Unisex tuvalet:Hem erkeklerin hem de kızların ortak kullandığı tuvalettir.Fakat kabinleri vardır..
1.BÖLÜM
"Melis... Hazır mısın artık?"
"Eveet!"
Elimdeki parfümü yavaşça yerine bırakıp ayağa kalktım. Siyah, üstünde dantel işlemeleri olan kısa elbisemi biraz aşağıya çekiştirip, açık olan kahverengi saçlarımı geriye iteledim. Aynada son halime bakıp görünümümün hoş olduğuna karar kıldım. Dudağımdaki hafif kola tatlı parlatıcıyı yalayıp, ince zincirli beyaz çantamı koluma astım. Odamın kapısını açarak sessizce çıktım ve düşmemeye dikkat ederek merdivenlerden inmeye başladım. Evimiz iki katlı gibiydi. Üst kat aslında çatıydı fakat babam orayı benim odam haline getirmişti. Geniş, tek ve rahat... Daha ne isteyebilirdim ki?
Telefonumu çantamdan çıkartıp saate baktıktan sonra kapıda dikilen anne ve babamın yanına doğru ilerledim. Yüzümde geniş bir gülümseme oluşurken ikisine de sıkıca sarıldım.
"Dikkatli olun."
Babamın temkinli sesi üzerine kahkaha atıp, "Evet, dikkatli olmalıyız. Yoksa bizi ayılar kapar." diye mırıldandım. Belimden tutup beni tekrar kendine çektiğinde, kollarımı beline doladım. Yüzümü boynuna gömüp verdiği huzuru içime çektim.
"Ayıları bilmem de, kurdun çok olduğunu biliyorum."
Babam homurdanırken annem aramıza girip bizi ayırdı. Güzel gözleri parlarken uzun sarı saçlarını hasretle aradım. Saçlarını yaklaşık iki ay önce omuzlarına kadar kestirmişti. Hoş durmuştu ama ona uzun daha çok yakışıyordu.
"Hadii, geç kalacağız."
Dilek arkamdan gelip beni yanına çektiğinde, annem ve babama el salladım. "Görüşürüz!"
Birlikte kapının önünde bekleyen taksiye ilerledik. Kapımı kapatmadan önce evin girişine bakıp annem ve babama bir öpücük attım. "Hadi kızım, zaten geç kaldık."
Dilek somurtarak bir şeyler söylerken, ona göz kırpıp kulpunu tuttuğum kapıyı kapattım. Sessizlik içinde geçen yarım saatlik bir yolculuktan sonra istediğimiz yere gelmiştik. Babamdan zar zor izin alarak gittiğimiz yer, yine babamın mekânı olan 'Savaş ve Barış' barıydı. Annem ile burada tanışmışlardı. O günleri anlatırken birbirlerine bakışları gözümün önünde canlanırken, tebessüm ettim.
"Melis, kızım etrafa bakınıp niye boş boş gülüyorsun?"
Yanaklarımı şişirip, heyecanla girişten girmeye çalışan Dilek'in peşine takıldım. Yaşımız on sekizdi ve liseyi yeni bitirmiştik. Üniversite sınavına girmiş, sonuçları beklerken babamları ikna edip ilk defa birlikte bir bara gelmiştik. Geldiğimiz bar babamın yeri olsa da... Sonuçta tek başımızlaydık, değil mi?
Dilek bana nazaran biraz daha balıketli, siyah saçlı fakat mavi gözlü bir kızdı. Yuvarlak bir yüzü vardı ve güldüğünde iki yanağında gamzeler çıkıyordu. Ben ise... Fazla çelimsiz ve donuk bakan bir kızdım. Eğlenceli biri olmama rağmen dış görünüşümün tamamen zıt olması şanssızlığımın somut göstergesiydi.
Birlikte mekândan içeriye girip kenarda duran koltuklara ilerledik. Aslında bara gitmeyi pek sevmezdim. Sigara içilmesi beni rahatsız ederdi fakat Dilek için bugün çok önemliydi.
Sevdiği erkeğe açılmayı planlıyordu...
Can-Dilek'in sevdiği çocuk- çok gıcık bir tipti. Her hafta yanında başka bir kız oluyordu ve çevresindekilere kötü davranıyordu. Buna rağmen Dilek onu çok seviyordu. Çocuk sanki gözünde bir ilahtı! Kaç defa Dilek'e bu durumu açıklamaya çalışmıştım. Beni dinlememişti. Üstelik bir zaman sonra ters tepip, benimle kavga etmeye başlamıştı. Arkadaşımla küsüp daha fazla Can'a kapılmasını istemediğim için, susmuştum. Dilek ile birlikte oturmak için ilerlediğimiz koltukta da Can ve Erkan vardı. Can nereye, Erkan oraya. Kuyruğu gibiydi herif ve üstüne üstlük uyuşturucu bağımlısıydı! Dilek'e bir zarar vermesinden veya bu tip şeyleri ona alıştırmasından korkuyordum.