"Hyung, abim telefonlarını açmıyor hiç."
Ağlayarak yanıma geldiğinde, dilimi dudaklarımda gezdirerek derin bir nefes vermiştim.
"Abinin, bir yıldız olduğunu konuşmuştuk Kook. Değil mi?"
Onun tüm acısını emmek istiyordum. Üzülmesini, tek bir damla göz yaşı akıtmasını dahi istemiyordum, kaldıramıyordum. Ben onun yerine acı çekmeye de razıydım, üzülmeye de, harap olmaya da. Zaten onun haberi olmasa da, acı çekiyordum, üzülüyordum, harap oluyordum. Fazlası zarar etmezdi. Çünkü alışmıştım ben, çok alışmıştım hem de.
"Evet ama, öyle olduğunu kabul etmemek daha az acıtıyor hyung."
Daha az acı. Hiçbir zaman daha az acımamıştım.
Ama o hiç acımasın istiyordum. Her zaman pozitif kalsın ve gülümseyerek, heyecanlı konuşmasıyla etrafına neşe saçsın istiyordum. Ben hep bunun için çabaladım, ama bir türlü başaramadım.
Ben onu mutlu etmek sınavında, çok kötü çakıldım.
"Daha az acıması gerçeği değiştirmez Kookie. Yoluna devam etmek zorundasın, çünkü güçlü insanlar bunu yapar."
Dudakları aşağı doğru eğildiğinde, gözlerinden akan her bir damla yaş kalbime düşüyordu.
"Ben güçlü değilim ki. Değilmişim yani, baksana bana. Değilim güçlü, sen de değilsin. Ağlıyorsun."
Gözlerinin önüne düşen perçemini kenara ittirdim. Yaşlı gözlerini daha iyi görebilmek için.
"Güçlü insanlar ağlar Kookie."
Göz yaşlarını akıtmaya devam ettiğinde, söylediklerime sinirlendiğini belli ederek sertçe konuştu.
"Hiç de bile. Güçlüysen seni yıkacak hiçbir şey olmaz. Göğüs gerersin her şeye. Kimse seni ağlatacak kadar güçlü değildir çünkü. En güçlü sensindir."
Bakışlarımı ellerime çevirdim. Ona bakamazdım. Gözlerimde ki hayranlığı görürse anlardı, duygularım gözlerime taşarak ne yaptığını sanıyordu?
"Bazen en güçlü olmamalıyız, Kookie."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimi döküyorum, kendime ৫ jikook
Fanfictionbu şehirde akşama doğru, yalnız ve ağlamaklı olduğumu bilsinler ||Behçet Necatigil||