Ahmet hiç aklında yokken bir anda karşısına dikilen,sonra yok olup giden kadını , aklından çıkartamıyordu. Yukarı çıkmamakla hata mı yapmıştı? Belkide başına birşey geldi diye düşündü. Ertesi gün merakına engel olamayarak Tuğçe'nin evinin önüne geldi. Tek arzusu onun iyi olduğunu bilmekti. Evin penceresine bakan, karşı kaldırımdaki elektrik direğine ,omzunu yaslayarak bir süre baktı. Hava jilet gibi keskindi. Bıyıklarının buzlanmaya başladığını hissedebiliyordu. Biraz daha kalırsa oracıkta, kristalden bir heykele dönüşebilirdi. Evin altındaki pastaneden kahve almayı düşündü. Böylelikle biraz olsun içi ısınır, az daha beklemeye dayanabilirdi.Ama Tuğçe ile karşılaşmaktan korktu. Yanlış anlaşılmak istemiyordu. Kötü niyetli değildi. Tanışmaya fırsat bile bulamamışlardı. Adını dahi bilmediği bir kadının evinin önünde ne kadar acınası bir durumda olduğunu farketti. Cebindeki ellerini yüzüne kapatıp, şiddetli bir nefes vermeyle burnunu ısıtmaya çalıştı. Elini kaldırıp gelen ilk taksiyi durdurdu. Ve kaldığı eski pansiyona geri döndü. Uzun süre soğukta kalıp, aniden sıcağa geçiş yaptığı için tüm bedenine kan hücum etmiş, binlerce iğnenin batması gibi acı veriyordu. Hemen kendini yatağa attı. Yorganı başına kadar çekip, titremesi geçene kadar bacaklarını karnına çekip cenin pozisyonunda ısınmaya çalıştı. Nihayet ısındığında derin bir uykuya dalmıştı bile.
- Adı Eylül olsun." Dedi. Ahmet. Kucağında ki ay yüzlü ,kırmızı dudaklı, gözleri kapalı bebeğe bakarken. Bileğindeki pembe plastik bileklikte Tuğçe ,Yazıyordu. Üzerindeki yorganı tek bir hamleyle fırlatıp soluk soluğa uyandı. Hava henüz aydınlanmamıştı. Ayağa kalkıp , pencereden dışarıyı izlemeye koyuldu. Bomboş sokakta, sadece caddenin ışıklarının altında parlayan, fırtına kıvamında yeryüzüne inen tipi ,içini ürpertmişti. Hala rüyanın etkisi altındaydı.
-Eylül" diye, fısıldadı. Yaşadığı şey tam olarak, mutlu ve huzurlu olduğu bir mekandan kopmak gibiydi. İçinde o an hissettiği şeyler varken bedeni bambaşka bir yerde açmıştı gözlerini.
Çalışma masasının üzerindeki su ısıtıcısının düğmesine bastı. Çekmecedeki kremalı kahve poşetini iki dişinin arasına alarak açtı. Canı çok sıkkındı. Bu halde uyuması mümkün değildi. Kahvesini karıştırıp, ders notlarını inceleyerek düşüncelerinden uzaklaşmaya çalıştı. Ama bir türlü yoğunlaşamıyordu. Kaza yapmak gibi diye düşündü. Herşey kendi iradesi olmadan gerçekleşmişti. Bir anda karşısına dikiliveren aşk karşısında kendini savunabilmek için elinden hiç birşey gelmemişti. Bir tarafı bu hale düştüğü için çok kızgın diğer tarafı garip bir huzur içindeydi. Ahmet kadere inanan bir gençti. Yarın bir kez daha Tuğçe'nin evine gitmeye karar verdi. Bu kez zili çalacaktı. Belirsizliğin kendini tüketeceğini biliyordu çünkü. Karar vermiş olmanın huzuruyla artık soğumaya başlamış kahvesinden son bir yudum alarak yeniden uykunun hissis rahatlığına bıraktı kendini.
Göğsüne binmiş korkunç bir yük varmışçasına yatağında çırpınarak uyandı Ahmet. Nefes alamıyordu. Daha doğrusu içine çektiği şey oksijen değil simsiyah katran gibiydi. Karanlık odada yatağından fırladığında beynini patlatan yüksek sesli sirenin sebebini saniyeler içinde anlamıştı. Yurt yanıyordu. İçinde yaşayan 235 tane öğrencisiyle. Koridorun kapısını açmasıyla yüzüne cehennem ateşinin çarpması bir oldu. Öksürmekten gözlerini açamaz hale gelince üzerindeki pijama üstünü kafasını saracak şekilde ters çevirdi. Çığlıklar ve ayak sesleri dışında gözün görebileceği hiç birşey yoktu. Koridorun sonuna kadar yürüdüğünde merdivenin alevler içinde kaldığını gördü. Üst kattan Aceline yarı koşarak yarı yuvarlanarak Ahmet'in yanından uçarcasına geçti. Ahmet onu tutmaya çalışsada şoka girmiş kız alevlerin geldiği yöne hız kesmeden koşmaya devam ediyordu. Ahmet arkasından fırladı ve belinden yakaladığı arkadaşını hızlıca merdivenlerden yukarı çıkartmaya başladı. Koridor artık yaşamak mümkün olmayan bir atmosfere sahip olmuştu. Şimdi iki seçeneği vardı ya iki üst kata çatıya çıkıp yardım bekleyeceklerdi. Yada odasına gidip pencereden burdan kurtulmanın bir yolunu bulacaklardı. Ne olursa olsun hızlı karar vermeliydi. Aceline havasızlıktan kendinden geçmeye başlamıştı. Ahmet tek kolunu boynunun etrafından geçirip beline sıkı sıkı tuttu ve merdivenleri olabildiğince hızlı çıkmaya başladı. Bir kat sonra artık takati kalmadı zar zor aldığı nefes daha fazla bedenine yetmez olmuştu. Önce dizlerinin üzerine ardından ardından yüzünün üzerine bir taş gibi yıkıldı. Kendinden geçmeden burnundan akan yoğun ve sıcak kanın ağzında bıraktığı tadı hissetti.
- Aceline
- Aceline . Kızın yaşadığına dair en ufak bir belirti yoktu.
- Böyle bitmemeliydi. Dedi Ahmet Ve dumana teslim oldu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bal Kabaklı Cheesecake
RomanceTuğçe Paris' te tanışıp büyük bir aşkla bağlandığı kocası tarafından aldatıldığını öğrenir. Bundan sonra ne yapmalıdır. Kolay olan affetmek mi? Herşeyi silip ,çekip gitmek mi?. Eğer çocukları olan bir kadınsanız hiç bir seçenek kolay değildir.