Arkadaşlar^^ neredeyse bu aralar hiç vaktim olmuyor. Ama bu bölümü elimden geldiğince uzun yazmaya çalışacağım. Daha olaylar,konular yerine oturmadığı için içime sinmiyor. Sizden istediğim oylamanız ve yorumlamanız♥
Gözümü açtığımda,açık olan penceredemden gelen sesler beni karşıladı. Gece yağmur yağmıştı sanırım,yağmur kokusana ölebilirdim. Kuşların sesleri de iyi hoştu ama güneşsiz bir gündü. Bunu sevmedim!
-Günaydın güzellik
kafamı çevirdiğimde Meli odama temiz çamaşırlarımı getirmişti. Ah!Tabi bir de okul formalarımı. Para verdiğim okula hergün asker gibi aynı kıyafetlerle gitmek can sıkıcıydı.
Kötü birgün olduğunu söylemiş miydim? Bugün günlerden PAZARTESİ.
-Günaydınlaaaar.
diye sıkkın bir şekilde kelimemi uzatmıştım. Bunu istemsiz olarak yapmıştım,deyse Meli'ye her sabah gülerek günaydın tepkisi verirdim.
Saçımı fönlemek yerine dalgalı bir model seçmiştim. Formalarımıda üstüme geçirdikten sonra Meli'nin zorlamasıyla botlarımı giymiştim. Daha sonra direk evden çıkmıştım. Sabahları kahvaltı etmediğime artık ev halkı da ses etmiyordu.
Arabayla yapılan klasik bir okul yolculuğunun sıkıcılığı içerisinde yola devam ediyorduk. Ama bir sorun vardı.
"İzgi kızım bu sefer boku yedin!"
diye mırıldanmıştım. Hakikaten yiyeceğim ya dayak olacaktı ya da paşa paşa kentinde yemek yemek olacaktı.
Okul bahçesinin içinde beni bekleyen bir ordu mu vardı,yoksa savaşa felan mı gidiliyordu? Berkenin namıdeğer yakın arkadaşları koyun sürüsü şeklinde anladığım kadarıyla beni bekliyordu. Tabi seni bekliyorlardı İzgi!
Korkmak değildi ama ne olduğunu anlayamamış bir yüz ifadesiyle arabadan inip,üslubumu bozmadan yürümeye başladım.
Bahçeye girdiğimde bütün bakışlar benim üzerimdeydi. Sabah sabah muhteşem hissettim. Neler düşünüyorum! Az sonra dayak yiyebilirdim. Ama acılar beni bozmadı sorun yok.
-Beklenen kişi de gelmiş.
adını tam hatırlamadığım-dövdüğüm görl- kızdan gelen bu ses kısa süreli bi kahkahama neden olmuştu.
-Beni bu kadar kalabalık beklemen gerçekten şımartıyor,yapma böyle.
En can alıcı darbeyi tekrar gülerek vurmuştum. İzgi olmak bunu gerektirir,biri ona kuralları öğretmeli.
Tekrar yüzüne baktığımda saldırmak için bekleyen bir hayvanın ifadesi vardı.-hayvan kısmında haklıyım-
Cevap vermeden üstüme doğru hızlı adımlarla yürüdüğünde ortamda tüm nefesler tutulmuştu,çıt bile çıkmadığına emindim.
O kadar hızlı gelmesine rağmen,aramızda 5 cm kaldığında kendini frenlemişti.
Anlamsız anlamsız yüzüme baktığında vuracağını hissetmiştim.
Eli havaya kalktığında reflex olarak sağ elimle bileğinden kavradım.
Artık kimse alamazdı elimden seni sürtük,yediğin dayakla
yetinmeliydin.
Bir kere yaptıysam bir kere daha yapabilirdim.
Diğer elim havaya kalktığında,Berke'nin grubundan olan Mert elimi kavradı ve elimi nazikce indirdi.
Şaşırdığım konu,Mert'le hiç anlaşmazdık. İlk defa bana naziklik göstermişti,yalvaran gözlerle bakmıştı.
