Merhaba ben Doğa. 18 yaşındayım. Annemle birlikte yaşıyorum. Üniversiteye yeni başladım. Mimarlık okuyorum. Sıradan bir hayatım sıradan bir okulumu var. Ya da vardı. Her şey birden değişti, bütün hayatım. Mesela bazen sabahları sizi eski çağlardan gelmiş olan bir firavunun elinde tencere tava veya kahvaltı malzemeleriyle uyandırdığını düşünün. ÇOK SAÇMA. Bence de öyle ya da firavunun köpeği sizi yalayarak uyandırabiliyor. Mumyalanmış şeyler görmeye alıştım ben belki biraz zor oldu ama.
Nasıl mı başladı hikaye yine her şey benim ahmaklığım....
Yine okula geç kaldım. Yine diyorum çünkü genelde hep geç kalırım zaten. Üniversitede ilk senem. Alışamadım pek. Aynı zamanda çalışıyorumda. En azından kendi masraflarımı karşılamak istiyorum. Annem de çalışıyor. Bir müzede temizlik yapıyorum okul çıkışlarında. Yine ders bitti ve müzeye gidiyorum. Okul çok aptal bir yer veya içindekiler çünkü bir kaç kişiye sinir oluyorum. Bir tane arkadaşım var, Bilge. Bilge çok tatlı bir kız biraz çatlak ama olsun kafalarımız uyuyor ben de öyleyim zaten. Sevmediklerim ise Tuğçe ve onun sürüsü. Zengin, altında son model arabaları, en marka kıyafetleri ve makyajları tam bir sosyete sürüsü de diyebiliriz. Genelde kendileri hariç herkesle alay ederler ve hor görürler. Onların seni hor görmemeleri için ya çok zengin ya da çalışkan olmak zorundasın sonuçta notlarda önemli. Tuğçe beni sever ama dediğim gibi çıkarı olduğu için çıkarı paradan değil tabiikide. Notlarımı sever Tuğçe ondan pek bulaşmazlar bana. Ve tabii bir de Kaan var Tuğçe'nin aynısıdır ama sadece zenginlik konusunda karakterde pek benzemez ona okulun en yakışıklı erkeği ve tabiiki kızların gözdesi ama kimse genelde ona laf atamıyor çünkü düşüneceğiniz gibi Tuğçe onun peşinden ayrılmıyor. Ama aklı pek Tuğçe'de değil sanki. Yine müzeye gidiyordum. Kaan benim sınıf arkadaşım aynı zamanda onunla karşılaştığımızda konuşuruz ama bu sefer farklı bir şey oldu. Yine Kaan'la karşılaştık konuştuk biraz sohbet ettik. Cafe'ye davet etti beni ama çalıştığım için gidemeyeceğimi söyledim. Biraz morali bozuldu ama başka zamana söz verdim. Ondan ayrıldıktan biraz sonra Tuğçe'yle karşılaştım çok sinirliydi."Senin onunla ne işin var? Ne konuştunuz? Senin gibi bir temizlikçiyi ne yapsın o? Sen onun için ümitleniyorsan yanılıyorsun."
O kadar şaşırmış ve kırılmıştı ki ne diyeceğimi bilemedim.
"Tuğçe ne diyorsun saçmalama biz öylesine konuştuk."
"Ben biliyorum sizin öylesine konuşmalarınızı. Kaan benim kimse onu benden alamayacak özellikle senin gibi bir temizlikçi asla. Duydun mu beni?"
