İpek.
Her zevke hitap eden güzellik.
Anne şefkati.
Sessizlik.Bi kaç saniyelik düşünmenin ardından düştüğüm boşlukta gözlerimi alamadım. Az bir süredir burada olsamda içerideki hemen hemen herkezi görmüştüm. Ama İpeği ilk defa görüyor ve daha öncesindende hatırlamıyorum. Merdivenin adımlarını sayarak inerken üstündeki detaylardan ip ucu çıkarmaya çalışıyorum. Kahverengi saç dipleri, ucuna doğru griye boyanmış saçlar. Küçük kulakların arkasından çıkmış bir kaç tel saçın arasından uzanan zincir küpe. Sol kaşın başlangıcındaki ufak ama dikkat çeken yara izi. Minik bir burun. Kahverengi sulu biraz çekik gözler. Küpenin arkasına saklanmış küçük bir pentagram dövmesi. Yüzünde makyaj yok. Belirgin ama dolgun elmacık kemikleri. Dolgun alt dudak. Biraz içeri doğru olan azı dişi. Çatlamış dudaklar. Sırtından ensesinin kenarına gelen dövme başlangıcı. V yaka kazağında bir broş yok. Deri parmaksız eldiven. Koyu gri oje. Biraz sıkı pantolon. Paçanın altından görünen açık pembe çorap. 4 parmak kalın topuklu bot.
Detaylar sonuç vermeyince gülümseyerek bizimkilerin yanına geçtim havada değişiklik olduğu belliydi. Yine gülüyorlardı ama daha alçak seslerle. Alkolden hafif dönen başım ve boğazımdaki geçmeyen kuruluk. Tabiki hiç doymayacakmışım gibi hissettiren açlık. Biraz makaranın ardından masada sadece iki kişi kaldık saat henüz 24:00 olmasına rağmen çoğu kişi gitmişti. Masadaki biranın yarısı duruyor. Önceden kanepenin arkasına koyduğum bira da sanırım hala ordaydı. Daha sonra uğraşmamak için el çabukluğu ile bi kaç sigara sarıp kenara koydum. Tek istediğim kimsenin bişey anlatmaması ve arka planda Müzeyyen SENAR çalmasıydı. Masadaki birayı bitirip kül tabağını döküp geldikten sonra kanepenin arkasındaki birayı almak için bir kolumu kanepeye dayayıp diğer kolumu arkaya uzattım. Bira yan devrilmiş olmalı ki parmaklarımla tutamadım sağ yanağımı koltuğun üstüne yaslayıp kolumu iyice sarkıttığımda sürekli sessiz olan karşımdaki bölmeden giysileri düzenli iki kişi çıkıp çarşafı kaldırdı. Önemli biri çıkacakmış gibi dikildiler kimin çıkacağına dalmış olduğumdan arkamdan gelen ayak seslerini duymadım. Bacağıma hafif bir ayakkabı dokunuşuyla kendime geldim. İpek mimikleriyle neye bakıyorsun der gibi bir işaret yaptı. Hızlıca birayı çekip eski yerime oturdum. Kül tabağını masaya iterken bile yanlış bir hareket yaparsam üstüme çullanacakmış havası hakimdi. Yanımdakine dönüp sessizce ve biraz gülümser tavırla bugün misafirler var sanırım diyerek içerdekiler kim demek istediğimi anlamasını umdum. Anlamış olmalı ki sakallarını kaşıyarak "Buraya polisin gelmemesini sağlayanlar". Sonra sert bir gülümseme ile "biranı açta boğazın kurumasın" dedi. Neredeyse yarım saattir hem muhabbet edip hemde içerden çıkacak kişiyi gözlüyordum. Polis miydi ? Mekan sahibi mi ? Yada hasılatı almaya mı geldi derken çarşafın sağ tarafından bir gölge yürümeye başladı. Ortalama 1.80 boylarında uzun sakallı 3 numaraya vurulmuş saçların olmazsa olmazı tek küpeli 30 35 yaşlarında bir adam çıktı. Ağzını bile açmadan giderken İpek ve çarşafı tutan 2 kişi peşinden yürüdüler sonrada iki araba sesi uzaklaştı. Bunların kim olduğunu bilen bir kişi varsa bugün mal alacağım gerizekalıydı. Sakin adımlarla dış kapıya yürüdüm hala orda olmasını umarken kapıdaki plastik havaya kalkıp "Gittiler mi ?" Sesi duyuldu. Sesinden zaten tanımıştım ama yinede "Kimi soruyorsun bilmem ama birazdan kahkahaların dozu artar" diyerek cevapladım. Geleceğini bildiğim için masama tekrar döndüm yanıma oturdu, birasını açtıktan sonra masaya iki peçete açarak birisinde kimyasal olmadığını diğerinde olmasına rağmen yinede sağlıksız değil diye özenle belirtti ve o an anladım. İçeride kimse kimyasal madde kullanmıyor sadece esrar içiyordu. "Kimyasal olduğu için mi giremedin" diye yönelttiğim soruya "Yaver kimyasal sattırmıyor ama ne yapayım bende de bu var" diye isyan eder gibi söyledi. Yaver lakabını hiç duymadım laf arasında da hiç geçmediğine emindim. "Yaver ?" Sorusunu gözlerimle sordum, aldığım yanıt standartlara yakındı. " Ayda bi kaç gün gelip ortalığı kolaçan eder paraları toplar gider. Galiba farklı bir şehirden geliyormuş diğer mekanada uğrayıp tüm işi bitirip öyle dönüyormuş diye duydum" dedi. Eğer diğer bir mekan varsa ben neden duymadım yada neden oraya gitmedim. "Burası ordan bin kat daha iyi hem yakın hemde sağlam içerisi rahat herkes kendi halinde orda sıra bekle, kişi say, hazırla uzun iş". Sanki sadece bende merak uyandırmak için söylüyordu bu sözleri. Kafamda anlamsız sorular dönmeye başladı diğer yer, neden sıra bekliyorsun, gelenleri neden sayıyorlar, zaten burda da kendimiz hazırlıyoruz. Tam yerini soracakken Gizem geldi. Bu arada Gizem girişte duran cılız kız. "Bugün için battaniye ayırmamı ister misin ?" Nazikçe reddettim görünüşünün yanı sıra sesi çok tatlı ve ikna ediciydi. Biraz daha oturduktan sonra aklımdaki soruları orada bırakarak eve döndüm.
Ertesi gün sabah 8 de tekrar oradaydım. Gizem şaşırmış ve uykulu sesiyle "Daha yeni gitmedin mi ? Ne o yoksa bugün gidecek dede bulamayıp geri mi döndün ?" Dedi kısa süreli bi kahkaha ile 2 gün gelmeyeceğimi ailemle memlekete çıkacağımı söyleyip ihtiyacımı alıp ayrıldım. Güzel geçen iki günün ardından hasret kaldığım sekiz saatlik uykuma sarıldım. Gözlerimi açtığımda kan çanağına dönmüş, ağzımda hafif bir çakır keyif tadı ve uyanma isteği vardı. Televizyon izleyip yemek yerken akşamı getirdim. Canım gitmek istemesede 1 - 2 saat dolanıp gelirim diyerek kendimi avutup çıktım evden. Sararmış plastik kapıyı kaldırırken içeriden sürekli gelen o pop müzik yerine Demet SAĞIROĞLU - Arnavut kaldırımı çaldığını duydum. Sonunda ortama uygun bir müziği birisi akıl etmişti. Burnuma bi anda nezih bir meyhane kokusu geldi gözlerimde rakı bardakları çarpıştı hep bir ağızdan söylenen türküler kulaklarımda çınladı. İpek girişteki koltuğa oturmuş kimse gelmeyecek edasıyla başını eline dayamış karşı duvardaki kirli lambaya dalmıştı. Rahatsız etmeden geçmek istesemde farketti ve toparlandı. Dağınık saçlarını toplarken ensesine gelen dövmenin altında yanık yada yara izi olduğunu farkettim o an dalmış olmalıyım ki elini omzuma koyup yüzüme pür dikkat kesilip bir gözünü kırptığında bakmamam gerektiğini anladım. Hemen gülümseyip "Dövmen dikkatimi çekti yanlış anlama" diyerek adım attım. Ağzını bile açmadan yerine oturup telefona gömüldü. Bizimkilerin yanına geçtim hal hatır sorgusu sonra hadi başlayalım mı diye gönül alarak biraları yudumlayıp hazırlığa başladık. İkinci turdan sonra kulaklarım da "Gizemde gitti bro bu kızda bi garip" dedi aramızdan biri "Nereye gitmiş bilen var mı?" dediğimde "Öbür tarafa" sesi geldi. İlk önce öldüğünü düşünüp garip bi hüzün çöktü üstüme sonra öylesine yüksek bi kahkaha patladı ki anlamam üç dakika mı aldı. Tabiki ölmemişti, daha önce aramızda bahsi geçen diğer evdeydi. İçmekle beraber iyice meraklandım. İpeğin kim olduğunu, o adamları; Gizemin neden gittiğini hepsini kafamda toplamaya çalışırken İpek gelip yanımızdaki kıza gidiyoruz der gibi yaptı. "Hadi gel öbür tarafa gidiyoruz" diyip güldüler. Reddettim. Arkalarından giderek bilgisayara oturup şarkıyı değiştirmek istedim şifresi olduğunu unutmuşum. Hala adını bilmediğim İpeğe "Dövmeli şarkıyı değiştirip gitsen makbule geçer" diye seslendiğimde gülümsedi. Bilgisayarın şifresini girip yandaki kağıda bir adres yazdı ve önüme uzattı ben adrese bakarken çoktan gitmişti. Gitmelimiydim, emin değilim.