Nasıl bir şeyin içinde olduğumu anlayamadan sağ elimle tuttuğum bileğini hızlıca bırakarak okula doğru ilerledim.
2 gündür nasıl birşeyin içindeydim bilmiyordum. Ben,herkesin özendiği,ilgi duyduğu,tatlı,sevimli biriydim. Tamam kabul ediyordum. Havalı,burnu havada bir kızdım ama dalga konusu olacak birşey yapmadım daha önce.
Kendime yakıştıramadığım şeyler yapıyordum.
Sahi Doruk nerdeydi?
En son dün gece görmüştüm ve sabah evde yoktu.
Alıcı:Doruk
-Doruk nerdesin? Sabahta yoktun ortalıklarda. Daha seninle konuşacaklarımız var kaçayım deme sakın,bulurum!
Attığım mesaj gayet açıklayıcıydı.
Sınıfta kendi kendime bunu düşünürken zil çalmıştı. Sınıf dolduğu sırada hocada gelmiş,ders başlamıştı.
Öğle arasına kadar etraftaki insanları umursamadan arkadaşlarımla takılmıştım.
Sinem'i ihmal ettiğim aklıma takılmıştı. Aynı okulda olsaydık çeşitli yollarla gönlünü alırdım.
Öğleden sonra okulu asıp onun kolejine gitmeyi planlamıştım.
Gene kimseyi umursamadan okuldan çıkmıştım. Okuldan çıkarken bankta oturan Berke'nin arkadaşları- içinde Mert ve o kız- özellikle bana bakıyordu. Canınız cehenneme!
Hava kötüydü,yağmur yağacaktı sanırım.Botlarımı giymek akıllıca bir fikir olduğu için kendimi onayladım.
Taksinin gelmemesi ayrı bi ironiydi. Belediye otobüsleri beni kurtarabilirdi. Aksi taktirde biraz daha beklersem yağmur yağacaktı. Ara sokaklardan gidersem, 10 dakikaya durakta olurdum.
Ara sokaklardan yürürken,evleri inceliyordum. Renkli renkli evler,çok şirin duruyordu. Gülümseyerek,etrafımı inceliyordum. Gerçekten çocukluğumun buralarda geçmesi için herşeyimi verirdim.
Hadi ordan!Yağmur yağma yağmaaaa!
İç sesim isyan ediyordu. E tabi küfür de ediyordu.
Saçlarıma düşen damlalar şeklinin bozulmasına neden oluyordu ve bu beni oldukça kasıyordu.
Bir kaç dakika sonra kendimi yağmura teslim ettim. Eğlenceli gelmeye başlamıştı. Çocuk olmak kadar özgür,özgür olmak kadar mutlu..
Gökyüzüne kafamı kaldırıp,gözlerimi kapatıp yağmur damlalarının etkisine yüzümü bıraktım.
Kafamı yaslanan duvara vurmamla ıslak kirpiklerimi birbirimden açmaya çalışmam kısa sürmemişti.
-Sen beni mi takip ediyordun Mert? Kolumu bırak canım yanıyor!
diye haykırışlarım kimsenin umrunda değildi.
-Şimdi beni iyi dinle İzgi. Benim hayatımı,Berke'nin hayatını mahvettin.Ama Berna'nın hayatını mahvetmene izin vermeyeceğim!
-Ama ben senin hayatını..
-Sözümü kesme İzgi. Bizden uzak dur. Seni hayatımdan çıkarmak istedikce bir şekilde giriyorsun.Artık bizi rahat bırak! Anladın mı!
-Ben,be-en anladım.
diyebilmiştim. Neydi şimdi bu?Sabah yüzüme yalvarır gibi bakan çocuk,şimdi gelip zorla bağırıyor çağırıyor muydu?
Ne kadar saf salaktım. Adeta dilim tutulmuştu karşısında.
Bu arada dövdüğüm kızın adı Berna'ymış.
Aklıma takılan tek şey;
"İyi de ben onun hayatını nasıl mahvetmiştim?"
