ÖZEL BÖLÜM

18.3K 897 287
                                    

Herkes delirdi sanıyor, ama Ali asıl şimdi akıllandı. Evladını ve sevdiği kadını kaybedince aklı başına geldi. Geceleri gördüğü kabuslar, gözünden akan yaşlar akıllandırdı Aliyi. Kardeşlerinin onu terk edişi akıllandırdı, Deniz'inin, gözünün nurunun beyazlar içinde suya düşüşü akıllandırdı.
Büyük, çok büyük bedeller ödediler onun akıllanması için!  Daha dört yaşında ki evladını verdi kara toprağa! Yakışmadı bile oraya Baran'ı... Deniz'ini verdi denize, derin sulara...
Soruyor kendine, "neden Ali, değdi mi kinine?" Diyor, cevap veremiyor...

Annesi babası delirdi zannediyor, herkes öyle zannediyor aslında, varsın öyle bilsinler. Herkes Aliyi delirdi bilsin. O kayıplar vererek akıllandı!!!

Beş yıl geçmişti canını, ve canından olan parçasını toprağa vereli! Türlü türlü doktorlar, uzman psikiyatristlere götürdüler. Türlü türlü ilaç tedavisi uyguladılar, konusturamadılar, iyileştiremediler. Günleri sabahtan akşama kadar denize karşı oturarak , mavi sularda gördüğü beyazlar içinde ki Deniz'iyle konuşarak geçiyordu. Bir de gün batımında annesinin Aliyi içeri götürürken ona ettiği iki üç kelimelik cümleler ile geçiyordu. Oğlunu unutmamıştı. Her cuma oğlunun yanına gidiyordu.
Beş yıl, tam tamına beş yılı geçti böyle. Deli damgası yedi, ve bu damgaya şükretti.
Beşinci yılı yarıladığı zamanlarda oğlunun mezar ziyaretinde bir karı koca ile karşılaştı. Orta yaşları geri de bırakmış, ellilere merdiven dayamış bir çiftti. O oğlunun mezarına kapanmış hıçkıra hıçkıra ağlarken, kadın omzuna dokundu.

"Gel hadi evladım, birazcık konuşalım" dedi

Kadını kovsa da , hırlalasa da pes etmedi. Her hafta gittiğinde karı koca onunla ilgilenmeye başladı. Her birinde önemsemedi, deli damgasının verdiği rahatlıkla istediği gibi de davrandı.
  Oğlunun yanına uzanmış yatarken kulağına o adamın sesi doldu.

"Sende evladını kaybetmişsin! Bende kaybettim bilirim acını!"

Hırçınlaştı, tükürükler saça saça konuştu, bağırdı çağırdı

"Bilemezsin! Benim oğlum başka öldü, bende öldüm, bilemezsin!"

Adamın dudakları olgunluk ve bilmişlik edası ile kıvrıldı.

"Sadece bir çocuğun ölmüş senin, ben dört çocuğumu ve karımı öldürdüm, kimin acısı büyük delikanlı de bakalım?"

Delirmeyi seçen beyni şiddetle sarsıldı. Ona gülümseyen adam evlat katiliydi ve bunun acısı ile kıvranıyordu!

"Ne?"

Koluna girip onu mezar başından kaldırdılar, az ilerde yan yana altı mezarı gösterdi, en başta ki boştu, diğerlerinin başında ise küçük birer taş...

" Severek evlendik karımla, güzel çok güzel bir evliliğimiz vardı. Ama bizim kusurumuz da çocuğumuzun olmaması idi. On altı yıl sonra tedaviler ile çocuk sahibi olacaktık. Hemde biz tek bir tanesine razıyken Allah bize dört tane birden verecekti. Çok zor bir hamilelikti ,  fiziksel ve ruhsal olarak ikimizde yıpranmıştık. Sürekli kavga ediyor, ben evi terk ediyor sakinleşince dönüyordum. O gün öyle olmadı ama! Evi terk ettim, o lanet olası meretten içtim, sinirim geçmemiş aksine artmıştı. Eve geldiğimde karnı burnunda doğumu bekleyen karım açtı kapıyı, daha ben girmeden içki kokusu girmişti eve, çok kızardı! Söylenmeye başladı! Sinirim geçmeyen ben , olmayan bilincimle karıma vurmaya başladım, yakvarmalar yakarmalar gelmedi kulağıma. Tiz bir çığlık attı, doğum başladı dedi, o cümle kendime getirtti beni, hemen hastaneye gittik, doğuma aldılar. Karım, acılar içinde saatlerce bağırdı , sonunda dört ölü bebek doğurdu. Ve ardından o masa da kaldı, kalkamadı! Ailem olayı bir şekilde ört bas ettiler. Ama ben, ben hala kapatamadım vicdan azabımı. Hastaneye yatırıldım, on iki yıl, tam tamına sekiz yıl akıl hastanesinde kaldım. Ailem terk etti kimsesizdim. Orda, şimdiki eşim Nur ile tanıştık, Nur hemsireydi orda, bak gel zaman git zaman, beni hem iyileştirdi, hem adam etti , hem baba yaptı. Ama hala ve hala vicdanımın azabını kapattırmadı. Her hafta benle beraber gelir , çocuklarımdan ve karımdan benim adıma da af diler, onlara Fatiha okuyup beni de götürür. Sonra da onun evladının mezarına gideriz, denize..."

