"Hyung, biliyor musun?"
Bir gülümseme sarmıştı dudaklarını, devam etmesi için başımı iki yana sallayarak cevap vermiştim ona.
"Abime benziyorsun."
Benim de yüzümde bir gülümseme oluşurken, elini elimin üstüne koyarak iç içe geçirmişti parmaklarımızı.
Ağlamak istedim. Çünkü zavallıydım. En ufak temasta kendinden geçen, zavallının tekiydim.
"O da böyle senin gibi minik kalıyordu yanımda."
Baş parmağıyla, işaret ve baş parmağım arasında ki boşluğu okşayarak tekrar güldü.
"O da senin gibi kendinden önce beni düşünüyordu."
Dudakları titremeye başlamıştı. İyi değildi.
"O gittiğinden beri yanımdan ayrılmadın. Kendin için değil, benim için endişelendin. Ama farkındayım hyung. Farkındayım. Üzgünsün, kırgınsın sen, çok kırılmışsın. Ama sormaya cesaretim yok. Ben kendi acılarımla bile başa çıkamıyorum hyung, sana yardımcı olamadığım için çok üzgünüm."
Gözlerinden damlayan yaşlara benimkiler de eşlik ediyordu. Kırılmıştık biz, çok kırılmıştık.
Yine de, beni düşündüğü için minnettardım ona. Kendi acısının yanında, beni de fark ettiği için minnettardım.
"Bir işe yarar mı bilmem ama,
seni sevdiğimi unutma, lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimi döküyorum, kendime ৫ jikook
Fanfictionbu şehirde akşama doğru, yalnız ve ağlamaklı olduğumu bilsinler ||Behçet Necatigil||