Dedi ve anında lüks arabasının içine binerek gitti. Ağlayacaktım ki ağladım zaten gözümden iki damla yaş süzüldü. Hayır Kaan için felan üzülmüyordum sadece eşit şartlarda olmadığı insanları bu kadar aşağılaması beni çok kırmıştı ve hiçbir şey diyemedim. Diyemezdim de zaten. Ne işimden ne de okulumdan olmak istiyordum. Tek yapabileceğim şey ağlamaktı. Benim gibilerin gücü buna yeter zaten. Müzenin önüne vardığımda sildim yüzümü ve hemen içeriye girip üstümü değiştirdim. Çok kötü hissediyordum. Sonra patron yanıma geldi bugün önemli grupların müzeye geleceğini ve geç saate kadar mesai yapacağımı söyledi. Harika bir bu eksikti diye düşündüm. Sonra hemen işe koyuldum ve gruplar gelene kadar her yeri temizledim. Ama başım dönüyor aynı zamanda halsiz hissediyordum. Mumyaların olduğu bölümdeydim. Öyle anlatılan hikayelerden felan korkmam ben bana bıraksalar müzede yatarım bile ama o an bir şey farkettim. Mezarlardan birisinin kapağı açıldı. Sonra hayal gördüğünü felan düşündüm çünkü kendi kendine açılamazdı ya. Belki göstermek için açmışlardı özel bir grup geliyordu sonuçta. Ama başkaları görmesin diye onlar gelene kadar kapatma kararı aldım. Bir kaç mezarın için önceden görmüştüm fakat bu farklıydı sanki canlı bir şey mumyalanmış gibiydi. Daha fazla saçmalamadan kapat şunu Doğa dedim kendi kendime. Kapattım ve sonra köşedeki oturma yerlerinden birisine oturup gurubu beklemeye başladım. 10-15 dakika kadar uykuya dalmışım heralde. Alelacele kalktım eksik veya kirli bir şey bir yer varmı diye aramaya başladım. Sonra birden aynı sesi yine duydum bu ses mezardan geliyordu rüya gördüğümü felan düşündüm. Ama rüya değildi sonra elimde temizlik sopalarından birisini alarak beklemeye başladım ama bacaklarımın titrediğini hissedebiliyordum. Kapak açıldı ve durdu o şekilde yaklaşık iki dakika bekledim gözlerime inanamıyorum nasıl olabilirdi kendi kendine açılması imkansızdı. Orda kilitlenip kalmış gibi hissediyordum kendimi. Sadece bekliyordum ve birden bir kafa evet oydu biraz önce mezarda gördüğüm mumya. Çığlık atmak istedim ama yapamadım. Bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Oradan çıkışını izledim. Titriyordum hareket edemiyordum konuşamıyordum. Üzerime doğru gelmeye başladı o kadar hızlı yaklaşıyordu ki ya da ben hareket edemediğim için bana öyle geliyordu. Çok yaklaştı vücudunun her yerinden sargıları çıkmıştı. Hırıltılı korkunç sesler çıkartıyordu. Bekledim nefesini yüzümde hissetmeyi bekledim. Ama birden kolu düştü ve önüme yuvarlandı şaşkınlığım iki katına çıktı daha çok korkuyordum. Sonra birden "Şey kolumu verir misiniz acaba? " dedi. İçimde o kadar büyük bir çığlık koptu ki dışarıya çıksaydı heralde bütün camlar kırılırdı. Biraz bekledim sonra diğer eliyle ya da daha doğrusu kemikli parmaklarıyla kolunu gösterdi sonra nedense kaçmak yerine kolu alıp ona götürmeyi tercih ettim. Ve verdim. "Ah teşekkür ederim çok kibarsınız hanımefendi. Kendimi tanıtmadım kusura bakmayın ben Tutankamon." Kemikli ellerini bana uzattı tepki vermeden korkmuş bir ifadeyle yüzüne bakıyordum. "Ah lütfen korkmayın. Sizin isminiz nedir?"
Bu şekilde başladı bu hikaye. Asıl amacı neydi kimse bilmiyordu ama. Neden geri dönmüştü? Neyi istiyordu? Gerçekten böyle kibar mıydı? Sonuçta o bir mumya. Ve neden beni seçmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTANKAMON - YENİDEN DOĞUŞ
Ficção AdolescenteÇok genç yaşta tahta geçen Tutankamon(12 yaşında ) MÖ 1332-MÖ 1323 yılları arasında hüküm sürmüştür. 18 yaşında da ölmüştür. Bu hikaye ise onun geri dönüşünün hikayesi.