Bölüm 3 - AHMET'İN HİKAYESİ

1.8K 43 2
                                    

Sevgi Hanım yaşlı gözlerle öptü oğlunu. 17 yıl önce eşini kaybettiğinde Ahmet 5 yaşına yeni basmıştı. O günden beri evlere gündeliğe giderek, tülbent kenarlarına oya yaparak geçindirmişti evini. O çalışmaya gittiğinde oğlunu kızkardeşine bırakırdı. Kardeşi Aynur hiç evlenmediği için çocuk özlemini Ahmet'le giderir ona gözü gibi bakardı. Babasız olmasına rağmen bir dediği iki edilmemişti. Zaten köy yerinde yedikleri çoğu şeyi bahçelerinden topluyor masrafları sadece okula, giyime oluyordu. Ahmet'te annesinin ve teyzesinin fedakarlıklarını karşılıksız bırakmamış her zaman okulun en başarılı öğrencisi olmuştu. Yıllar su gibi akıp giderken Türkiye' deki en iyi üniversitelerden birinde Elektronik haberleşme bölümünü bitirmiş ve şimdi de telekomünikasyon yüksek lisansını yapmak için, Paris'e gitmek üzere annesiyle vedalaşıyordu.
Sevgi Hanım sesinin titremesine engel olmaya çalışarak sarıldı oğluna. Hayattaki tek dayanağı gidiyordu. İstanbulda dört yıl okumasına rağmen bu kadar üzülmemişti Ahmet zaten sık sık ziyaretine gelmişti annesinin. Annesi de ara ara gidip gelmişti. Ama bu kez bambaşka bir ülke. Orda temelli kalır korkusu vardı içinde. Yabancı bir kız bulup evlenirse. Torunlarını ayda yılda bir görmek zorunda kalırsa. Düşüncesi bile burnunu sızlatmaya yetiyordu. Ama Ahmet'i yapmazdı , annesini bırakmazdı. Tek tesellisi buydu.
Sirkeci her zaman ki gibi çok yoğundu. Herkesin dilinde dualar. Tren kalkış için son sinyalini olanca şiddetiyle vermişti.
Düüüüüütttttttttt düüüüüüüütttttt. Ahmet cam kenarında bekleyen annesine el sallarken, tekerlekler ağır ağır hareket etmeye başlamıştı bile.

Sofya, Belgrad ,Budapeşte , Münih duraklarından sonra nihayet Paris için durmaya 5 dk kalmıştı. Uzun süren sarsıntılı bir yolculuğun ardından Ahmet'te heyecandan ziyade ne yapacağını bilmeme korkusu vardı, yanında çok az bir para ile... Kalacak yer konusunda üniversite yönetimi ile görüşmüştü fakat net bir yanıt alamamıştı. Tanıdığı kimse yoktu. İçerisinde büyük umutlar barındıran kocaman bir riske atılmıştı. Başarmak zorundaydı.

Trenden iner inmez dumanlı, ağır hava genzini yaktı. Boğazını temizlemek için birkaç kez şiddetlice öksürse de faydası olmadı. Bavulu elinde peronlardaki uzun kahve rengi paltolu bir adama otobüs duraklarının yerini sordu. İyi derecede Fransızcası olmasına rağmen üstünden atamadığı gerginliği yüzünden birkaç cümlesini adama tekrarlamak zorunda kalmıştı.

Tamda aynı saatlerde Tuğçe ,havalimanında kendisini karşılayan aile dostlarının evine giderken, Paris'in tarihi sokaklarını büyülenerek seyrediyordu. Yolları bir kaç ay sonra kesişecek iki can, ancak bu kadar farklı başlayabilirdi yeni hayatlarına.

