Yığılmıştı, yıkılmıştı. Bir adam ne kadar yok olursa o kadar yok olmuştu. Bir saat içinde diri diri toprağa gömülmüştü. Ali Ertaş, yanmış ama kül olamamıştı .
Duyduklarından sonra saatlerce o duvar dibinden ayrılamadı. Aglamaktan gözünde yaş kalmadı, hıçkırmaktan boğazın da ağrılar oluştu.
Ali yandığını sanıyorken bu gece cayır cayır yandı, bilmiyor ki daha beter yanacağı günler de gelecek...
Sustu, ağladı, kısa saçlarını yoldu, kendi boğazını sıktı... Ali ölmek için yalvardı ama Allah onun cezasını öldürüp değil, bu dünya da süründürüp verecekti...
Kapı dibinde oturup bomboş karşı duvarı izliyordu. Mesela duvarda ki yere yakın yerde ki çatlağı farketti, asılı olan tablonun çerçevesinin rengi solmaya başlamış bunu farketti. Kafasını susturmak için o kadar çok inceledi ki duvarın her santimetresini ezberledi nerdeyse. Ama içi susmadı, tam gözü yorgunlukla dalmıştı ki içeri odadan gelen kadının hıçkırığı ile sıçradı yerinden. Birden bire ayaklanıp girdi odaya, yatakta kan ter içinde çırpınan kadını görünce dondu kaldı. Bu kadın yıllardır her gece böyleydi! Ve Ali Ertaş, seviyorum dediği kadının en büyük yarasını göremedi!
Usul usul akarken göz yaşları yatağın ucuna ilişti, dalgaları yastığa dağılan saçları yavaşça okşadı, alnına biriken terleri elinin tersi ile sildi, gözünden akan yaşları öperek sildi...
"Geçti Deniz, geçti güzelim, burdayım, geç geldim ama bundan sonra hep yanındayım"
Kendi ağlarken fısıldayarak uykusunda ağlayan kadını sakinleştirmeye çalıştı.
"Geçti kadınım geçti küçük kadınım"
Geçmiş miydi? Ali öğrendi diye geçer miydi bu acı?
"Burdayım gözünün yaşına öldüğüm yanındayım"
O an iki kişinin de boğazından aynı anda hıçkırıklar yükseldi, Deniz uykusunda, Ali öldüm dediği uyanıklığında...
Odaya giren uyku sersemi Sıla, hemen gidip Denizle ilgilenmeye başladı, bir ara kafasını kaldırıp, suan için Denizden beter olan Aliye baktı
"Ilaç verdiğim için uyanmıyor, birazdan sakinleşir korkma, sen çık istersen"
Sanki bu izni ister gibi sarsak adımlarına rağmen hızla çıktı odadan. Merdivenleri inip salonda uyuyan kardeşlerine bakti; hemen evden çıktı. Ne yapacaktı? Suan ya da daha sonra nasıl olacaktı? Nasıl olmalıydı?!
Arabasına binerken aklına ilk Can geldi. Gecenin bi vakti olmasını da umursamıyordu uyuyor olmasını da. Titreyen ellerine rağmen zar zor aradı Canı.
Telefon çaldı
Çaldı
Çaldı...
Ama açan olmadı. Allah bilir kimin koynunda sabahlıyordur diye düşünüp bu kez arama gereği bile duymadan Ümitin evine sürdü arabayı.
Yol boyu ağladı, bağırdı, çağırdı.. kendi başta olmak üzere herkese saydı sövdü...
Ömründe etmediği kadar lanet etti.
Kimseden etmediği kadar bugün kendinden nefret etti.
Hiç istemediği kadar ölmek istedi...
Ali Ertaş, öldü öldü dirildi bugün!...
Zile ikinci kez basarken bir yandan da kapı tokmağına vuruyordu. Bir kaç saniye sonra hızla gelen adım seslerini duydu, ardından açılan kapı da arkadaşı Ümiti sinirle, arkasında karısını korku ile durduğunu gördü.
Ümitin sinirli yüzü bir anda şaşkınlığa ve acıya büründü. Ümit o an da anladı, Alinin her şeyi öğrendiğini.......
"Dilzar, sen yukarı çık, uyu hatta, biz sabahlayacak gibiyiz"
Karısını yukarı gönderip Aliye baktı Ümit. Ne diyecekti şimdi? 'Öğrendin mı " diyecekti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Yanıyor!
General FictionUğruna öl deseler düşünmeyecek kadar seven bir kadındı Deniz. Ama ölmekten beter edildi. Sevdiğinden ayrılırken ondan bir parça kalsın istemişti. En güzel parçayı aldı, oğlunu, Baranı.. 'Akşam üstü kucağında oğlu ile oturmuş karşısında ki denizi...