Bu kelime zihnini sızlattı hemen dikkatini kadına çevirdi.

"Bebeğiniz denizde mi öldü?"

Kadının yüzünde vicdan savaşı geldi geçti, omuzları acı ile kalkıp indi, bilmiyorum diye.

"Bilmiyorum"

Kaşları çatıldı Ali'nin ne demek bilmiyorum!
Adama döndü, adam devam etti cümlesine

"Genç kızken bir adama takılmış, hamile kalmış Nur, bebek doğunca, baba sahip çıkmamış. Cahillik bu ya, bebeği deniz kenarına kundaklayıp bırakmış, ne oldu sonrasında kimse bilmiyor!"

Gözleri doldu, bu olayın geçtiği tarihi sordu, aklı şaştı! Olmazdı değil mi? Olamazdı!!!
Adamla kadının peşinden ayağa kalkıp yürüdü, karı koca evlerine davet edince icabet etti, kapıyı kibarca çalan adama baktı. Ardından açılan kapıya, ve denizin 18 yaşında ki halini gördü karşısında!

Vücudu sarılırken Nur hanım tuttu kolundan, içeri girdirdiler, koltuğa oturttular. Ali  gözlerini genç kıza dikmiş bakarken gözleri doldu hızla, vücudu titredi  epilepsi hastası gibi. Nur hanım hemen müdahale ederken kızına seslendi

"Deniz, su getir kızım!"

İsmini duyunca bağırmaya başladı, sarsıldı delicesine. Hayır diye diye bilincini kaybetti, uyandığında kolunda bir serum , başında Deniz ve Nur hanım. Az ilerde de onu buraya getiren adam.

"Kendine geldin şükür oğlum, iyi misin?"

Kafasını salladı sadece, evet diye. Gözleri hala genç kızdayken doldu süzüldü. Kolundaki iğneyi söküp koşarak çıktı evden. Deli gibi koştu, bağıra çağıra koştu. Zihnini biraz toplayıp geldiği eve geri döndü.

Kapıyı Nur hanım açınca başını eğdi.

"Konuşalım mı?"

Masumca bir soruydu. Nur hanım içeri buyur etti, çay ikram etti. Ali Denizle tanışma anından başlayıp her şeyi anlattı, kadın ve kızı kimi yerde ağladı kimi yerde sarsıldı. Sanki camlarından can gitti de haberleri olmadı.

"Bu anlattığım kadın, karım, adı Denizdi!
Bebekken deniz kenarında terk edilmiş de yurt müdürü Deniz adını vermiş sevdiceğime. On yedi yaşında kadın yapmışlar zorla benim gözümün nurunu, ben de azraili oldum onun sanki"

Kadının rengi kül gibi olurken, Ali cebinden telefonunu çıkardı,  sadece şoförü aramak için kullandığı telefondan Denizin fotoğrafını bulup gösterdi karşısındaki kadın ve kıza. Kız gözleri iri iri bakarken, kadın tiz bir çığlık attı. Olamazdı, olmamalıydı.
Yanında ki kıza bakıp aynısını gördüğü fotoğrafta ki kadına baktı.

"Be-benim benim kızım mi?"

Ali gözleri dolu dolu bilmiyorum dedi.

"Benim yüzümden kızıma nolmus?"
 
Haklı ve gerçek bir isyandı....

....

Nur hanım kaybettiği kızının yerine, evlat diye Alıyi koymuş, onun için elinden geleni fazla fazla yapıyordu. Zehrin ilacı kendisidir hesabı, Ali'yi küçük Deniz iyileştiriyordu ama, o yılı bitirdiler, üzerine iki yılı daha devirdiler. Ali kendini sadece Deniz ve Nur hanıma açmıştı. Geri kalan herkes yine deli diyordu, anne babası bile, ama bir tek deniz ve Nur hanım onu normal varsayıyor onun için uğraşıyordu.
Bir gün Deniz ve Ali, sahilde yürürken, Deniz konuştu ilk,

"Ali abi, çok mu sevdiniz birbirinizi?"

Ali huzura hasret bir gülümseme ile baktı dalgalanan denize

" Leyla ile Mecnun, Ferhat ile şirin derler ya, Mecnun görseydi bizi utanırdı sevgisinden. Denizle Ali varken bize mi düştü sevda derdi. O kadar sevdik"

Sonra gülümsedi tekrardan,

"Allah her Aliye bir Deniz nasip etsin"

Gözleri dolan Deniz vurdu Ali'yi bu kez

"Ama hiç bir Denize Ali nasip etmesin"

Yazık olur...








Çok yazan oldu, ille de özel bölüm diye. Aklıma gelip gelebilecek tek özel bölüm buydu galiba:)
Kurşun yarası isimli tek bölümlük gerçek bir yaşamı yazdığım hikayeme bakın lütfen:)
Seviliyor ve özleniyorsunuz....

Deniz Yanıyor!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin