardı. Muhafazakar sayılabilecek anne ve babasından izin koparamadığı zamanlarda kendisinden üç yaş büyük abisinden yardım ister, aileyi ikna etmek noktasında çoğu kez başarılı olurlardı. Tuğçe'nin annesi Mine Hanımı Fransa konusunda da ikna etmek oldukça zor olmuştu. Babası Murat Bey kızının eğitimi konusunda hiç bir zaman baskıcı yönünü göstermese de, anne yüreği bir türlü yabancı bir ülkeye kızını yapayalnız göndermeye razı olmuyordu. Yine de en sonunda izin vermek zorunda kalmıştı.
Parise geleli altı ay kadar olmuştu. Mevsimlerden ilkbahar, günlerden pazar olmasının verdiği coşku ile mavi jeanini giydi. Bu aralar biraz zayıflamaya başlamıştı. Beline leopar desenli incecik şık bir kemer takıp pantolonun ince beline tam oturmasını sağlamıştı.
- ikinci yıl okula devam etmek istiyorsam kilo almam gerek " dedi. Kendi kendine.
Okulun gece yarılarına kadar sürüyor ve gündüzleri de Le Monde gazetesinde yabancı basın kısmında çevirmenlik yapıyordu. İşine aşıktı. Hatta birçok kez okula ara verip gazeteye yoğunlaşmayı düşünmüştü. Ama ailesini hayal kırıklığına uğratabileceği düşüncesiyle her seferinde bu fikri aklından çıkarmayı başarmıştı.
Hızlıca askıda duran hırkasını alıp ,arkasından kapıyı çekti. 4 katlı, mor ve lila arasında tatlı bir renge sahip tarihi binanın 3. Katında oturuyordu. Ahşap merdivenleri tavana değmek istercesine coşkulu bir şekilde indi. Çocukluğundan beri merdivenlerden sekerek inmeye bayılırdı.Dışarıda ki  enfes hava büyüleyiciydi.Sabaha karşı yağmur yağmış ve Rue de l'Abreuvoir sokağının meşhur, mor salkımlı sümbülleri , aşk kokuyordu buram buram.
Binanın 100 metre kadar ilerisinde, tam köşede dünyanın her yerine uyum sağlayabilecek kendi halindeki büfenin önünde durup, gazete ve dergilerin başlıklarına göz gezdirdi. Havanın aksine dünya haberleri hiç bir zaman iç açıcı olmamıştı. İlgisini çeken iki tane gazeteyi ve kadınlara özel çıkartılan derginin bu ay ki sayısını alıp parayı uzattı.
- günaydın bayım
- günaydın hanımefendi
teşekkürler.Diyerek, her pazar gittiği ,parise has ıslak çam ağacı kokan cafenin ,gıcırdayan ahşap kapısından içeri girdi. Caddeye bakan cam kenarında, boş bir masa bulduğu için heyecanlanmıştı. Hemen oturup garsonu beklemeye başladı. Fırından yeni çıkmış kuruvasanın baş döndürücü kokusu sabırsızlanmasına neden oluyordu. Neyse ki garson çok bekletmeden siparişi almış ve simsiyah bir göle benzeyen filtre kahvesi ile çikolatalı kuruvasanı servis etmişti. İkisininin de hala dumanı üstündeydi. Tuğçe keyifli bir şekilde dergisini açtı. Her zaman saçma sapan bulduğu yinede çözmekten inanılmaz keyif aldığı testlerden birini yavaş yavaş çözmeye koyuldu.
- Sevgilinizin en beğendiğiniz yeri?
a) Gözleri b) Saçları c) Fiziği d) Elleri
- Kesinlikle gözleri. Diye mırıldandı.
