"Jungkook, lütfen bir şeyler ye."
Onu zorladığımın farkındaydım ama kaç gündür ağzına doğru düzgün bir şey koymamıştı. Güçsüz düşmesini istemiyordum, şu an o da, ben de yeterince güçsüzdük zaten.
Gözlerimizin altındaki siyah halkalar da kanıtlıyordu bunu. Uyumuyorduk, uyuyamıyorduk. Onu yalnız bırakmamak için kendi evime bile gitmiyordum. Kendine bir şey yapacak diye geceleri de olsa gözümü kırpamıyordum çünkü korkuyordum.
"Yiyemiyorum, kabul etmiyor vücudum."
Sıkıldığını belli edercesine konuştuğunda, elimdeki çatalı sert bir şekilde bırakmıştım.
"Ne yapalım Jungkook?"
Sakin kalmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Kendisinden bu denli vazgeçmesi beni delirtiyordu.
"Ne yapalım söyle, gidip bir yerden atalım mı kendimizi?"
Gözlerini bir anlık bana çevirse de hemen masaya geri döndürmüştü.
"Bileklerimizi mi keselim? Hap mı içelim?"
Bir süre cevap vermesi için duraksadığımda titreyen alt dudağı bu sefer beni sakinleştirmeye yetmemişti.
"Bir şey söyle Jungkook,
Şunu yapalım de, ya da o olmaz bunu yapalım de. Bir şey söyle!"
Kendimi frenleyemeden sesimi yükselttiğimde irkildiğini görmüştüm. Ağlaması artık sadece üzmüyordu beni, yetersiz hissediyordum. Ona yetemiyordum.
"Söyle Jungkook, söyle. Ne istersen onu yapacağız. İzin vereceğim sana."
Sessizce ağlaması devam ederken başını iki yana salladı.
"Karşımda kendini yavaş yavaş öldürmendense, bunu bir anda yapalım ve bitsin."
Artık omuzları sallanmaya başladığında, pişman olmuştum. Onu üzdüğüm için kendimden nefret etmiştim. Ama ne kadar pişman olsam da haklıydım işte, maalesef haklıydım.
"Korkuyorum hyung. Konuşma öyle korkuyorum."
Yüzüm acı için de buruşurken tutmadım kendimi, saçlarıma daldırdığım elimi çekmeden dirseğimi yasladığım masaya bakarak, ağladım. Hiçbir şeyi umursamadan, sadece ağladım.
"Ben korkağın tekiyim hyung. Ne olursa olsun kendime bunu yapacak cesaretim yok, olmayacak da."
Hiçbir şey söylemedim. Ona bakmadım, çünkü biliyordum bakarsam batıracaktım her şeyi. Bu yüzden sadece çıktım. Kapıyı üstüne çarparak, gittim.
Ne zaman aldığımı bilmediğim içki şişesini, o yağmurlu gece de karşıma koydum ve izledim. O cam şişenin içindeki zehri izledim, saatlerce.
Şiddetli bir rüzgarın onu devirmesiyle birlikte parçalanan şişenin cam kırıkları teker teker duygularıma batsa da, özgürlüğe kavuşmuş, yağmur suyu ile karışan o zehrin akıp gitmesini izledim.
Sadece izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimi döküyorum, kendime ৫ jikook
Fanfictionbu şehirde akşama doğru, yalnız ve ağlamaklı olduğumu bilsinler ||Behçet Necatigil||