Ahmet okulun tavsiye ettiği pansiyonun önüne geldi. Başını kaldırıp tarihi sayılabilecek koyu ahşap binaya baktı. Siyah çerçeveli büyük camları ve balkonunda ki siyah ferforjeleriyle ancak bu kadar fransız olabilirdi diye düşündü. İçeri girip, kırmızı halıyı ,ayakkabısıyla kirletme endişesi içinde ayak topuklarına basarak lobiye ilerledi. Çocukken sokakta oynarken susadığında, annesine yakalanma korkusuna rağmen ayakkabılarını çıkartmaya üşenir mutfağa kadar böyle giderdi. Sevgi Hanım arada bu durumu farketsede görmemezlikten gelmeyi tercih ederdi.
- Merhaba beni profesör Artus Baron gönderdi. Odaya ihtiyacım var.
- Odalarımız iki kişiliktir. Banyo ve tuvalet koridorun sonunda ve yüksek ses kesinlikle yasak.
Ahmet onaylama anlamında başını sallayarak pasaportunu lobideki kısa boylu, koyu yeşil gözlü kel fransıza verdi. Adam Fransızlar için fazla kaba diye düşündü.

Odası ikinci kattaydı. Gıcırdayan ahşap merdivenlerden içinde çokta birşey olmayan bavulunu hızlıca çıkartarak kendini, küçük odasındaki, üzerinde bembeyaz çarşaflar serili olan yatağa attı. Derin bir oh çekti. İlk sorun hallolmuştu. Parası burda kalmaya en fazla iki ay yeterdi. Çok acil bir iş bulmalıydı. Odadan çıkıp koridorun en sonundaki banyoya girdi. Herkesin ortak kullandığı banyo fikri ilk başta içini kaldırsa da, ortamın temiz olduğunu görüp rahatlamıştı. Duşunu alıp kabinden çıkmadan kurulanıp giyinmişti. Dar ve ıslak alanda bunu başarmak çok zor olsa da, o uzun koridoru havluyla geçebilecek kadar Fransız hissetmiyordu kendini. Üstelik kaldığı pansiyon kız, erkek karışıktı. Günler sonra aynı koridorda ,küçücük bir havluya sarılmış, kulağında telefonla volta atan İngiliz kızı gördüğünde de asla bir avrupalı olamayacağını anlayacaktı. Annesinin oğlum gider de oralarda yaşar endişesi ne kadar yersizdi keşke bilseydi.

İki hafta bitmek üzereyken Ahmet aradığı işi bulmuştu. Kaldığı pansiyonun üç sokak ilerisindeki taksi durağındaki yaşlı Albert onu işe almayı kabul etmişti. Ders olmayan zamanlarda çalışacak ve saat başına pay alacaktı. Şöförlüğü her zaman iyi olmuştu. Zaten İstanbul' da öğrenciliği sırasında da son iki yıl part time taksiye çıkmış biriydi O. İstanbul' da araba kullanan dünyanın her yerinde rahatlıkla kullanabilirdi.

Ahmet üç saat süren teknik dersten sonra yoğun baş ağrısıyla taksiye bindi. Önce anne baba ve iki çocuktan oluşan yüksek sesli bir aileyi stadyuma bıraktı. Muhtemelen maça gidiyorlardı. Sonrasında yaşlı bir amcayı Rue de l'Abreuvoir sokağına bıraktı. Biraz ileride şiddetlenen yağmur yüzünden bir cafe nin verandasına sığınmış bir kadının el işaretini farketti. Kenara çekip durdu. Kadın atletik hareketlerle biriken sulara basmamaya çalışarak taksiye atladı. Sıkışık trafikte biraz ilerlemişlerdi ki arkadan bir arabanın çarpmasıyla öne doğru savruldular. Ahmet baş ağrısının ve yorgunluğun verdiği gerginlikle arabadan fırladı. Neyseki arkadaki sürücü hatasının farkındaydı özür dileyip sigorta evraklarını imzalayınca iş uzamadı. Ahmet arabaya binip, arkada oturan genç hanımdan özür diledi. Birkaç saniye sonra yolun durumunu kontrol etmek için dikiz aynasına baktığında kendisine bakan eşsiz güzellikteki gözlere takıldı. Nefesi kesilmişti. İkiside aynı anda hızlıca gözlerini kaçırdı. Ortamdaki elektrik öylesine yoğundu ki çarpılmasalar tuhaf olurdu. Ahmet zor olsada yola odaklanmaya çalışırken yolcunun hareket ettiğini farketti. Ve çok ta sessiz olmayan taksinin içinde dünyasını değiştiren o fısıltıyı duydu.
- Ahmet!

Bal Kabaklı CheesecakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin