Okula geldiğimde garip hissetmiştim. Demir'e gelip beni alıp almayacağını sorduğumda soğukça sen git ben sonra gelicem demişti. Dünde beni Poyraz'la bırakıp gitmişti. Ah Poyraz var bir de. Beni hem çirkin buluyor hemde çocuk olarak görüyor. Çocuklar tatlı olur. Yani ona göre tatlılık çirkinlik mi? Her neyse bana ne bundan. Oturmuş bir de onu düşünüyorum.
- Günaydın bücür diye yanıma geldi. Kim? Tabii ki Poyraz.
- Günaydın.
- Ne kadar suratsızsın ya göz zevkimi bozuyorsun sabah sabah.
- Demir'le hala konuşamadık dediğimde gözlerini devirdi.
- Bu kadar takmamalısın. Görüşürüz bücür dedi gitti. Ne kadar kibar... Ama dediğini yapmayı bende düşünmedim değil. Bu kadar takmamalıydım. Ya da belli etmemeliydim. Çünkü yine kaybedebilirim. Sıkmayacağım onu. Müsait olunca elbette gelicek.
Demir hala gelmediği için kafam iyice dağılmıştı. Derslere bile odaklanamadığım için geri kalan derslere girmeme kararı alıp dalgın dalgın yürürken merdivenden düştüm. Harika. Acı bir çığlık attığımda bi an herkes bana döndü. Birkaç kişi hemen yanıma gelip kaldırma girişiminde bulunsa da kalkamamıştım. Bileğim. Sanırım kırıldı. Bunu dile getirdiğimde biri çekilin deyip bana doğru geldi. Kutay. Ne kadar kucağına almasını istemesem de şu an yapabileceğim başka bir şey yoktu. Okulda kimseyi tanımıyordum. Kutay tam kucağına alıcakken Poyraz'ın sesini duydum.
- Bırak!
Neden bu kadar sinirlendi ki. Sanırım Demir olmadığı için en yakın arkadaşı olarak sahiplenmesi gerektiğini düşündü. Ama Kutay bırakmayıp beni kucağına aldığında Poyraz gelip diğer taraftan beni çekmeye çalışırken " Bırak dedim lan sıfatında organ bırakmam senin " dediğinde ben titremiştim korkudan. Cidden ilk gördüğümde gözlemlediğim gibi. Aşırı sert. Ama aynı etki Kutay'da olmadı. O da inat edip beni çekiştirirken canım o kadar yandı ki
- Yeter. Canımı acıtıyorsunuz. İkinizde bırakın, önce kendinize yardım edin siz diye bağırdım. İkiside bırakmayınca
- Bırakın diye tiz bir çığlık attım. Zaten cırtlak olan sesim böyle bağırınca benim kulağımı bile çınlattı. İkiside bıraktığında ayağımın üzerine yine basamayacağımı farkettim. Tam düşecekken bir el belime sarılıp ayaklarımı havalandırdığında tanıdık kokuyu aldım. Demir gelmişti, yanında da Alev vardı.
- Tamam ben hallederim, sağ ol Poyraz dedi. Ve arabaya götürdü. Yola çıktığımızda " sakar, biraz dikkat et, aklın bir karış havada vs vs. " bir sürü şeyi soluksuz söyleniyordu ağzının içinde. Hala canı sıkkın gibiydi. Uzanıp elimi yanağına koyduktan sonra
- Ne oldu Demir? Anlatmayacak mısın bana? Hala canın sıkkın gibi dediğimde kafasını yan yatırıp elimi yüzüyle omzu arasında sıkıştırıp başını oynattı ve iç çekti. Yüzüyle elimi okşamıştı resmen. Çok hoşuma gitse de konuyu dağıtmamak için tebessüm bile etmeden gözünün içine bakarak cevap vermesini bekledim.
- Alev dediğinde cümlenin devamını bile duymadan içime bir şey saplanmıştı. Yani onun için beni bırakıp gitmişti, sabah gelmemişti ve beni okulda da yalnız bırakmıştı. Nerdeyse tüm gün? Harika. "Kardeşi iyi değilmiş ve annesi babası da burda olmadığı için beni aramış bende tabii ki gitmek zorundaydım. Sabah da onu hastaneden çıkarıp eve götürdük. Alev yakın arkadaşım üzülmesine dayanamam o yüzden sesim biraz kötü gelmiş olabilir kişisel algılama bebeğim" dediğinde sinirim bi gram bile eksilmemişti. Evet haklı bir sebebi vardı yine de kıskanç bir insanım. Yengeç insanı olmak ve bütün özelliklerini taşımak benim suçum değil elbette.
- Kardeşi nasıl? dediğimde uzanıp elimi tuttu ve dudaklarına götürüp avucumun ortasını öptükten sonra
- Anlayışın için teşekkür ederim. Şu an bir sorun yok iyi, biraz ateşi var sadece dedi.
- Sevindim dedikten sonra elimi çekip önüme döndüm. Duygusuz değilim tabii ki çocuk için üzüldüm hatta sinirimde azalmıştı. Konunun içinde pardon başrolünde Alev olduğu için hala biraz sinirim olabilir ama böyleyim. Sonunda hastaneye geldiğimizde doktor sadece deltoid bağlarımın liflerinin koptuğunu yani bileğimin incindiğini söylemişti. Ne yani incindiği için mi bu kadar acımıştı. Ben kırıldı sanmıştım. Tamam canım tatlı olduğu için abartmış olabilirim. Doktor ayağıma ufak bi masaj yapıp bi krem sürdü. Sonra da ayağıma bandaj sardı. Ve konuşmaya başladı
- Bir hafta DBSY tedavisini uygulamalısınız ve kendinizi çok yormamaya dikkat edin. Ne kadar küçük de görünse daha büyük sorunlara yol açabilir dediğinde gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Görende bacağım koptu sanıcak.
- DBSY? dediğimde soru sorduğumu anlayıp
- Dinlenme, buz, sargı ve yükseltme. Dinlenmelisiniz. Buz şişliği için iyi gelicek. Bandajı sarın. Ve ayağınzı yüksekte tutmaya özen gösterin. İyileşme süresi hızlanır dedi. Peki anlamında kafamı salladığımda Demir yine beni kucağına aldı ve teşekkürler deyip odadan çıktı. Beni arabaya bindirip hastaneye tekrar döndü. Çok bekletmeden geri geldi arabaya bindi.
- Eve mi diye sorduğumda sadece başını salladı. Bende hiç konuşmadım sonra. Büyük bir evin önünde durduğunda dönüp ne olduğunu soracaktım ki arabadan indi. Bende inmek için kapıyı açıp ayağımı uzatırken Demir geldi ve kucağına aldı. Ayağı kırık, alçıda olanlar bile kendi yürüyor? Of.
- Eve gideceğimizi sanıyordum? diye soru şeklinde cümlemi ona gönderdiğimde
- Zaten öyle yaptık dedi. Anlamamış gözlerle ona bakarken
- Bir hafta o evde tek kalıcaksın ve dinleniceksin ha? Güldürme beni. Bu hafta benimlesin dediğinde bön bön suratına baktım.
Demir'le birlikte Demir'in evinde bir hafta?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delilik
Teen FictionDeli denilen kişi, etrafında neler döndüğünü çözmeye başlamış biridir. Hepsi bu. - William S. Burroughs