Stüdyoda, çekimler bugünlük bittiği için kimse kalmamıştı.
Işıklar, tahminimce elektrikler gittiği için veya tüm hepsi bir anda patladığı için (Eh, küçük bir ihtimal.) yanmıyordu.
Telefonum, şarjı bittiğinden dolayı kapanmıştı.Ve en önemlisi...
Sebebini bilmediğim bir sebepten dolayı stüdyo kapısı kilitli olduğu için ben, stüdyoda mahsur kalmıştım.
Tanrım! Bugünden daha berbat bir gün var mı?
Derince oflayıp, ellerimle yüzümü kapattım,birkaç saniyeliğine.
Ellerimi yüzümden çektim ve elimi, yaslanabileceğim en yakındaki şey - en yakındaki görebildiğim şey- olan duvara uzattım. Çünkü karanlıkta bir şey göremiyordum. Duvara doğru yürürken içimde tuhaf bir his oluştu. Sanki biri beni izliyordu.
Duvarın yanına gidip de sırtımı duvara yasladıktan sonra, yavaşça aşağı doğru kaydım. Bacaklarımı kendime doğru çekip, beklemeye başladım.
Peki neyi? Ah, bilmiyorum. Herhangi bir şeyin olmasını işte.
Orada ne kadar oturdum bilmiyorum. Bir süre sonra yerimden kalktım ve tekrar stüdyonun giriş kapısının yanına gittim. Zaten o kapının yanındaki duvarın dibinde oturmuştum.
Ümitsizce birkaç kez daha zorladım kapıyı, açılması için. Ama açılmadı.
Bunun üzerine üzerime bir duygu yükü yüklendi. Tam hayattan bezmiş bir moda bürünmüştüm ki filmlerde ve dizilerde canlandırdığım karakterler aklıma geldi.
Farklı karakterlerdi.
Yaşları farklıydı.
Farklı yerlerde yaşıyor, farklı şeyleri seviyorlardı.
Yaşantıları farklıydı.
Ama onların bir ortak yönü vardı; Hepsi azimli, güçlü ve pes etmeyen karakterlerdi. Bir defa kararlılardı ve başlarını dertten kurtarmayı bilirlerdi.Ben de öyle olabilirdim. Zaten onları canlandıran bendim. Neden hemen pes ediyordum ki?
Üzerimdeki duygu yükünü bir kenara ittim ve silkelenip başımı dimdik tuttum. Canlandırdığım karakterler başlarına gelen her türlü olaydan kendilerini kurtarabiliyorsa, buradan çıkmak o kadar da zor olamazdı.
Karanlığa alışmış gözlerimi etrafta gezdirdim. Ardından stüdyonun bu sabahki halini gözümde canlandırdım ve tam seçemediğim cisimlerin ne olduğunu hatırlamaya çalıştım.
Birden hatırladığım şeyle o tarafa baktım. Bugünkü çekimlerde yönetmenimizin koltuğunun önündeki masada bir el feneri vardı.
Gerçekten de yönetmen koltuğunun önündeki masaya baktığımda bir el feneri gördüm. Karanlıkta tam seçilemiyor olsa da metal renkli düğmesi hemen göze çarpıyordu.
İçimdeki küçük çocuk mutluluğunu mümkün olduğunca bastırarak yönetmen koltuğuna doğru adımladım. El fenerini kaptığım gibi düğmesine bastım ve parlak beyaz ışığın odayı aydınlatırken, karanlığa alışmış gözlerimi kamaştırmasına izin verdim.
Zafer edasıyla gülümserken etrafa ışık tuttum.
Feneri almak için yürüdüğüm sıra da olmak üzere, birkaç kez çok yoğun bir izlenme hissine kapılmıştım ve her ne kadar saçma olsa da ürpermiştim, her defasında.
Etrafta hiç kimseyi görmemenin verdiği rahatlamayla giyinme odama doğru yürüdüm. Yatağımın yanındaki komodinimin üst çekmesini açtım. Tam da tahmin ettiğim gibi stüdyonun tüm aktör ve çalışanlara verdiği şarj cihazı buradaydı.
Hemen şarj cihazını aldım ve çekmeceyi kapatıp, komodinin arkasındaki prize şarj cihazını taktım ve telefonumu şarj etmesi için, şarj cihazının ara kablosunun ucuna taktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dylan O'Brien'a Gelen "Bir Bilinmeyen Mesaj"
Fanfiction"Ben bu kıza neden bu kadar çok takıldım ki? Bu kızın diğerlerinden ne farkı var." diye düşünmeden edemedim. Hayatımı değiştirenim... ~o'brien~ serisi ilk kitabıdır. °Not; Bu kitap, kurgusu Dylan O'Brien tarafından anlatılan ilk ve tek hikayedir.° ...