Kerem gerçekten herkesi hayran bırakabilecek gözlere sahipti. Uzun siyah kirpikler, iri ve yosun yeşili gözler. Tuğçe ile 3 yıl önce okulun yaz şenliklerinde tanışmışlar ve aşık olmuşlardı. Tuğçe Fransa' ya geldiğinde ikiside mesafeden dolayı ilikşilerinin zarar görme ihtimalinden korkmuş olsa da bu yeni durumu güzel idare etmişlerdi. Sonuçta sayılı gün çabuk geçerdi. Aileler tanışmış kendi aralarında söz yüzüğü bile takmışlardı. Önümüzdeki sene nişan, okul bitincede düğün vardı planlarında. Tuğçe' nin burnu sızlamıştı. Nasıl da özlemişti Kerem'i. Keşke burda olsaydı diye düşündü. El ele parisi gezmek. Son birkaç aydır sıkça kurduğu bir hayaldi bu.
Kahvesinden büyükçe bir yudum alıp, kuruvasanını dağıtmamaya özen göstererek ısırdı. Yine canı sıkılmıştı. Buraya geldiğinden beri güzel bir kahvaltıya hasret kalmıştı. Yüzlerce peynir ve ekmek çeşidi olmasına rağmen bu halk kahvaltı konusunda son derece isteksizdi. Hızlıca yapılan tek kişilik kahvaltılar.
Kahvesinden son yudumu aldıktan sonra hesabı ödeyip gazetelerini kolunun altına sıkıştırdı.dışarıya tam adımını atmıştı ki yağmurun şiddetle geri geldiğini gördü. Pazar günü, yağmurlu Paris sokaklarında taksi bulmanın imkansızlığıyla ,kapının ara ara su damlatan verandasında geçen arabaları izlemeye koyuldu. Buradan yaklaşık 20 dk lık mesafede ki arkadaşı Sarah' ın evine gidip, Amerikalı yazar Alex Howard' ın kitabının çevirisine başlayacaklardı. Bir ara Sarah ' ı arayıp iptal etmeyi düşündü. Ama evden çıkmıştı bir kere.
Yağmur şiddetini iyice arttırmıştı ki ışığı yanan bir taksi gördü. Elini uzatıp taksiyi durdurdu. Islanmayı göze alıp ,şemsiyesini açmadan hızlıca altında durduğu veranda dan fırladı. Beş adım sonra taksiye atmıştı kendini.
-Rue des Barres'e lütfen
-Tamam hanımefendi
Trafik iyiden iyiye kilitlenmiş, Tuğçe biraz nefes alabilmek için camı aralamıştı. Parisin çok eski ve muhteşem mimariye sahip evlerini seyre daldı.
Trafik ışıklarına gelince şöför frene bastı. Arkadan gelen başka bir taksi çok hafif bir şekilde arka tampona çarptı.Şöför el frenini çektiği gibi, kapıdan fırladı.
- Fren lambasını görmüyomusun hayvan herif!
Tuğçe hemen koltukta arkasına dönüp, Türkçe konuşan şöförü merakla izlemeye başladı. 185 boylarında, son derece atletik yapılı bu adam oldukça yakışıklıydı. Simsiyah doğal haliyle bırakılmış saçları ve aynı oranda siyah gözleriyle sanki dergilerde ki yakışıklı erkek tanımlamasının karşılığı gibiydi.
Arkadaki sürücüyle bir süre Fransızca olarak tartışıp işi tatlıya bağladıktan sonra arabaya geri döndü genç adam.
-özür dilerim hanımefendi
-önemli değil.Tuğçe Türkçe konuşmak istemişti ama farkında olmadan yine Fransızca cevap vermişti.
Araba yeniden çalıştığında , vitesteki tesbih ve güneşlikteki beşiktaş sticker i dikkatini çekti. Gülümsedi nasılda farketmemişti. Dikiz aynasından adamın gözlerine baktı. Bir an oda arkada ki kadına bakınca ikisininde yüzü kızardı.
Bir kaç dakika sonra taksimetrenin üzerindeki şöför kimliğine bakmak geldi Tuğçe' nin aklına, hafif sağa doğru kaydı. Koltuk arasından zar zor okunan yazıya odaklandı.
-Ahmet Kırımlı! Sesini sadece kendisi duymuştu.
-Ahmet...

Bal Kabaklı CheesecakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin