TESADÜF

28 1 0
                                    

Hayat herkeze farklıydı, herkez hayatın farklılığının bir köşesine tutunup yaşamaya çalışıyordu. Bağzıları mutlu, bağzıları kararsız, bağzıları yolu kayıp, bağzıları ise kaderinin ne getireceğini bilmeden yaşayıp gidenlerden ibaretti. Bağzılardan oluşan insanlarla dolu bir dünyada kadere tutunmaya çalışıyordum. Her seferinde elimden kaymasına rağmen tutunmayı bırakmadığım hayatın acımasız kollarında yaşamaya çalışıyordum. İçimdeki vaveylaların kendim için ördüğüm acı dolu duvarlarımın içinde yankılanışıyla çaresizliğimin silselesi sinsice içime doluyordu.

Okuldan çıktıktan sonra yürümeye başladım. Yürümeyi küçüklüğümden beri çok severdim. Adımlarımla beraber sıkıntılarımda arkamda bıraktığım havanın ayak izlerinde kalır gibi gelirdi. Küçüklüğümün bana getirisi yürümeyi sevmek. Taşları vura vura deniz kıyısından yürürken ne ara eve geldiğimi anlamadım.

Altı katlı apartmanın demir kapısını açıp yavaş adımlarla merdivenleri çıktım. Yavaş yürüyordum hızlı hareket etmekten hoşlanmazdım. Ciğerimin alışık olduğu pas kokulu merdivenleri çıkarken ikinci kata geldiğimde siyah renkli kapının kilidini siyah kotumun cebinden çıkardığım metal anahtarla açtım ve içeri geçip sağ ayağımla kapıyı iteleyip kapattım. İçeri girdiğimde ince ve dar holu yürürken "hoşgeldin fındığııım" sesinin geldiği oturma odasıyla mutfağın birleşik olduğu salona yöneldim ve bordo olan küçük L şeklindeki koltuğa oturup yanağıma ıslak ıslak buseler konduran küçüklüğüme "selam ceyda" dedim.

Ceyda benim küçüklüğümdü. Yetimhanede tanışmıştım ve onla beraber 18ime geldiğimde bu eve çıkmıştık. Daha lisedeydik, lise sonduk ama okula bir yıl geç başladığım için bu eve lisedeyken çıkma imkanı bulmuştum.

"Lina bak sana bu çocuğu göstermem lazım inan çok tatlı hem bi gözleri var görmen lazım" derken elinde tuttuğu laptopun içine düşücek gibi bakıyordu.

"ilgilenmiyorum" diye geçiştirdim.

"Enişteni tanımak istemezmisin ama fındığım" derken ciğercinin önünde duran kedicileri anımsattı biran bile olsa. Tebessüm etmeden hemen önce "belki daha sonra sen tanıştırırsın" dedim ve bağdaş kurduğum ayaklarımı çözüp krem renkli mutfağa yürüyüp gri buzdolabına yöneldim. "bi gün tanışma fırsatı bulupta, ben tanışırsam neden olmasın, adam kimseye bakmıyor bile tam bi harika çokta havalı" diye kendi anlatıp kendi dinliyordu. Şu an onun efsane yakışıklı bulduğu adamdan çok daha fazla sorunum vardı.

  Salam, kaşar, ve sandviç ekmeği çıkarıp Ceyda'ya doğru sallayıp "istermisin" dediğimde kafasını iki yana doğru sallayıp beni geçiştirirken hala önündeki bilgisayarla ilgileniyordu.

Yemek yapmayı bilirdim ama ortaokuldan sonra hiç yemek yaptığımı hatırlamıyordum, yemek yapmayı bilirdim ama yapmazdım. Ayrım yapan biriydim midem herşeyi kaldırmazdı ama ben yetimhanede sevmediğim yemek olunca aç kalırdım sonra ceyda geceleri kalkar bişeyler hazırlardı. Ben koltuğa geri yayılıp elimdeki sandviçi yerken arkadaşım elimden alıp ayı gibi yemeye başladığında sesimi çıkarmadım. Zaten çok yiyen bir tip değildim. Hani bu kız yemiycekti. Yanakları aldığı büyük lokmalar yüzünden şişmiş olan arkadaşıma bakarken ne kadar tatlı olduğunu düşünmeden edemedim. Ceyda beline kadar uzanan kızılımsı saçları,  açık kahverengi gözleri ve yüzüne oranla büyük olan yanaklarıyla çok şirin bir kızdı. Bana oranla daha kilolu ve kısa olsada fiziği gayet iyiydi.

"Şey, Lina." derken birden arkadaşımın sesinin titrediğini duydum.

"Ceyda bak bugün iki blok dersim vardı kafam şişti, daha sonra yakışıklı platonik manitanı dinliycem, söz."

"Ba-babaannen yine mektup bırakmış" derken kitaplıktaki yığın halinde olan mektuplara baktı. İnsanın hayatında gerçekten onu seven biri olurmuydu. Ya da sevgi neydi. kime verilmeliydi yada niye verilemeliydi. Annemle babamı 7 yaşımda kaybettiğimde 13 yaşına kadar babaannemle yaşamıştım. Birlikte yaşarken beni niye durup dururken yetimhaneye verdi diye yıllarca içim içimi yiyerek büyüyen kimsesiz bir çocuktum.

SICAK GRİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin