6.Bölüm

133 3 0
                                    

Dylan; Ne demek zamanı gelince?

Dylan; Benimle dalga mı geçiyorsun?

Dylan; Hani fark etmediysen diye söyleyeyim, bana mesaj atan sensin.

Bilinmeyen Numara; Biliyorum, biliyorum.

Bilinmeyen Numara; Ama şimdi söyleyemem.

Dylan; Hey, bir saniye. Şu küçük fanlarımdan falan mısın sen?

Dylan; Tam onların yapacağı bir şeye benziyor çünkü.

Dylan; Yanlış anlaşılmasın, küçümsemedim onları. Onlar şu sıkıcı rastlantıların olduğu kitaplardan okumuşlardır kesin. En azından bir defa da olsa denk gelmişlerdir.

Bilinmeyen Numara; Onlar ne alaka şimdi?

Bilinmeyen Numara; Herneyse, merak etme onlardan biri değilim.

Bilinmeyen Numara; Ama senin baş belanım.

Bilinmeyen Numara; Ve hayatını değiştirmeye geldim.

Yok canın daha neler!

Dylan; Bence büyük konuşma, tatlım. Her mesaj atan hayatımı değiştiremez benim.

Bilinmeyen Numara; Benim onlardan biri olduğumu kim söyledi ki?

Bilinmeyen Numara; Bak, Dylan! Ben ciddiyim. Yani ciddi sayılırım. Beninle dalga geçme. Kırılırsın.

Dylan; Yok ya! Sen biraz hayalcisin herhalde? Ha?

Bilinmeyen Numara; Dylan, Dylan, Dylan.

Bilinmeyen Numara; Benim kim olduğuma dair hiçbir fikrin yok!

Bilinmeyen Numara; Boşu boşuna

Bilinmeyen Numara; İnternetini harcama benim için.

Bilinmeyen Numara; En azından şimdilik.

Derin bir nefes alıp başımı telefondan kaldırdım ve etrafa göz gezdirdim. O sırada elimdeki telefonun titremesiyle tekrar ekrana baktım.

Bilinmeyen Numara; Üstelik artık evine gitmelisin bence.

Bilinmeyen Numara; Senin dışında kimse kalmadı stüdyoda.

Bilinmeyen Numara; Geç oldu.

Son mesajı da görmemle, telefonun saate bakmam bir oldu.

Saat 21.42'ydi.

Aslında saat henüz geç değildi.

Ama çekimler biteli 2.30 saat olmuştu.

İstemsizce gözlerimi sonuna kadar açtım.

O kadar zamanın geçtiğini düşünmemiştim.

Düşünmemekten çok o kadar zamanın geçtiğine inanamamıştım.

Hızlıca, oturduğum yerden kalktım ve odanın giriş kapısının yanında duran askılıktan, ceketimi aldım. Bir hışımla giydiğim ceketimin ardından son kez odanın etrafında göz gezdirdim. Ardından telefonumu yatağın üzerinden aldım, pantolonumun cebine koydum ve odadan çıktım.

Odadan çıktığımda ilk fark ettiğim şey ışıkların kapalı olmasıydı.

Hiçbir yerde ışık yanmıyordu.

Her yer zifiri karanlık...

Elimi, pantolonumun cebine doğru uzattım. Telefonumu aldığım gibi ekran kilidini açtım ve flaşını açtım.

Usulca yürürken aklım bir saniye olsun düşünmeyi bırakmadı.

Normalde ışıkları kapatmazlardı. Neden şimdi kapalıydı ki?

Stüdyo ışıklarının kapalı olduğunu hiç görmemiştim.

Karanlıkta kendi kendime omuz silktim ve flaşı duvarlara tutarak ışık düğmesini aradım.

Hemen yanımdaki duvarda bir ışık düğmesi vardı. Adımlarımı ışık düğmesinin olduğu duvara doğru yönelttim ve yanına varınca düğmeye basıp tavandaki ışıklara baktım.

Hiçbir değişiklik olmadı...

Hem de hiç!

Hafifçe kaşlarımı çattım ve birkaç kez daha düğmeye bastım. Işıklarda herhangi bir değişiklik olmamıştı yine.

Seslice verdiğim nefesin ardından "Oh, Tanrım!" demekten kendimi alamadım.

Elimi ışık düğmesinden çektim ve telefon flaşımın yardımıyla stüdyoda ilerledim.

Stüdyonun girişine vardığımda telefonumun ekranında beliren uyarıyla gözlerimi devirdim.

"Telefonunuzun şarj düzeyi %5'tir. Şarja takmanızı öneririz. Pil tasarrufu açık."

%5 şarj mı? Ah, mükemmel!

Adımlarımı hızlandırdım ve stüdyonun girişindeki kapıya ulaştığımda kapının koluna uzandım hemen.

Ama mükemmel şansım bir kez daha kendini gösterdi ve kapının koluna uzanmam ile telefonun kapanması bir oldu.

Telefonumun kapanmaya başladığını gördüğümde, boşta kalan elim ile telefonu cebime attım ve aynı elimi, saçlarımın içinden geçirdim.

Bu biraz da olsa rahatlamamı sağlamıştı.

En azından kısa bir süreliğine...

Kapının kolunu tuttuğum elimle, kapının kolunu çevirdim ve bir sürprizle karşılaştım.

Kapı açılmıyordu...

Kilitliydi...

Stüdyoda mahsur kalmıştım.


Dylan O'Brien'a Gelen "Bir Bilinmeyen Mesaj"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin